Öyle bir çağa erdik ki, söylemler, sloganlar, şablonlar, anlamlar neredeyse tamamen ölçüsünü yitirdi. “-İzm”ler başlığı altına dahil olan her durum, tavır ve davranış başta kişiyi bir kalıba sokmak için kullanılırken, şimdi bu tanımlarla kimseler tanınmaz oldu.

Bir yanda “-izm”lerin esareti altında bir kurtuluş arayan ve ancak her adımında hakikatten bir kez daha uzaklaşan insanla, diğer yanda bisikletin dahi İslamîsini üretmeyi başaran(!) insan arasında bir denge kurmakta zorlanır hale geldik.

Dunyabulteni.net internet sitesinde, Ahmet Mercan Bey, “Antikapitalist Müslüman yetiştiren ortam” başlığıyla üç dizi yazı kaleme aldı.

Bizim inancımızda emek ve ekmek daima kutsaldır ve bir baba için en muhterem işlerin başında çocuklarına, evine ekmek götürmek gelir. Bu emek ve ekmek alınteri ve helal rızık ile bereket kazanır. Bizim bereketimiz bütün “-izm”lerin üstündedir, bütün “-izm”lerden kutsaldır. İnsan olmak, helal rızık, alınteri, kul hakkı, patron olmaktan da, işçi olmaktan da kıyasa gelmeyecek derece daha ulvîdir. Biz bu emeği ve alınterini hiçbir “-izm”in, söylemin, sloganın kanatlarına emanet edemeyiz.

İslam'ın öngördüğü insan tipi ortaya çıkmadan sosyal hayatın yaşanması muhaldirAhmet Mercan

Usta kalem Rasim Özdenören’in “bölmeli kafa” diye tabir ettiği zihin dünyası, hayatımızın her anını bölmelere ayırarak birbirinden bağımsız olarak sunmak ister. Bize her anda başka bir kimlik ve kişilik yüklemek ister. Oysa, İslam'da sosyal hayat, özel hayat, siyaset ve ekonomik alan kalın çizgilerle birbirinden ayrılmaz. Gece ve gündüzün geçişgenliğinin rahatlığında, akışta parçalı, tekzip eden değerlerin aksine besleyici ve bütüncül bir yapı söz konusudur. Bir başka ifadeyle, İslam'ın öngördüğü insan tipi ortaya çıkmadan sosyal hayatın yaşanması muhaldir.

Kişinin özel ve sosyal yaşamının her boyutunu olduğu gibi iktisadî alanı da helaller ve haramlar belirler. Üstelik İslam, sınıflı bir toplumu öngörmez. Dünya nimeti için çalışmayı öngörmekle birlikte nimet açısından insanların nasiplerinin farklı farklı olduğunu ve bunun bir imtihan vesilesi olduğunu belirtir. Bir ömür süresince mal, can ve çeşitli sıkıntılarla müminin imtihan edileceği baştan bildirilir. (Bakara, 155) Mülkün Allah'a ait oluşu, mü’minlerin bu bilinçle varlığa yaklaşmaları ve zenginliğin bir sınıf elinde dönüp duran güce dönüşmemesi, madde iktidarının açmazına işarettir. (Haşr, 7)

İslam hayat nizamı ekonomisiyle, ibadetiyle, ticaretiyle, komşuluk ilişkileriyle ve hayatın her alanıyla bir bütündür. Bize düşen, en başta hayat nizamı olarak Allah’ın bizlere sunduğu çizgileri görmek, kavramak ve yaşamaktır. Bu çizgi helal ve haram çizgisidir.

İslam sosyalist midir, kapitalist midir, liberalist midir?

Ahmet Mercan, bu yazılarda kısmî benzerlikler üzerinden genelleme zorlamaları yapılmaya da çalışılsa da İslam’ın bu üç dünyevî sosyal düzene benzemediğini söylüyor. Burada bir nokta daha var; bu akımlardan veya bu tarz kendince bir dünya görüşü ortaya koyan akımlardan yola çıkarak, onları ölçü alarak İslam’ı anlamaya, yorumlamaya kalkmak son derece yanlış ve tehlikelidir. Aradaki farkı bulmak için elbette çeşitli yönleriyle kıyaslama yapılabilir ancak, her görüşün diğerine müdahale etmesi fırsatını vermeden bunu yapmak en sağlıklı yoldur.

Ahmet MercanSağ elinin verdiğini herkes duymaz ki!!

Bizim temel ölçülerimizden birisi de sağ elin verdiğinden sol elin haberinin olmamasıdır. Kimi ilahiyatçılar, teşvik olsun diye bugün verilen yardımların açıktan ve ilan edilerek verilmesi gerektiğini söylese de, sağ el, sol el meselesi her zaman bizim ölçümüz olmuştur.

Bir temel nokta da, bu meseleleri dile getirirken seçeceğimiz kavramlardadır. Şayet Müslümanca bakışımızı her zaman muhafaza etmek ve bu yolda Hak’tan ayrılmamak istiyorsak müşterek alanımız ortak kavramlarımız olmalıdır. Ölçümüz de elbette Peygamber Efendimiz ve ashabıdır. Ölçü bugün de onlardır, yarın da onlar olacaktır.

Hayırsever size haber verecek değil!

Bu tarz hususlarda bir sıkıntı da “örnek” üzerinde yaşanır. Hayat dediğimiz olgu nasıl somutsa, bu konunun da somut örneklerle konuşulması elzemdir.  Mercan, yazısında meseleyi somutlaştırmakta, tanıdıklarından, çevresinden olumlu örneklerle “salih amel, hayır ve hasenat” sahiplerinin var olduğunu, olacağını işaret etmektedir. “İstanbul'da MÜSİAD ve İGİAD kurumları çevresinde yer alan yüze yakın işveren tanıyorum. Bu insanların pek çoğu, (tamamına yakını da diyebiliriz) ticaretlerinden yüzde on Sosyal Hizmet Fonu (SHF) ayırırlar. Yine önemli bir oranı asgari ücretle işçi çalıştırmazlar ve çalışanlar için ‘işgören’ tabirini kullanırlar, ortak sosyalleşmeler oluştururlar. Dahasını da söyleyeyim; Hz. Ebubekir tavrını gösteren hayrete mucip salih eylemlerine şahit olduğum insanlar da var...” diyor Ahmet Mercan.

Zenginin malı çenemizi yormalı mı?!

Mercan’ın yazdıklarını, “Müslüman işadamlarını aklamış” şeklinde okuyabilir miyiz? Bu tamamen kişinin bakışına göre değişir. İş, niyet "Çözüm Müslümanlarda değil"e varmadıktan sonra. Sol karşısında ezik bir dile kendini mahkum hissetmedikten sonra Müslümanların dünveyîleşme sorunu veya para ile imtihanı başlığı altında çok daha ayrıntılı lehte ve aleyhte yazılar kaleme alınabilir. Gözlerden kaçmaması gereken husus şu ki: "Müslümanlar kirli, kirlendi. Bu Müslümanlar da var ya şöyle kötüler, böyle işbirlikçiler" söylemleri Müslümanca bir hayatın, çevrenin, ortamın, Müslümanca çalışmalar ortaya koymaya çalışanların keşfedilmesini, fark edilmesini engellemeye hizmet ediyorsa ne yapacaksınız! Ben öyle bir durumda iyi güzel Müslümanları zikrederim. Onları etrafımdakilere taşımaya çalışırım. Kötü gördüklerimi dilime dolamakla meşgul olmaktansa...

Duam şudur; Allah’ın rızasını ve ölçülerini gözeten, hayır ve hasenat sahibi, emeği, alınterini, kul hakkını bilen ve bunun icaplarını yerine getiren kardeşlerimizin Allah sayısını arttırsın.Onlar yokmuşcasına tutumlar geliştirmekten korusun. Tek çare solmuş gibi, ateizmmiş gibi söylemlere alet ettirmesin bizi..

Bu hem onların hem de ümmetin hayrına bir duadır.

 

Faruk Çınar, “kötüler ölçü olmasın, iyilerin kıymetini bilelim” dedi