Okurların en çok ilgi gösterdiği şairlerden biri İbrahim Tenekeci. Onun şiirleri hakkında muhtelif yerlerde epey yazı okudum. Enine boyuna irdeleyen yazıların ardından söylenecek çok şey kalmış görünmese de, özellikle Görmeden Ölmek adlı şiir kitabında dikkatimi çeken, kitabın bütününe hâkim bir ayrıntı var.
Şiirin kelimelerle yazıldığını hatırlatacak değilim; ama hangi kelimelerle yazılacağını konuşmaya değer buluyorum. Herkesin şiiri birbirinden farklıysa ya da farklı olmalıysa; hatta aynı şairin her bir şiiri birbirinin aynı olmamalıysa, sınırlı bir sözlük içinden seçilen bu kadarcık kelimeyle bunca şair bu kadar şiiri o dar alanda nasıl oluşturabilir? Bu soruya Ahmet Hâşim “Piyâle Mukaddime”sinde yeterince açık bir dille cevap veriyor: “Şiirde her şeyden evvel ehemmiyeti haiz olan kelimenin mânâsı değil, cümledeki telâffuz kıymetidir. Şairin hizmeti her kelimenin cümledeki mevkiini diğer kelimelerle olacak temas ve tesadümden ve esrarengiz izdivaclardan mütehassıl tatlı, mahrem havai veya haşin sese göre tayin ve müteferrik kelime ahenklerini mısraın umumi revişine tâbi kılarak mütemevvic ve seyyâli muzlim veya muzi, ağır veya seri' hislere kelimelerin mânâsı fevkinde mısraın musiki temevvücâtından nâmahdud ve müesser bir ifade bulmaktır.”
Haşim’in cümlelerini sadeleştirmek gerekirse: Şiirde her şeyden önce önemli olan, kelimenin anlamı değil, cümledeki söyleniş kıymetidir. Şirin hizmeti, her kelimenin cümledeki yerini, diğer kelimelerle ilişkisinden doğacak bağlantı ve karşılaşmalardan ortaya çıkan tatlı, esrarlı, mûnis ya da kaba şiddetli sese göre belirlemek ve çeşitli kelime uyumlarını mısranın genel gidişine bağlı olarak dalgalı ve akışkan; karanlık ya da aydınlık, ağır ya da seri duygulara, kelimelerin anlamını da aşan, mısraının müzikli dalgalanışlarından sınırsız ve etkileyici bir anlatım bulmaktır.
Dilin imkânlarını aşan bir metin: Şiir
Bu demek oluyor ki, şiirler ve şairler arasındaki ayrışma, hangi kelimelerin kullanıldığından da öte, kullanılan kelimelerin birbiriyle bağlantılarının nasıl kurulduğu ile ilgili. Bunun bir adım ötesine geçerek, İsmet Özel Şiir Okuma Kılavuzu’nda “Öyleyse dilin bütün önemini muhafaza ederek kullanıldığı bir ortamda değil dilin kendi anlatım kolaylığını kaybettiği, insanların günlük yaşayışlarında kelimelerin anlatım gücüne ulaşamadıkları, kullanılan dilin gerektirdiği ilişkilere olan güvenin sarsıldığı bir ortamda şiir, insanların özlediği, istediği ve işlerine yarayacağına inandığı bir etkinlik olarak belirir.” diyor. Dilin kendisi de bazı duygu ve düşünceleri anlatmakta yetersiz kalabiliyor. Şiir yazmak, dilin imkanlarıyla; ama dilin imkanlarını da aşan bir metin ortaya koymaktır diyebiliriz bu durumda.
İbrahim Tekeneci’nin Görmeden Ölmek adlı kitabındaki şiirleri altını çize çize okurken yukarıda sözünü ettiğim o sıradan, alışılmış, tanıdık kelimelerle yarattığı tezat sanatından birkaç cümle söz etmek isterim. Tenekeci’nin bunu sanat kaygısıyla ve önceden kurgulayarak, planlayarak yaptığını hiç hissetmesem de ortaya çıkan eseri bu bakışla da okumakta yarar var. Okur mısralar arasındaki olağan akışa kendini bırakmak üzereyken, şöyle bir silkiniyor, şaşırıyor, şairin çizdiği rotanın aslında ne olduğunu görüp, o yörüngeyi nihayet buluyor. Bu mısra oyunları kitabın geneline yayılmış belirgin bir özellik.
Birkaç kısa örnekle bunu somutlaştırmak isterim:
Kendimden yana zararım büyük
İmkânım olsa da olmasam bazen
Mamelek desinler, yalnız şiirler
Kalır mı bana buradan bir şey? (Mamelek)
***
Alışmak geliyor, çıkmıştır yola
Bıkmadan ölmek yok, insanlarından
Geçmiş aradan şu kadar zaman
Burada hayat var mıdır, vardır
Hiç kimse olmasa da. (Siper Sanatı)
***
Bilinen tek örnek ve bilinmiyor
İstenmeyen olaylar gibi günlerim.
Alışmış dünyaya, artık kaçmıyor,
Adımı soruyorlar, değil İbrahim.
....
Sesimi özlemiştim, konuştum biraz
Yetimsen kardeşimsin, değilsen değil.
Karşıya geçmek istersen benden,
Yalnızken kaldığım bir yerdir şiir. (Güzel Bıçak)
Şadi Kocabaş