İlâhî İzinle ve İhsanla İnşa: İnşallah
“İnşallahı maşallahı yok!” Bu cümle tanıdık geldi mi? Hiçbir müminin inkâr, hafife alma ya da ihmal kastıyla söylemediği bu ifade, yavaşça ve sessizce yitirdiklerimizin bir örneği. Bir diğer söyleyişle şimdiyi, bugünü, yarını oluştururken mazeret beyan edene karşı kendini, bilincini, eksenini kaybettiği önyargısıyla hiza verirken kullanılan bir argo... Ancak Kur’an-ı Kerim’de “inşallah” da “maşallah” da söylenilmesi gereken bir emir olarak yer almakta. Nasıl mı? Kehf Suresi’nden öğrenelim…
Kehf Suresini tanıyalım
Mekke’de nazil olduğu kabul edilen Kehf Suresi 110 Ayet-i Kerimedir. 28, 83, 101. ayetlerinin Medine’de indiğine ilişkin nakiller de vardır. Mushaf’ta 18. sırada yer alan sure, ismini 9. ayetten 27. ayete kadar anlatılan “Kehf Kıssası”ndan alır. “Kehf” mağara anlamında olup yalnızca bu surenin 9, 10, 11, 16, 17, 25. ayetlerinde zikrolunan bir kelimedir. Yine Kur’an’da bir kıssanın birden fazla surede konu edilmesi mümkün olduğu hâlde, Kehf Kıssası bu sure dışında Kur’an-ı Kerim’de zikredilmeyen bir kıssadır. Kehf Suresi’nin muhtevası peş peşe anlatılan kıssalardan oluşur. Allah Teâlâ’ya hamd ile başlayan sure, şirk koşanların anlatımıyla devam eder. İman etmeyenlere hüzünlenen Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) teselli edilir. Kehf Suresi’nde kıssa olarak mümin ve kâfir bahçe sahiplerine değinilir; Âdem-İblis kıssasında İblis’in Âdem peygambere secde etmemesine yer verilir. Surenin devamında konu edilen bir diğer kıssa, Musa ile salih bir kulun (Hızır’ın) yolculuğudur. Zülkarneyn peygamber ise surede son olarak kıssası zikredilendir.
Berâ b. Âzib’ten (Radiyallahu Anh) şöyle nakledilmiştir: “Bir adam Kehf Suresi’ni okuyordu. Yanında iki uzun iple bağlanmış bir at vardı. O adamın üzerini bir bulut kapladı ve yaklaşmaya başladı. Atı da o buluttan ürkmeye başlamıştı. Sabah olunca adam Efendimize (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) geldi ve bu durumu anlattı. Bunun üzerine Peygamberimiz: ‘O sekînedir, okuduğun için inmiştir.’ buyurdu.” Yine Resulullah’tan (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)bu sureyi okuyanın Deccal’den emin olacağına, Cuma gecesi ve her gece yatarken ilk ve son onar ayetini okumanın ve bu ayetleri ezberlemenin fazileti hakkında rivayetler nakledilmiştir.
Kur’an-ı Kerim’de ve Kehf Suresi bağlamında “İnşallah” sözü
Kehf Suresi’nin nazil olunduğu dönem -yaklaşık vahyin yedinci yılı- açısından düşünüldüğünde, bu süreçte meydana gelen en önemli hadisenin boykot olduğu fark edilir. Boykot, Kureyş’in yalnızca Efendimizle (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) değil onun kabilesi olan tüm Haşimiler ile yaklaşık iki yıl boyunca sosyal ve ekonomik açıdan bütün ilişkileri kestiği süreci ifade eder. Bu ortamda Efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kabilesine mensup olmayan, iman etmeleri sebebiyle ailelerinin dışladığı genç müminler de vardır. Allah bu tecrit ortamında indirdiği Kendisi’ne hamd ederek başladığı ve imanları sebebiyle mağaraya kapanmak zorunda kalan gençleri anlattığı ve onların adıyla anılan bu surenin 23, 24. ayetlerinde şöyle buyurur: “Hiçbir şey hakkında ‘Ben bunu herhâlde yarın yapıcıyım.’ deme. Meğerki (özünü) Allah’ın dilemesi(ne bağlamış olasın). Unuttuğun zaman Rabbini an ve (şöyle) de: Umulur ki Rabbim beni bundan daha yakın bir hayra ve muvaffakıyete erdirir.”
Ayetteki “En yeşâallâh/Allah’ın dilemesi” olarak zikredilen ifadeye, kulun itaat etmesini gösterir bir form verilerek “Eğer Allah dilerse yapabilirim.” manasında “inşallah” sözü kullanılır. Bu kullanım aynı zamanda yine doğrudan Kur’anî bir ifadedir. Kehf Suresi’nin 69. ayetinde, Musa peygamberin (Aleyhis selam) kendisine yolculuğa sabredemeyeceğini söyleyen kula cevabı olarak bu kullanım açıkça görülür. Kur’an-ı Kerim’in diğer surelerinde de doğrudan “inşallah” sözünün zikri beş yerde mevcuttur. Burada dikkat çeken husus, bu sözü söyleyenlerin -tek istisna dışında- peygamberler olmasıdır. “İnşallah”, Kasas Suresi 28/27. ayette Musa peygamberin bir diğer peygamber olan Şuayb’a, Saffat Suresi 37/102. ayette İsmail peygamberin babası İbrahim’e cevabı, Yusuf Suresi 99’da Yusuf peygamberin anne-babasına hitabıdır. Bakara Suresi 70. ayet ise yine Musa peygamberle ilgili bağlamda, emredileni yapmak yerine sorularla geciktiren İsrailoğulları’nın son sorularında “Bunu (da) Rabbi’ne sor… İnşallah biz de doğru olanı buluruz.” demeleri zikredilir. Bu son ifadelerinden sonra Rabbimiz onların bu sorularında samimi olmayışlarına telmihte bulunur ve “Neredeyse yapamayacaklardı.” der.
Ayet-i Kerimelerden anlaşılan bu sözün peygamber sünneti olduğu, peygamber bile olsa kişinin en basitten en zora her işte muvaffakiyetinin ancak Allah’ın izni ve yardımıyla mümkün olabileceğinin vurgusu, kulun her işte Allah’la muvafakatinin teminatı ve Allah’ı kefil göstererek bağlayıcılık ifade ediyor olmasıdır. Bu sözü tahfif etmenin Allah nazarındaki karşılığı ise Bakara Suresi 71. ayetiyle belirlenmiştir.
Peygamberimize (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Mekke’de bu sözü söylemesi surenin 23, 24. ayetlerinde emrolunmuştur. Fetih Suresi 27’de ise Efendimize (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) rüyada gösterilen, zahiren imkânsız görünenin Mekke fethi, Allah’ın izni ve ihsanının teminatı olan “inşallah” sözü ile kesinliğe kavuşmuştur. Öyleyse kulun bu sözü söylemesi talep, dua ve yardım, Allah’ın bu sözle hitabı tahkik/şüphesiz teyit ve oluşu tasdik ifade eder.
Manası açısından Kehf Suresi 23-24. ayet-i kerimeler
Bu Ayet-i Kerimelerin indirilmesi hakkında şöyle bir sebep rivayeti nakledilir: Peygamberlik konusunda bilgisi olmayan Kureyş müşrikleri, Efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) peygamberlik iddiasıyla ilgili bilgiler almak üzere kıssacılığı ile tanınan Nadr b. Hâris ile Ukbe b. Ebû Muayt’ı Yahudi âlimlerine göndermişlerdir. Onlar da Efendimize (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Ashâb-ı Kehf, yeryüzünün doğu ve batısına giden kişi ve ruh konularında soru sormalarını, eğer bunları bilirse ona inanıp uymalarını tavsiye etmişlerdir. Allah Resulü bu soruların cevabını bir gün sonra vereceğini bildirmiş fakat “inşallah” demeyi unutmuştur. Beklediği vahiy gelmeyince müşrikler aleyhinde konuşmaya başlamış, Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) büyük bir sıkıntıya düşmüştür. Bu durumdan ancak on beş ya da kırk gün sonra ayetler nazil olmuştur. Elmalılı’nın ihtiyatla yaklaştığı bu rivayette Peygamberin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Allah karşısında söz ve fiil açısından ne kadar hassas olması gerektiğinin çarpıcı bir örneği vardır. Gaybı bildirmenin Allah’a ait olduğu vurgulanmıştır. Efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) müşriklere vakarlı davranmak için bile olsa vahyin indirilmesi konusunda kendinden emin tavırla davranmaması istenmiştir. Ancak ayet lafızları Efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu sözü kasten değil unutarak söylediğini teyit etmektedir. Ayete göre unutarak ve istemeden yanlışlıkla yapılan hataya tevbenin mükâfatı ise verilmeyenden daha hayırlısının ikramıdır.
İlâhî ikramla bina: Maşallah
Kehf Suresi 23, 24. ayetleri Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) örnekliğinde işe başlangıç, nimeti talep edebini öğretirken surenin 39. ayeti ikrama nail olma ve nimetin devamı için şükür edebini öğretir. Mümin ve kâfir bahçe sahiplerinin kıssasında öğretilen, verilen taneden âleme her nimetin Allah’tan ve devamının Allah’a bağlı olduğunu ifade eden “maşallah” sözüdür. Bu iki ifade, Allah’tan isteyen ve kudreti O’ndan bilen için imkânsızın söz konusu olmayacağının, verileni Allah’la istimal edenin/hakkıyla değerlendirenin ve nimeti O’ndan bilenin asla ziyana uğramayacağının ilâhî mühürleridir.
Akile Tekin
Hüma Dergisi 20. sayı
Kaynaklar:
1- İlyas Üzüm, “Kehf Suresi”, TDV İslâm Ansiklopedisi
2- Muhammed Fuad Abdülbaki, Mucemu’l Müfehres, Kahire, Daru’l-Hadis, 2007, 723
3- Buharî, “Fedâilu’l Kur’an”, 11; Müslim, “Müsâfirîn”, 240
4- Müslim, “Müsâfirûn”, 257; Ebu Davud, “Menâhim”, 14; Tirmizî, “Fedâilu’l Kur’an”, 6
5- Hasan Basri Çantay, Kur’ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm, 15. Baskı, İstanbul, Elif Ofset, 1410/1990, 2: 537
6- Durmuş Özbek, “İnşallah”, TDV İslâm Ansiklopedisi
7- Râzî, Mefâtihu’l-Ğayb, 15: 152-155; Elmalılı, Hak Dini, 5: 3219-3220