Edebiyat Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği’nin (ESKADER) “Bâbıâli Sohbetleri”nin 160’ncı sohbet toplantısının konuğu eğitimci yazar Mürsel Gündoğdu’ydu. Art arda yayınladığı eserlerle adından söz ettiren Gündoğdu’nun sohbet konusu, “Okumak, yazmak ve yaşamak”tı.

Birikimli ve mütevazı kişiliğiyle dikkat çeken Mürsel Gündoğdu konuşmasına şöyle başladı: “Öncelikle yaz kış demeden çalışan ESKADER’i, yöneticilerini ve üyelerini sevgiyle kucaklıyorum. Nehirlerimizin akmasını gönülden diliyorum. Esasında Batı, İbn-i Sina’dan, Farabi’den, daha çok İmam-ı Gazali’den etkilenmiştir. Diyebilirim ki felsefeyi en üst makamda inceleyip tenkit etmiştir. Aklı ilk eleştirenlerdendir. Gazali’nin pek çok eseri olmasına rağmen en çok bilinen eseri İhya-i Ulumu’d Din’dir. Alman filozof Kant’ın eserlerini incelediğimde pek çok metnin bana âşina olduğunu gördüm. Gazali, ahlaktan, kelamdan, mantığa kadar çağını anlamış eleştirmiş ve çözüm de sunmuştur.”

Büyüklerin hayatı romanlaştırılır mı?

“Gazalinin cübbesini giyerek elimizden geleni yaptık.” diyen Gündoğdu, konuşmasına şu şekilde devam etti: “Romanla ilgili çok güzel dönüşler oldu. Fakat bazı eleştiriler de aldık. Meselâ ilk akla gelenleri söyleyeyim. ‘Roman batılıdır, büyük zatların hayatı kurguyla anlatmak sakıncalıdır.’ şeklinde görüşlerini belirtenlerle karşılaştık. Tabii bazı hususlarda haklı olmadıkları söylenemez. Üzülerek kötü örnekler de görmekteyiz. Lâkin ben gerçeklerden uzaklaşmadan, belki mekân tasvirlerinin dışında tamamen Gazali’nin hayatına sadık kaldım. Diyebilirim ki, onun cübbesini üzerimize giyerek elimizden geleni yaptık. Hatta sorumluluk bilincinden hiç uzaklaşmadım. Her yazdığımı araştırıp onun şanına bir halel getirir miyim? diye sorumluluk bilincinden hiç uzaklaşmadım. Roman kurgudur fakat ben onun gerçeklerinden yola çıkarak yazdım. İmam-ı Gazali’nin hayatında da bir takım ruhî sıkıntılar olmuştur. Çoğu zaman inzivaya çekilmiştir. Fakat bir şeyi hiç terk etmemiştir: Yazmayı. Bazen devenin üzerinde bile yazdığı söylenir. Medreseden uzun süren ilim tahsilinden dönerken Gazali’nin hayatında bir dönüm noktası olan hadiseyle karşılaşır. Yolda eşkıyalar bütün öğrenim boyunca aldığı notlarını elinden alırlar. Gazali ‘Ben bir âlimim, bunlar benim notlarım,’ diyerek kitaplarını geri ister. Fakat eşkıyalar güler ve, ‘Sen nasıl bir âlimsin ki, kitaplar elinden alınınca bir hiç oluyorsun?’ karşılığını verirler. İmam-ı Gazali bu hadiseyi çok iyi yorumlar ve bundan sonra bütün öğrendiklerini hâfızasına alır. Bu durum, ilimde çok ilerlemesini sağlar.”

Şüphecilikten kurtulup huzura erdi

Nesil Yayınları’ndan çıkan ve İmam-ı Gazali’nin Kalbin Şehrinde ve Akıl Kalbi Ararken isimli eserlerinin ortaya çıkış hikâyesini ayrıntılı olarak dile getiren Mürsel Gündoğdu, konuşmasını şu şekilde tamamladı: “İmam-ı Gazali’nin Hocası İmam-ı Harameyn lakaplı Abdülmelik el-Cüveynî 1085 yılında ölünce Nişabur’dan Selçuklu Devleti’nin veziri Nizamülmülk’ün yanına gider. Nizamülmülk’ün huzurunda olan bir toplantıda verdiği cevaplarla diğer âlimlerden üstünlüğünü ispatlayarak 1091 yılında Bağdat’taki Nizamiye Medresesi'nin Baş Müderrisliği’ne tayin edilir. Burada bilgisi ve edindiği öğrenci topluluğuyla kısa sürede şöhret ve itibar kazanır. İçine girdiği ruhî bunalımın da etkisiyle Sofizm’e yönelir, Ebu Ali Farmedi’nin tesiriyle bu alanda yoğunlaşır. Bundan sonra şüphecilikten kurtulup huzura eren Gazali, önemli eserlerini yine bu zaman diliminde vermiştir. Bütün ömrü yazdıklarına bölününce, günde yirmi sayfa kaleme aldığı hesaplanmıştır. Ve genç sayılabilecek bir yaşta ruhunu teslim etmiştir.”

“Genç kuşaklara âlimlerimizi çağımızın diliyle anlatmanın yollarından birisi de romandır.” diyerek konuşmasına son veren Gündoğdu, çalışmalarının devam edeceğini sözlerine ekledi. Mürsel Gündoğdu, daha sonra dinleyicilerden gelen soruları cevaplandırdı.

 

Şenol Tombaş haber verdi