Hoca talebe ilişkisi iki şekilde tezahür eder. Birincisinde talebe, hocanın rahle-i tedrisinden geçer, hocanın huzurunda diz çöker, kitabını, defterini rahlenin üzerine koyar, kulağını, zihnini ve gönlünü hocasına açar. Bu tahsilin kendine has üsûl ve üslûbu vardır.
Bu imkâna sahip olamayan talebe, hocanın varsa icazet verdiği talebelere gider, kitaplarına ulaşır. Bu tür tahsilde araya vasıtalar girmiş olsa da ilmî bir zincir ve gelenek olur. Bizim yetişme çağımızda birinci usûl imkânımız dahilinde değildi. Geriye kitaptan hoca seçmek kalıyordu. Bunun yolu da mekteplerden geçiyordu.
Biz imam hatip neslinin, öğretmenlerin yanı sıra kitap hocası da oldu ve bizi asıl yetiştiren, feyiz kaynağımız bu kitap hocalarımızdır. Kitap hocalarımız, bize derse gelen hocalarımızın sınıftan, özel derslerden, sohbetlerden hocaları olmuştu. Böylece aynı anda iki gelenekten beslenmiş oluyorduk.
Biz imam hatip neslinin bu manada hocaları içinde Hayreddin Karaman, Bekir Topaloğlu, Mehmet Maksudoğlu, Mehmet Sofuoğlu, Zekai Konrapa, Hüseyin Algül, M. Yaşar Kandemir, M. Ali Sarı, Ali Özek, İsmail Lütfi Çakan, Necip Taylan, Mücteba Uğur, Ziya Kazıcı, Demirhan Ünlü, Oktay Aslanapa, Nureddin Topçu gibi şahsiyetlerin özel bir yeri vardır. Çünkü imam hatip lisesinde okuduğumuz ders kitapları bu hocalarımızın kaleminden çıkmıştı. Ders kitaplarına daha sonra aynı kalemlerin çıkardığı Nesil Dergisi de eklendi. Dergi, bizi başka şahsiyetlerle tanıştırdıysa da esas mayayı çalanlar yukarıda ismi geçenler oldu.
Zihin dünyamda bu isimlerden en çok iz bırakan kimdir dense, “Hayreddin Karaman ve Bekir Topaloğlu’dur,” derim. Bundan dolayı imam hatibi bitirdikten sonra da kendilerini izlemeye çalıştım. Bu bağlamda okuduğum en son eser merhum Bekir Topaloğlu Hocamız’ın Günlerim Böyle Geçti (Hatıra ve Günlükler) kitabı oldu. Hemen belirteyim ki biz Bekir Topaloğlu’nu tanımıyormuşuz ve bu kitabı okumasaydık onu eksik tanımış olacakmışız.
Belki mesai arkadaşları dahi, mezun ettiği yüzlerce talebe de benim gibi düşünmüştür. Neden böyle düşünüyorum? Çünkü çelik Hafız Bekir Topaloğlu’nu tanıdım. Çünkü Bekir Topaloğlu’nun icazetli bir âlim olduğunu öğrendim. Bekir Hoca her ne kadar bir tarikat dersi vermese ve şeyhlik yapmasa da bu icazetin içinde tarikat dersi vermek de var.
Allah rahmet eylesin, bazı gazeteci-yayıncı öncülerimiz ısrarla “İlmi icazetli alimlerden alınız” der, Zahid’ül Kevseri, Ömer Nasuhi Bilmen, Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi gibi şahsiyetleri sayar ve fakat belki bilmediklerinden, belki fikirlerini beğenmediklerinden olacak, Bekir Topaloğlu’nu bu isimler arasında saymazlardı. Bu kitapta ilk defa bir ilmî icazet örneği okudum.