Hatice’t-ül Kübra. İki Cihan Serveri’nin refikaları… “Ümmü’l-Mü’minîn”(Mü’minlerin Anası)… Baştan ayağa şeref, haysiyet, iffet, güzel ahlak… Ta ki cahiliye zamanlarında bile “Tâhire” denmişti kendisine.

Mekke’nin en asil insanlarının mensup olduğu Kureyş’in tertemiz kızı Hatice. Cahiliye kirlerine bulaşmamış, kirletmemiş ruhunu. Evinde, ticaretinde, hayatın içinde dimdik kadın. Eğilmemiş, bükülmemiş… Mihnet-i dünya nedir bilmemiş. Ölçüsünü, ölçeğini zerre miktarı bozmamış. Bozulmamış…

Modern zamanların bozuk düzenine, bozulmuş çarkına karşı Hatice’t-ül Kübra’dan konuşmak gerek. Modern cahiliyenin ruhumuzu esir almış kesif iklimine karşı O’nun arı duru yaşamından bahsetmek… Kadınlığın sınırlarının bulanıklaştığı, erkekliğin garip bir hal aldığı dünyaya Muhammed’ül Emin ve Hatice’t-ül Kübra’yı hatırlatmak… Tüketim canavarının, paranın kadın erkek hepimizi esir aldığı modern zamanlarda Hatice’nin ruhundan gerek insanlığa.Annelerimiz

Muhammed’ül Emin’e aşkla nazar eylemek

Zengindi O. Çok zengin… Seçkindi O. Çok seçkin… Seksen bin deveye, ticaret kervanına, hizmetini gören dört yüz adama sahipti. Mekke’nin zenginleri, seçkinleri onun peşindeydi. Onu alıp mallarını mülklerini kat kat arttırmak arzusundaydılar. O, malın mülkün gerçek bir değer olmadığının bilincindeydi. Kalıcı olanın arayışındaydı. İnsanı insan yapan gerçek değerlerin… O, parlak ticarî başarısına, sahip olduğu dünya metaına rağmen güzel ahlakın tamamlayıcısı, yetimler yetimi, gariplerin sultanı Muhammed’ül Emin’i seçti.

Herkesin olduğu bir dünyada hiç kimse olmadı O. Hatice’t-ül Kübra oldu. Ne büyük devlettir bu cihanda. Ne büyük talih. İnsanlığın kurtarıcısına eş oldu, yoldaş… Bütün malını mülkünü sebil eyledi Allah yoluna. Zinhar dünyayı sevmedi Onlar. Dünya metaını hele hiç…

Günümüzdeki saman alevi gibi yanıp sönen, nerede başlayıp nerede bittiği belli olmayan ilişki biçimlerine karşı aşkın dergâhında tutuşan, sevgi divanında pişen, bütün zorlukları bir arada göğüsleyen bir, biraradalıktı Onların yaşadığı. Hz. Hatice’yi konuşmak. Hz. Hatice’den konuşmak. Duru, dupduru bir hayatı konuşmaktır. Zamana karşı vakur bir eda… Derunu gönül… Muhammed’ül Emin’e aşkla nazar eylemek.

Hatice’t-ül Kübra. Hira’dan gelen Resul’e örtü olan. Hira’dan, insanlık muhasebesinden… Hira, Muhammed Mustafa’nın inzivası, itikâfı… Hira, vahy-i ilahinin mekânı… Hira’dan dönen Peygamber-i Zişan Hz. Hatice’nin şefkat iklimine yürüdü. Teselli pınarına… O’nu merhametin örtüsüyle örttü Hz. Hatice. Vahyi kalbinde duyarak heyecanlanan, ürperen Hz. Fahri Kâinat Efendimizi, “Allah'a yemin ederim ki, Yüce Allah hiç bir zaman seni utandırmaz. Çünkü sen, akrabanı gözetirsin. İşini görmekten âciz kimselerin işlerini yüklenirsin, fakire yardım edersin. Misâfiri ağırlarsın" diyerek sakinleştirdi. Zamanı yüreğinden kavramıştı Mü’minlerin Anası. Zamanı yüreğinden…

Şeksiz, şüphesiz uçurdu gönül kuşunu Muhammed’e

İslam göğünün parlak bir yıldızıydı Hz. Hatice. Rahmet Peygamberi’nin yâri, yoldaşı. Hz. Muhammed’in sırdaşı. Darlaşan dünyayı genişleten, avuçlarından bereketin aktığı, gönlünden huzurun… Hira’dan geleni teskin eden, yetimler yetimine kol kanat geren. Aransa dünyada dengi bulunmayacak olan Hz. Hatice. O Resul’e eş oldu, Resul ona kılavuz. Yürüdüler ömür denen zorlu yolu. Yürüdüler… Gâhî hüzünle, gâhî tebessümle…

Hz. Hatice. Vahyin kaynağında. Doldurur ruhunu… Hz. Hatice. Kevser ırmağının başında. Doldurur testisini… Biz yaşam çömezleri için yegâne örneklik. Biz aklı karışıklar için… Şeksiz, şüphesiz uçurdu gönül kuşunu Muhammed’e, Muhammed’e…. Kondurdu gönül kuşunu Muhammed’in dalına, dalına…

AnnelerimizCahiliye karanlığına, töre mezarına diri diri gömülen kız çocuklarının olduğu bir çağda en kıymetlisi oldu hepimizin en kıymetlisinin. İslam’ın ilk namazında Resul’ün arkasında oldu, Mü’minlerin küfürle kavgasında en ön safta… Rıza-ı İlahiyi bütün ömrünün merkezine koydu. Çölün ortasında bir vaha oldu. Hz. Muhammed’in vahası.

İffetin, hayanın, sadakatin, dürüstlüğün abideleştiği imanın kalesi Hatice anamız

Hz. Peygamberle omuz omuza, diz dize yirmi küsur senelik bir zamanın sonunda ayrılık vakti geldi çattı. Hz. Hatice ölüm salına binerek geçip gitti gerçek dünyaya. Bir de Ebu Talip. Amcaların en merhametlisi. Ölümle akan ezeli ve ebedi ırmağa iki yaprak düştü. İki canpare. Biri eş, biri amca. “Hüzün yılı” dendi o yıla. Hüzün yılı. Kanadı kırık bir kuş gibi mahzundu Nebi. İffetin, hayanın, sadakatin, dürüstlüğün abideleştiği imanın kalesi Hatice anamız göçüp gitti. Göçüp gitti Resulullah’ın amcası Ebu Talip.

Geride hepimize kılavuzluk edecek bir miras bıraktı Hatice’t-ül Kübra. İslam öncesi ve İslam sonrası dopdolu, dosdoğru bir hayatı yaşadı. Peygamber’e eş oldu, O’na yoldaş…  Mü’minlere ana... İyi tanımak gerekir O’nu, iyi anlamak… İyi yaşamanın anahtarıdır O’nun hayatı. İyi yaşamak…

Hatice’t-ül Kübra’yı anlamak, tanımak, sevmek için O’nun Hz. Fatıma’nın anası olması bile yeter. Ali’ye kayınvalide!..

Muaz Ergü yazdı