“Arap baharı”nın bir şekilde devam ettiği bu günlerde Klasik Yayınları’nın “Arap Gözüyle Osmanlı” serisi, geleceğe yön vermek için geçmişin bilinmesi bakımından önem arz ediyor. Çünkü yeniden ortak bir gelecek tasavvur edilebilmesi için kırılma noktalarının doğru tespit edilmesi gerekiyor. Tedavi için doğru teşhis şart. Yayınevinin bu seri çalışması tedavi için bir tür teşhis hükmü taşıyor.
Bu seriye son olarak İhsan et-Tercüman’ın Çekirge Yılı Kudüs 1915-1916 adlı kitabı eklendi. Mademki Araplar ile Türkler arasındaki sorun I. Dünya Savaşı sırasındaki efsanelere dayanıyor; o zaman serinin son kitabı olan Çekirge Yılı, bu efsanelere cevap niteliği taşıyor. Kuduslü, aileden tercüman olan İhsan et-Tercüman’ın Osmanlı askeri olarak yaşadıklarını konu ediniyor kitap. Zaman dilimi olarak bir yıllık bir süreyi kapsamasına rağmen içerik olarak dönemin şartlarını en iyi ifade eden bir metin ile karşı karşıya kalıyor okur.
Günlük olan eser, şifreli bir anlatıma sahip. Eser sahibi bu konuda aşırı titiz davranmış ve bazı isimlerin üzerini özellikle silikleştirmiş. Savaş yıllarındaki Kudüs’ün günlük yaşantısını günlüklerden okumak mümkün. Günlükte Kudüs’ün başına musallat olan çekirge istilası, tifo hastalığı, kıtlık ve pahalılık konu ediniyor. Fuhuş ve hırsızlık ise cabası.
Mısır ile bütünleşik bir Filistin hayali gönüllerde imiş
İttihatçı zihniyetin Arap toplumu üzerindeki etkisi üzerinde duruyor yazar. Asıl sorun ise, İttihatçıların bugün de başka bir cephesi ile devam eden, o zaman için Arapları Türkleştirme politikası. Arapların buna isyanını anlatıyor kitap. Kitaba “Çekirge Yılı” adını veren, kitabın yayıma hazırlanmasında emeği geçen Selim Temari. Temari de I. Dünya Savaşı münasebetiyle Turancı görüşler ile Arap milliyetçi görüşlerinin yeniden ele alınması gerektiğini düşünüyor. Ona göre, Tercüman’ın askerliği sırasında vatan onun vatanı olmaktan çıkmıştır artık. Topraklar ya da ülke uğruna ölmek istemeyen bir askerin günlükleri Çekirge Yılı. Bunun sıkıntılarını ve ruhsal gerginliklerini metinden okumak mümkün.
Tercüman, Osmanlıların ve Almanların yenilmesine sevinen bir askerdir. Günlükten Osmanlı ordusu içinde yer alan Arap askerlerin Arap geleceğine dair düşüncelerini de öğrenmek mümkün. Savaş uğursuz olarak nitelendiriliyor. Günlüklere göre Arap askerleri devletin ömrünün kısa olacağı konusunda hemfikirmiş. Herkes devlet bölüşüldükten sonra Filistin’in payının ne olacağını konuşuyormuş. Hatta Suriye ile bir Filistin düşüncesinden çok Mısır ile bütünleşik bir Filistin hayali gönüllerde imiş. Tercüman da Mısır’la bütünleşmeyi tercih edenlerden. Çünkü o dönemin şartlarında Filistin bölgesi ile Mısır arasındaki iletişim daha sağlam Suriye’ye göre.
Modernleşmenin şehir ve halk üzerindeki etkisini de günlükten okumak mümkün. Şehir meydanında Sultan Abdülhamid tarafından yapılan saat, modern zaman algısı ile hayatın merkezinde. İhsan et-Tercüman’ın metinlerinde üçlü zaman anlayışını bulmak mümkün: Osmani, Garbi ve Hicri.
Et-Tercüman’ın iç dünyası
Hiçbir eser yoktur ki onu oluşturanın kişiliğinden bağımsız olsun. Aynı durum Tercüman’ın günlükleri için de geçerli. Günlüklerde laik bir yaklaşım göze çarpıyor. Değer yargıları başka bir insanın metnini okuyoruz. Eğitimle başkalaşmış bir insanın günlükleri okuduklarım.
Tercüman, kadınların “Doğu zincirinden” kurtarılması gerektiğinden bahseden biri. Günlüklerin pek çok yerinde öfke ve nefret hâkim. Tercüman’ın askerlik sırasında seyrek de olsa yaptığı okumalar günlükte yer almış. Özellikle aşk romanları furyası o dönemde Türk romanında etkin olduğu gibi Arap edebiyatında da etkili oluyor. Cinsel içerikli romanlar okuduğundan bahsediyor Tercüman. Aynı zamanda siyasi mizaha meraklı bir isim günlük sahibi.
“Benim sadece ismim Osmanlı”
Tercüman, Cemal Paşa ve çevresine düşman. Bunu yer yer, açıkça onlara da belli ediyor. Günlüklerde Cemal Paşa ile Enver Paşa’ya yönelik hücumlar var. Hatta Cemal Paşa’nın Kudüslü bir hayat kadınıyla evlendiğinden bile bahsetmekte. Cemal Paşa’yı Yahudi hayranı olmakla suçlamakta. Hatta Cemal Paşa karşısında Arapları “zelil ve ezik bir millet” olarak görmekte. Şerif Hüseyin’i “zilleti kabul etmeyen adam” olarak görmekte.
Günlüğün dili barışa çağıran bir dil değildir. Şehirde ahlakî yaşam sınırda. Hatta yazar bu konuda resmi bir okulda ders saati sırasında üç hocanın uygunsuz bir vaziyette yakalanmalarından bahsediyor. Bu tür metne sirayet eden ifadeleri yazarın düşmanca diline bağlıyorum. Bir kere insan kötü bakmaya görsün, artık onun için iyi diye bir şey yoktur. Her şey rayından, düzeninden çıkmış demektir.
İfadelerde kulaktan dolma alıntılar göze çarpmakta. Tercüman Arap toplumunun geri kalmış olduğuna inanmakta ve bunun çaresini de kadınların özgürleşmesine bağlamakta. Bizdeki modernleşme tecrübesine benzer bir dil. Her yerde aynı zehir. Kendini “Benim sadece ismim Osmanlı” olarak gören bir günlük sahibi var ve bunu da sık sık özellikle vurguluyor.
Günlük, hadiselerin yaşanmasının hemen akabinde kaleme alınması bakımından önemli. Bu da o dönemi anlamamıza yardımcı oluyor. “Arap Gözüyle Osmanlı” serisinin son kitabı, “bize ne oldu?” sorusuna cevap arayan herkesin ilgisini bekliyor.
Zeki Dursun yazdı