Tahsin Görgün’ün ifadesiyle kadim şehir, “mananın maddede bir form kazanarak zuhur ettiği, maddenin de mana ile irtibatıyla hayat bulduğu” bir mekândı. Modern hayatın tezahürüyle birlikte insan ve şehir arasındaki bu organik bağ kopmuş ve kapitalist sisteme göre yeniden dizayn edilmiştir.
Düşünce dergisi, 2017 yılında çıkan 7. sayısında “şehir ve insan” arasındaki ilişkiyi kadim dönemden günümüze gerçekleşen değişim ve dönüşüm bağlamında ele almış. Dergide şehrin medeniyet tasavvuruna katkısından insanla münasebetine, İbn Haldun’un asabiye teorisinde nasıl konumlandırıldığından kent-kır veya merkez-çevre ilişkisine, Mekkî ve Medenî şehir kavramlarından ideal kent düşüncesine ve modern şehirlerin tezahürüne kadar birbirinden ilginç pek çok konuda makale ve söyleşiye yer verilmiş.
Bu makaleler arasında özelikle Elif Kıran’ın “Tüketim Kültürü ile Yoğrulmuş Kent Görünümleri” başlığını taşıyan makalesiyle, Mesut Aytekin’in “Bir Kent Sanatı Olarak Sinema” başlıklı değerlendirmesini birlikte ele almak istedim. Modern şehir hayatının insana yansımaları ve sonuçlarını anlamak amacıyla oldukça aydınlatıcı bir pencere açıyor yazarlarımız bize.
Hızlı tüketim sirkülasyonunun sorunsuz bir şekilde devamını sağlayacak tek yer modern şehir
Modern dönemde insan ile şehir arasındaki karşılıklı paylaşıma ve etkileşime dayanan ilişki biçimi ortadan kalkmış ve kapitalizmin vahşi pençelerinde yeni bir form kazanmıştır. Bu formun temel kodları tüketim kültürüne dayanır. Bu tüketim anlayışı sadece nesneleri değil manevi değerleri de metalaştırarak ticari bir ürüne dönüştürür. Bu ortamda birey kendine sunulan ürünleri hızlıca tüketip yenilerinin peşine düşer. Bu hızlı tüketim sirkülasyonunun sorunsuz bir şekilde devamını sağlayacak tek yer ise modern şehirdir.
Kırsalın zorunlu ihtiyaçlarına karşın modern şehirde ihtiyaçlar yapaydır. Dahası bu yapay ihtiyaçlardan elde edilen tatmin duygusu da yapaydır. Zira tükettiğimiz ürünlerin asıl hizmet ettiği gaye sadece üretim-tüketim döngüsünün devamını sağlamaktır. Tüketim toplumunda insan kırsala göre çok daha fazla kişi veya grupla iletişim halindedir. Ancak bu ilişkiler gerçekçi değildir. Kalabalıklar içinde yaşasa da zayıf ilişkiler ağı yüzünden şehirli bireyin yalnızlığı her geçen gün artar. Bunun üstesinden gelebilmek için de eğlence sektörüne yönelmek zorunda kalır.
Şehirli insanın kaçış yeri, sığınağı: Sinema salonları
İşte bu noktada modern insanın imdadına yetişen sanatlardan biridir sinema. Mesut Aytekin’in ifadesiyle o “Sanatların en kentlisidir.” Sinemaların sorunsuz işleyebilecekleri teknolojik alt yapı sadece şehirde mevcuttur. Modern hayatın dişlileri arasında sıkışıp kalan insana gerçeklikten uzaklaşarak hayaller dünyasına dalması için büyülü bir kapı aralar bu mekânlar. Başka hayatlara götürür. Bu yüzdendir ki sinema salonları bir kaçış yeri, bir sığınak ve rahatlama yeridir.
Modern insanın psikolojik onarımına hizmet etse de sinemalar kapitalist çarka su taşır. Bu sebeple sinema salonları şehrin en merkezi noktalarında yer alır. Kitleler buralara rahatça ulaşmalıdır. Çünkü sinema kalabalıklara hitap eder ve kalabalık da alım gücü anlamına gelir.
Munise Şimşek