Bursa, Osmanlıya başkentlik yapmanın o kadim ihtişamını en derinlerinde yaşamaya devam eden bir kutlu şehir. Osmanlı gibi dünya dengelerini kalıcı şekilde derinden sarsarak yeni dünya kuran bir devlete başkentlik yapmış olmak, yabana atılır bir şey değil. Bu, soylu bir hüzün, ince bir duygu ve yıkılsa bile hâlâ ve inadına iddia sahibi olmak anlamına gelir. Tarih adı verilen giysiyi kendine yakışacak şekilde giyinip kuşanmak ve dosta-düşmana eyvallah etmeden dik durmak demektir.
İnceliklerin devleti Osmanlı
Osmanlı, inceliklerin devleti. İnceliklerin, tevazuun ve vakur bir iddianın… Bu inceliği hem mekâna taşımış Osmanlı, hem de hayata. Bu incelik bazen bir lale olmuş bahçede, bazen bir lâ olmuş bir hattatın kaleminde, bazen de bir ders-i huzur olmuş sarayda. Amaç hep aynı: Zaten rakik, zaten naif olan gönülleri biraz daha inceltmek, bir toz zerresi konduysa o gönle, o toz zerresini oradan hiç hissettirmeden süpürüvermek…
Budur Osmanlı ve Bursa da işte bu kültürün mirasçısıdır.
Huzur Dersleri yeniden
Osmanlıdan miras aldığı vakıf geleneğini, hakkını vererek yerine getirmeye çalışan Birlik Vakfı Bursa Şubesi, üniversite öğrencilerinin hizmetine sunulan Ahmet Aktaş Öğrenci Yurdu’nda bir geleneği ihya ediyor: Huzur Dersleri.
İlki 22 Kasım Perşembe gecesi yapılan Huzur Dersleri, bürokrat, siyasetçi, iş adamı ve çeşitli meslek guruplarından seçkin kişilerin katılımıyla Prof. Dr. Hüseyin Algül Hocanın ilk dersiyle başladı. İlk dersin konularından biri de, muharrem ayı, muharrem ayında olan olaylar ve bu olayları nasıl anlamamız gerektiğiydi.
Hüseyin Algül Hoca “Din nasihattir.” hadisini hatırlatarak başladı söze. Müminlerin birbirlerine her zaman nasihat etmeleri gerektiğini, bu sohbetin de bir nasihat sayılması gerektiğini söyleyerek devam etti sözlerine.
Hadislerde “Şehrullah” diye geçen ayın Muharrem ayı olduğunu ve Muharrem ayında birçok olayın yaşandığını söyleyen Algül Hoca, bunları sayıp önemine tek tek değindikten sonra sözü hicrete getirdi.
Hicret, bir çağı değiştiren, karanlıkları aydınlatan bir kandil
Hicreti şöyle anlattı Hüseyin Algül Hoca: “Hicret bir anda, düşünüp taşınılmadan gerçekleşen bir olay değildir. Bir süreçtir hicret. Hicret, İslami faaliyetlerin imkânsızlaşması üzerine gerçekleşmiş bir olaydır. Hicret, İslam’ı tebliğ şartlarını yeniden oluşturmak için yapılan bir eylemdir.”
“Hicret öncesinde, hicret için düşünülen yerlerden biri de Taif’tir. Fakat Taif’te Peygamberimizin karşılaştığı muamele, Taif seçeneğini devreden çıkarmıştır. Taif’te o sıkıntıları yaşayan ve ciddi anlamda mahzun olan Peygamberimizin rahatlaması için kısa bir süre sonra İsra ve Miraç olayları olmuştur. Tarihçiler, İsra ve Miraç oluncaya kadar geçen zamanda Peygamberimizin yaşadıklarına hiçbir insanın dayanamayacağını söylerler.”
“Miraç, birçok şeyin olduğu gibi, ferahlamanın da müjdesidir. Mekke’nin içinden ümidini kesen Peygamberimizin ümitvâr olması için açılan bir kapıdır Hicret.”
Hicretin anlamını kavrayan kâfirler
Hicretin birdenbire gerçekleşen bir olay olmadığının altını ısrarla çizen Algül Hoca, bunu bir de kâfirler cephesinden şöyle açıkladı: “Hicretin basit bir şey olmadığının kâfirler de farkındaydı. Olay basit bir kaçma, terk etme olayı olsaydı, Mekkeli kâfirler buna sevinirdi. Oysa hem Hicret anında ve hem de Hicret’ten sonra kâfirler, Müslümanlarla uğraşmayı sürdürüp onları yok etmek için çalıştılar, bunun için savaştılar.”
Cami ve mescid kültürü, Müslümanlar ve ticaret
Prof. Dr. Hüseyin Algül, Hicret’le beraber cami ve mescit kültürünün de ortaya çıktığını ve ilk başlarda sadece toplanma ve ibadet amacıyla çok basit biçimde yapılan camilerin, zamanla birer estetik harikasına döndüğünü vurguladı.
Öte yandan, Medine’de ticari hayatın Yahudilerin elinde olduğunu ama ticareti bilen Mekkeli Müslümanların, Ensar’dan borç alarak Medine çarşısında ticarete başlamalarının da, gözden kaçırılmayacak önemli bir olay olduğuna dikkat çekti Prof. Dr. Hüseyin Algül.
Günümüzde Hicret ne anlama gelir?
Prof. Dr. Hüseyin Algül, muhacir olmanın bir ayrıcalık olduğunu ve bu ayrıcalığın da sadece Hz. Abbas’ın hicretiyle sona eren o kutlu halkaya has bir şey olduğunu söyleyerek, “Artık bizim muhacir olmak, ensar olmak ya da Ehl-i Beyt’ten olmak gibi bir imkânımız yok. Bize düşen, onların izinden giderek onlarla beraber haşredilmek ve bu sayede cenneti hak etmektir.”
Son söz olarak da Hz. Hüseyin’in Kerbela’da şehadetine bir kez daha dikkat çeken Prof. Dr. Hüseyin Algül, Sünni dünyanın Kerbela’yı anmada Şii dünya ile yarış içinde olması gerektiğini söyledi.
Ahmet Serin haber verdi