Tarihi olayları sadece zaferler üzerinden okumak, sadece başarıları ön plana çıkarıp gelecek perspektifi sunmak işin biraz kolay tarafı. Üzüldüğümüz, kahrettiğimiz ve zaman zaman isyankâr duygularla hatırlamak istemediğimiz olaylardan bahsetmek tatsız olsa da onlardan dersler çıkarmayı bilmek gerekiyor. Tam da burada tarihin tekerrürüne dair o ince söz geliyor aklımıza.
Kahraman Şakul tarafından yazılan, “II. Viyana Kuşatması: Yedi Başlı Ejderin Fendi” kitabı kapsamlı bir şekilde Viyana muhasarasını nedenleri ve sonuçlarıyla açıklayan, ağırlıklı olarak akademik bir dille yazılmış, teknik konulara son derece hâkim bir eser. Akademik ve teknik ağırlık yazar tarafından da görülmüş, bu nedenle okuyucuya özellikle ikincisi kısım işaret edilmiştir. İşaret edilen kısımda yenilginin sebepleri biraz ayak oyunlarıyla biraz da öngörülemeyen risklerin sonuçlarıyla beraber anlatılıyor.
Viyana’ya yapılan başarısız kuşatmalar iki tanedir. İlki 1529'da I. Süleyman devrinde olmuş ve tarihte herhangi bir iz bırakmadan unutulup gitmiştir. İkinci kuşatmaya yüklenen derin anlamlar ise devletin durumu ve devamlılığı ile ilgilidir. İkincinin sonuçları sadece içeride değil dışarıda da geniş yankılar uyandırmıştır. Bu noktada Viyana'da sadece bir kale ele geçirilememiş değildir. Bir milletin, bir ümmetin hazin sonuna konulan taşların en büyüklerinden biri de döşenmiştir. İçeride Kara Mustafa Paşa'nın başına gelenler ve dışarıda Jan Sobieski'nin kısa süreli de olsa kahraman ilan edilmesi, tamamen Viyana kuşatmasına yüklenen anlamla ilgilidir. İşin bir tarafı da Viyana şehri ya da kalesi üzerinden tartışılmış ve "kâfir" Osmanlı’ya karşı buranın ele geçirilemez bir kale olduğu düşünülmeye başlanmıştır. Tüm bu efsun, batıl inançla desteklenen kurmacalar özellikle Orta Çağ'ı atlatamamış kesim üzerinde epey etkili olmuş ve komutanlarının ve askerlerinin "kahramanlıkları" metafizik boyutta değerlendirilmiştir.