Merhum Mehmet Emin Saraç Hocaefendi ile tanışma hikâyenizi anlatır mısınız?

Bismillâhirrahmânirrahîm, Hamd ancak âlemlerin rabbinedir. Salât ve selâm Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem'e, onun ailesine, ashâbına ve onu sevenleredir.

Emin Saraç Hocaefendi, İslâm dünyasının büyük âlimlerinden biriydi. Müslümanların meseleleriyle ilgilenen ve bu sebeple diğer İslâm ulemâsıyla irtibât halinde olan âlimlerdendi. Türkiye'ye gelmeden önce hocalarımdan, özellikle de aynı zamanda hocam olan rahmetli babamdan Emin Saraç Hocaefendi'yi defalarca duymuştum. Babam, hocayı doksanlarda Türkiye'de ziyaret etmiş ve onunla defalarca görüşmüştü.

Suriye Devrimi'nin başlarında Türkiye'ye geldiğimde hocanın nerede olduğunu sordum. Onu Fatih Camii'nde bulabileceğimi söylediler. Daha sonra yanımda hocanın yakından tanıdığı Suriyeli biriyle onu ziyarete gittim. Bu kişi, hocaefendiyi İslâmî çalışmaların zor ve çetrefilli olduğu altmışlı-yetmişli yıllarda ziyaret etmişti. Hocaefendi ona karşı büyük bir muhabbet besliyordu. Kendisi bizi çok güzel karşıladı. Sonrasında ilim talebinde adetimiz olduğu üzere, kendisinden bize “müselsel bi'l-evveliyye hadis"[1] nakletmesini istedik. Hocaefendiden ziyâdesiyle istifade ettiğim çok güzel, ilmî bir celseydi. Daha sonra da hocayı pek çok kez ziyaret ettim. Ancak sonraları bu ziyaretlerimizde yetersiz kaldık, bir müddet sonra görüşmelerimiz daha az gerçekleşti.

Hocaefendiyle gerçekleştirdiğim ilk görüşmede ondaki tevâzûunun ne kadar büyük olduğunu ve büyük küçük herkesi ne kadar hoş karşıladığını gördüm. Merhum Emin Saraç Hoca bir âlimin tevâzûuna gerçek bir örnekti. Halktan kendisini ziyarete gelenlerden bazıları çok yüzeysel sorular sorarlardı, o da dinler ve sorularını cevaplardı. Bazen de kendisine derin sorular sorulurdu, o yine aynı şekilde cevaplardı.

Mütevâzı olduğu gibi hakkı söylemek konusunda da çok açıktı. Öyle ki kendisinden hükümete dair bir övgü duyduğumda bunu bir eleştiri de takip ederdi. Çünkü o, en güzeli isterdi ve en kâmil olan için çabalardı. Bu, beni hocaefendide en çok şaşırtan şeylerden biriydi. İnsanlar önünde konuşurken bile sanki yakınlarıyla konuşuyormuşçasına alışıldık ve doğaçlama konuşurdu.

Onlarca kişinin önünde tüm açıklığı ve netliğiyle konuşur, insanlara hakkı gösterir ve onları daha iyi olana teşvik ederdi. Biz hükümete dair her türlü övgünün kabahat olduğunu hissettiğimiz bir ortamdan gelmiştik. Çünkü bizlerin bulunduğu ülkelerdeki hükümetler tamamıyla zâlimdi. Ancak Emin Saraç Hoca'nın konuşma üslubu çok ölçülüydü; övgüde bulunurdu ve aynı zamanda kendisine ulaşmayı arzu ettiğimiz daha iyi hallerin de bulunduğunu beyân ederdi. Bu da hocanın mutedil oluşuna ve hakkı izhâr etmesine örnektir. Allah rahmet eylesin ve kendisinden razı olsun.

Hiç ders aldınız mı?

Evet, her ne kadar bu icâzetlere ehil olmasak da kendisinden icâzet aldım. Allah Teâlâ kabul buyursun ve bizlere mağfiret etsin. Bilindiği gibi Emin Saraç Hoca hayatının son yıllarında çokça icâzet veren bir kimseydi.

İnsanlar onu ziyaret edip ondan istifâde eder ve İmam Kevserî'ye dayanan silsileye mensup olmakla teberrük ederlerdi. Neredeyse her talep edene, ilim ehli olduğunu bildiği yahut işi bazı hocalar tarafından onaylandığı takdirde icâzet verirdi.

Bu, Emin Saraç Hoca'yı diğer hocalardan ayıran bir özellikti. Zirâ bazı hocalardan icâzet almak çok zordur. İcâzet vermedeki bu zorlayıcı tutumları ise kimi zaman ilmî silsilenin onlarda kesilmesine yol açar. Emin Saraç Hoca ise kendisini onaylayan bir hoca vasıtasıyla ilmî ehliyetine güvendiği herkese icâzet veren hocalardandı. Bizlere de umûmî icâzet verdi.

Ben hocanın ders halkalarında çok fazla olmamakla beraber birden çok kez bulundum. Ancak hocaefendi bazen Türkçe konuşurdu, benim Türkçem ise zayıftır. Bazı zamanlarda ise gelenlerden kimisinin Arap olduğunu görüp bazı şeyleri Arapça açıklardı. Bu durum da mecliste bulunan Türkler için can sıkıcı olabiliyordu. Çünkü hocanın söylediklerini anlamak ve ondan istifâde etmek istiyorlar ancak ne söylediğini anlamıyorlardı. Bu yüzden maalesef hocadan ilmî açıdan çok fazla nasibim olmadı. Ancak şüphesiz sâlih kimselerin meclislerinin bereketi çok olur; bazen sözlerinden daha çok hallerinden istifâde edilir. Biz merhum Emin Saraç Hoca'nın hem hâlinden hem de sözlerinden istifâde ederdik.

Hocafendinin dünyadaki tüm İslâmî hareketler ve akımlarla iyi bir iletişimi vardı. Dolayısıyla Suriyeli olsun olmasın kendisiyle görüştüğümüz herkesin Emin Saraç Hoca ile bir buluşmaları, ilmî görüşmeleri ve genel olarak İslâmî çalışmalara dair istişâreleri vardı. Bu da onun daima hayırla anılmasına vesile oldu. Çünkü insanlar kendisinin İslâm âlemiyle olan bağlantısının, onu kendisine danışılmaya ehil kıldığına; Müslümanların içinde bulundukları durumu ve kendi aralarındaki anlaşmazlıkları düzeltmesini de mümkün kılacağına inanıyorlardı.

Hocaefendinin Suriye, Mısır, Malezya, Avrupa ve diğer bölgelerdeki Müslümanların durumlarından haberdâr olması sebebiyle bu bölgenin sakinleri, yapmak istedikleri şeyleri kendisine danışabiliyorlardı. Kendisine danışılan kişinin durumdan haberdâr olması ise doğru ve yerinde tavsiyeler vermesini mümkün kılar.

Hocamızın da Müslümanların durumuna olan vukûfiyeti çok büyüktü. Bu yüzden birçok Müslüman onu ziyarete geliyor ve onunla istişâre ediyordu. Kendisinin Osmanlı âlimlerinin halefi olmasının da İslâm âlimleri ve İslâmî hareket liderlerinin kendisine teveccüh gösterip onu birçok kez ziyaret etmelerinde muhakkak önemli bir rolü vardır.

Hiç unutamadığınız bir anınız oldu mu?

Emin Saraç Hoca'yla yaşanan hiçbir an unutulmaz. İnsan onun yanındayken genellikle sâlih kimselerin yanında olduğu gibi mâneviyatının yükseldiğinin hisseder. Ancak bir seferinde bayramlaşmak için evine gitmiştim. Bir adam geldi ve Emin Saraç Hoca onu isminin söyleyerek buyur etti. Oradakiler de hocaefendinin onu tanıdığını ve onunla sürekli görüştüğünü zannettiler. Sonra hocaefendi ona: “Ne zamandır görüşmüyoruz?" diye sordu. O da: "Neredeyse yirmi beş yıl oldu." dedi. Çok şaşırdım; çünkü her gün birçok kişiyle görüşüyorum ve sayılarının çokluğundan dolayı isimleri aklımda kalmıyor. Emin Saraç Hoca ise benden çok daha fazla kişiyle görüşüyordu ancak hafızası kuvvetliydi. Üstelik görüştükleri yeri de hatırlıyordu ve ona nerede görüştüklerini söyledi. İşte bu, beni şaşırtan ve diğerlerinden daha ayrı bir yere sahip olan anımdır.

Bu durum, Allah Teâlâ'nın âlimin aklını ve düşüncesini korunmasından kaynaklanır. Zirá "Allah'ım! Bizi yaşattığın müddetçe kulaklarımız, gözlerimiz ve kuvvetimizden faydalandır; ölümümüze kadar da onları devamlı kıl." hadis-i şerifi Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem'in dualarındandır. Hafıza, özellikle yirmi seneden sonra, birini gördüğü yeri hatırlamak şöyle dursun; isimleri hatırlamada bile iyi değildir. Bu, hocaefendiye dair zihnimde yer eden şeylerden bir tanesidir. Zirâ insan eğer bu tarz ayrıntıları aklında tutabiliyorsa ilme dair hafızası daha da kuvvetli, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in sünnetinde daha da zabt sahibidir. Bu, Allah Teâlâ'nın âlim kimseye lütfudur.

Son olarak hocaefendiyle alakalı ne söylemek istersiniz?

Hocaefendi, İslâm âleminde eşi az bulunan örnek bir şahsiyetti. İslâm âlimlerine ve ilim talebelerine düşen, Emin Saraç Hocaefendi'yi kendilerine örnek almak ve yaşadığımız şu çağda onun gibi şahsiyetler yetiştirmeye çalışmaktır. Zirâ ümmetin; rabbânî, bölen değil bir araya getiren, Allah'tan korkup hakkı söyleyen, ilkelerine bağlı ve kendi yetiştikleri şekilde gelecek nesilleri yetiştiren âlimlere ihtiyacı vardır. Bizler İslâm âleminde bu örnekliğin daima mevcut olmasına ve varlığını sürdürmesine muhtâcız. Ümmetin yeniden dirilişinin Allah'ın izniyle onların elinde gerçekleşmesi için böyle nadir şahsiyetlerin yetiştirilmesi, ilim talebeleri ve tüm şer'i kurumların görevidir.

Doç. Dr. Muhammed Ayman Aljammal

Fıkıh Ana Bilim Dalı

Dipnot:

[1] Sözlükte "birbirini takip etmek" mânasındaki silsile kökünden türeyen müselsel kelimesi, hadis terimi olarak "Resûl-i Ekrem'in bir hadisi söylediği sırada yaptığı bir hareketi veya kullandığı bir sözü ya da hem hareketi hem sözü senetteki bütün râvilerin aynen tekrarladığı hadis” anlamında kullanılmaktadır. Müselsel bi'l-evveliyye ise bir hadisin senedinde yer alan bütün râvilerin, hocalarından rivayet ettikleri ilk hadisi “haddesenî fülânün ve hüve evvelü hadîsin semi'tühû minhü” lafzıyla rivayet etmesidir.