Kelimeler, insanın mevcudiyetinden bu yana, evvelen insana talim edilen, saniyen insana refik olmuş olan tecelligâh, insana takdim edilen mucizâttan bir muciz idi. Öyle ki yüzyıllar boyu bir kısır mengeneye sıkışıp kalan sorularla boğuştu yine aynı insan. Menşei neydi? Vilâdeti ne vakitti? Cevaplandıkça cevaplandı kelimeler hususu ve kâh müspet bir sonuca ulaşıldı kâh menfi... Nihayetinde insan cevap alarak değil, sorarak öğreniyordu.

Akabinde sahneyi mübadeleler aldı ve birçok millet ve birçok dil, evrensel bir cümbüşün şahidi oldu. Her millet kendi coğrafyasına, kendi diline göre alıp besledi, büyüttü kelimeleri. Her kelime kendi toprağına, kendi milletine göre bir şekle büründü...

Hüsrev Hatemi’nin kelimelerle karşılaşma anıları

Elbette bir de fert perspektifinden bakmak gerekirdi meseleye. Kelimenin insana anlattığı, insana duyurduğu salt mânâ. Kelime ile insan arasındaki kusursuz bağ. Bir diğeri için idraki zor bir husustur elbette. Çünkü insan ile kelime arasına, sadece o insan ile o kelimenin bildikleri girecektir... İki insan gibi; karşılaştıkları an ile, birbirlerine kattıkları ile yahut birbirlerinden aldıkları ile bir müddet sonra birbirlerine has olurlar. Tam bu husus ile Hüsrev Hatemi, Kelimeler Kitabı'na bir girizgahta bulunuyor:

"Tabii ki bütün kelimeleri ilk defa ne zaman duyduğumuzu hatırlamaya imkân yok, fakat bazı kelimelerle anılarım var...

On bir yaşımda iken, beden eğitimi öğretmenimiz rahmetli Muhtar Emre Bey, bütün sınıfa "Ne kadar kadirnaşinas heriflersiniz!" diye bağırmıştı. O güne kadar "kadirbilir" anlamındaki "kadirşinas" kelimesini biliyordum. Fakat "kadirbilmez" anlamında "kadirnaşinas" kelimesini o gün duydum...

Bu şekilde kelimelerle karşılaşma anılarımı bir gün yazacağımı hiç düşünmemiştim..."

Bu girizgâhın devamında da Hatemi yine karşılaştığı kelimelerle olan anılarını paylaşıyor. Hangi kelime ile hangi köşe başında, nasıl çarpıştığına dair notlarını aktarırken onların hemen yanı başında, kelimelerin o derin kuyusuna inip okuyucuya oradan ışık tutuyor.

Çocukluğumuza kenetlenmiş bir kelime “sokak”

Hatemi, kelimeleri anılar ile süsleyerek okuyucuya sunarken aynı zamanda kelimelerin çağ ile mekâna ve zamana göre değişiklik gösteren muhtelif bağlantılarını da izah ediyor. Misal, "Sokaklarda Mızıka Çalma Çocuk, Vurulursun" başlıklı bölümde "sokak" kelimesinin mahiyetinin mekâna, mevkiinin ise zamana göre değiştiğini gösteriyor bizlere eser. Öyle ki sokağı, "Çocukluğumuza kenetlenmiş, hatıralarımızdan koparılamayacak bir kelime" olarak tanımlıyor ve ekliyor: "1990'lı yılların ortalarında doğan gökdelen ve rezidans doğumlu çocuklarda ise bu kadar bile sokak anısı yok. Çünkü gökdelenden çıkan kişi kendini hiçbir sokakta yürümeden caddede buluyor...

Halbuki 1940'lı yıllardan önce ve kırk yıl kadar sonra, yani 1980'li yıllara kadar, anne-babalar sokağı güvenli sayarlar, küçük yaştaki çocukları caddeye çıkmamaları için uyardıktan sonra, yaz tatilinde bütün gün sokağa bırakabilirlerdi."

Defter-i kebir, kebir defteri, büyük defter

Hatemi, kelimenin zamana göre değişimini şaşkınlıkla ifade ediyor. "Defter-i kebir" kelimesini 1980'li yıllarda bir kırtasiyecide "kebir defteri" olarak gördüğünde Hoca'nın; "Fesli, redingotlu görmeye alıştığım bir varlık, adı böyle olunca başında fes, ceketsiz ve kot pantolonlu olarak karşıma çıkmış gibi oldu. Acaba adı "büyük defter" oldu mu, yoksa yine fesli ve blue jeanli mi dolaşıyor" demesi ile de kelimelere hayat ve mânâ veren şeyin, çağ ve o çağın insanı olduğunu da görmüş oluyoruz. Binaenaleyh, kelimelerin insan yaşantısı ve zihniyeti beraberinde nasıl evrildiği, gelecek nesillerde o kelimelerin nasıl yaşayacağını da belirliyor. 

Dilimize, kelimelerimize ha koptu ha kopacak bir dal ile tutunduğumuz bir çağda…

Yine kitabın devamında Hatemi, yıllarca heybesine eklediği kelimeleri kendi siyâkı ile okuyucuya aktarıyor. Eserin neredeyse her başlığı altında farklı bir şaşkınlık ve beraberinde bir hüzün sezinlediğimiz bu metinler ile Hüsrev Bey, esasında kelimeler ile birlikte benliğimizi, varlığımızı nasıl ve ne şekilde kaybettiğimizi yahut kaybediyor oluşumuzu da dile getirirken, bilahare o kelimeler ile dağarcığımızı da aydınlatmadan geçmiyor...

Birkaç ay evvel okuyucu ile buluşan Kelimeler Kitabı adlı eser, Hatemi'nin dikkat ve rikkat ile dizilmiş malumatları mesabesinde olan anıları ile süslenerek okuyucuda bir kelime tasavvuru oluşturuyor. Kelimelerin mahiyetini ve mevzilerini bir kez daha gözden geçirmek için; bilhassa dilimize, kelimelerimize ha koptu ha kopacak bir dal ile tutunduğumuz bir çağda, bir sonraki nesillere birkaç sağlam dal bırakmamız için okunması gereken bir eser...

Hüsrev Hatemi, Kelimeler Kitabı, Dergah Yayınları

Gönül Sığırcı