Tac Mahal
Tac Mahal
Tac Mahal

Tac Mahal ışıltısını ararken Hindistan’ı keşfettim.

Havaalanında daha kapıdan içeri girişte üzerime yapışan kokunun bir yerden tanıdık geldiğini biliyordum ama tam ne olduğunu çıkaramadım. Bu kokunun nemle birleşince bir deri tabakası gibi Hindistan’da kaldığım süre boyunca üzerimde kalacağını bilmiyordum ama hemen öğrendim. Üstümdeki elbiseler nemden ve terden sırılsıklam oldukça değiştirip naylon poşetler içinde çantama koydum. Sırt çantamda İstanbul’a kadar getirdiğim koku, zencefil ve köri karışımı baharatın kokusuydu.

Baharatlar ülkesi Hindistan için kullanılan slogan “Icredible India”. Slogandaki gibi, Hindistan’daki her şey “inanılmaz”. Hindistan, çok kalabalık bir ülke, çok nemli bir ülke, çok kirli bir ülke, çok güzel bir ülke, çok tarihi bir ülke, çok hızlı kalkınan bir ülke, altyapısı çok kötü bir ülke ama ruhu olan bir ülke. Birbiri ile de çelişen bu kadar “çok” durum nasıl oluyor denirse, bunun Hindistan’ın sırrı olduğunu söyleyeceğim. Hindistan aynı zamandan bir tezatlar ülkesi.

Hindistan bir yabancıyı büyüleyebilir veya korkutabilir. Burayı ya çok severseniz ya da buradan nefret ederseniz. Tıpkı İstanbul gibi, tıpkı New York gibi. Ben çok sevdim.

Hindistan
Hindistan
Hindistan

Uzunca bir Hindistan güzergahı

Dokuz günlük bir Hindistan gezisini planlarken kuzeydeki Yeni Delhi – Jaipur – Agra üçlemesine Ganj nehrinin kıyısında Hinduların kutsal kenti Varanasi’yi de ekledim. Hazırlık ve planlama aşamasında Lonely Planet’in Hindistan kitabı en büyük başvuru rehberim oldu. İstanbul’dan sadece Yeni Delhi’deki orta halli bir oteli ve havaalanından beni otele götürecek taksiyi rezerv ettim, geri kalan her şeyi orada halletmeye karar verdim.

Havaalanları ve pasaport işlemlerinin düzeni bir ülkenin genel yapısı hakkında fikir verir diye düşünürüm. Pasaport işlemlerinin halledildiği salonun tabanındaki dökülmeyi altına bir bez perde çekerek kapama çözümünü yaratıcı bulduysam da durumun çok parlak olmadığını da not ettim. Ağır işleyen kontrol aşamasını geçip sabaha doğru uyku mahmurluğundaki otelin şoförünü buldum ve İngilizlerin işgal döneminden kalmış izlenimi veren arabaya binip otele ulaştım.

Yeni Delhi’de gezilecek çok yer var

Bir şehrin merkezinde konaklamak, şehrin ruhu hakkında fikir verir. Yeni Delhi’de bunun aynı zamanda ruhla beraber kaosu da tanımak anlamına geldiğini fark ettim. Çeşitli yerleri görmek için bir araba kiralamadan gezmenin mümkün olmadığını, Yeni Delhi’nin bir harita ve otobüs/metro bileti ile gezilecek şehirlerden de olmadığını da hemen anladım.

Sonradan Keşmirli olduğunu öğrendiğim ve otelin içinde bir elemanı olan bir turizmciden şoförlü bir Tata kiraladım. İstanbul’da orta halli bir mesafeye ödenecek bir ücretle bir araba kiralamak mümkün. Şoförün trafiğe çıkarken bir önlem olarak her iki aynayı da kapattığına şahit oldum. Her şey korna ile halledildiği için yoğun trafikte aynaların kırılmasına da önlem almış oluyordu.

Yeni Delhi, Cuma Mescidi Yeni Delhi, Cuma Mescidi
Yeni Delhi’de Cuma Mescidi Yeni Delhi’de Cuma Mescidi, Şadırvan

Yeni Delhi’de Cuma Mescidi, Hümayun Türbesi gibi Babürlerden kalma devasa eserler var. Cuma Mescit, kırmızı tuğlalı çok büyük bir kompleks. Şadırvan kavramını bilen Osmanlı coğrafyasından giden birileri için ilginç gelecektir. Üstü açık olan ve temizlik konusunda biraz sıkıntılı olan bir havuz şadırvan olarak kullanılıyor. Kapalı bir yerden / kuyudan /depodan çeşme olarak suyun akmasına alışmış birisi için durgun suda abdest almak mümkün değil. Durgunluğu, Caminin içine girdikten biraz sonra yağan muson yağmuru değiştirdi. Caminin çok büyük avlusunda dolaşırken ve insanları izleyip fotoğraflarını çekerken aniden başlayan yağmur herkesin bir yerlere kaçışmasına sebep olduysa da havanın ağırlığını aldı. Ağustos ayında Hindistan da olmanın zorunlu bir sonucu Muson yağmurları. Öğleye doğru hava bunaltıcı olmaya başlayınca birden başlayan yağmur yarım saat kadar aralıksız ve bardaktan boşanırcasına yağıyor. Bulutlar çekilince de çok daha temiz bir hava ortaya çıkıyor.

Hindistan Kapısı Hindistan Kapısı
Hindistan Kapısı Hindistan Kapısı, kolacı çocuk

Bilindik tatlardan vaz geçmemeli

HindistanYeni Delhi’nin önemli bir yeri de Hindistan Kapısı. Ülkenin ulusal anıtı bir anlamda. I. Dünya Savaşında ölen 90 bin Hintli için 300 dönümlük bir alanda inşa edilen anıt ve çevresi hem turistler hem de piknikçiler için ideal bir gezme yeri. Etraftaki satıcıların satış arası uyku molalarından çok ilginç bir kolacı çocuğu da fotoğrafladım.

Yeni Delhi’de ulusal müze ve benzeri yerleri de gezmek mümkün. Çarşı pazar gezilirken ülkenin havasını teneffüs ederek çevreyi görüyorsunuz. Yabancıların Hint mutfağının ağır baharatlarına alışması kolay değil ama güzel bir menüyü de bulunca bir çok yerde aynısını sipariş etmek bir çözüm yolu. Sarımsaklı yufka ekmek, sebzeli pilav ve tavuk menüsünü çoğu yerde bulmak mümkün ve midenizi de çok zorlamıyor. Ayrıca büyük şehirlerde Amerikan fast food zincirleri de olduğu için ucuz ve bilinen şeyleri arayanlar için de çözüm var. Bu tür yerlerin tuvaletleri de seyahat edenler için bazen hayat kurtarabilir. Sadece bir şeye dikkat edilmesi gerekiyor, asla ve asla açık su içilmemeli. Zor bir coğrafyada mideyi bozmak hiç kimseye tavsiye edilmez.

Pespembe şehir olur mu?

Hintliler için önemli bir merkez olan Puşkar’a bir gün, Jaipura iki gün ayırdım. Neredeyse tüm binaların pembe renkte boyandığı Jaipur çok önemli bir turizm merkezi. 1876’de şehre gelen Galler Prensi (sonradan kral olan 8. George) ve nişanlısına şirinlik olsun diye bölgenin yöneticisi her yeri pembeye boyamış, sonradan da şehir pembe olarak kalmış. Etraftaki kaleler, saraylar ile görülmesi gereken muhteşem bir yer.

Jaipur
Jaipur
Jaipur

Mimarinin Tac’ı Agra’da

Jaipurdan sonra Agra’ya geçtim. Agra, Tac Mahal’in olduğu şehir. Tac Mahal, dünya üzerindeki en büyük anıt mezarlardan bir tanesi. Hindistan’ın simgesi... Bir sevgiliye adanmış en büyük eser olarak kabul ediliyor. Babürlerin 6. imparatoru Şah Cihan tarafından 14. çocuğunu doğururken ölen üçüncü karısı Mümtaz Mahal için yaptırılmış. Kendi içinde efsaneler barındıran eser bölüm bölüm 21 yılda tamamlanmış, yapımında Osmanlı’dan iki baş mimar dahil 33 mimar ve 20 binden fazla işçi çalışmış. Kubbeye mermer blokları çıkarmak için inşa edilen yükseltme yolunun uzunluğu 15 km yi bulmuş.

Yamuna Irmağının kıyısına beyaz mermerden bir anıt mezar yapan Şah Cihan nehrin karşı yakasında kendisi için siyah mermerden aynı ölçütlerde bir başka anıt yapmayı da tasarlamış. Ama babasının “abarttığını” düşünen oğlu Aurangzeb Tac Mahal’ın bitirilmesinden sonra babasını devirerek onu Agra kalesine hapsetmiş. Şah Cihan’ın hapsedildiği odayı gezerken rehber Şah Cihan’ın trajedisini de anlattı. Hapis yattığı odadan mescide, mescitten odasına gidip gelen Şah Cihan pencereden ve avludan Tac Mahal’e bakıp bakıp ağlarmış. En son gözleri uzağı göremez olunca bir aynanın yardımı ile yine Tac’ın yansıyan görüntüsüne bakıp göz yaşlarına hakim olamazmış. Uykusunda vefat ettiğinde oğlu hemen annesinin yanında bir mezara defnetmiş.

Tac MahalTac Mahal’de kusursuz bir simetrik mimarisi var. Yapının tam ortasında da Mümtaz Mahal’in mezarı yer alıyor. Simetriyi bozan tek şey Şah Cihan’ın mezarı.

Osmanlı coğrafyasındaki mimariye aşina birine garip gelecek bir şey de türbe ve caminin / mescidin ilişkisidir. Klasik Osmanlı camilerinde asıl önemli yapı camidir, onun etrafında medrese, şadırvan, avlu ve camiyi yaptıran kişinin kendisine ve ailesine ait türbesi yer alır. Türbe her halükarda camiden daha küçük ve az gösterişlidir. Babürlerin inşa ettiği eserlerde ise türbe merkezde, cami / mescit onun tamamlayıcı cüzü durumunda. Hem Humayun Türbesinde hem de Tac Mahal’de devasa türbenin yanında onun tamamlayıcı bir parçası olarak bir mescit de yer alıyor.

Geziye çıkarken fotoğraf makinesiz olur mu!

Gündüz saat iki gibi Tac Mahal’in içine girdim. Girişte merdivenleri çıkarken önce muhteşem kubbe, sonra iki minare, daha sonra dört minare ve en sonunda içeri girince de insanı büyüleyen tüm yapıyı gördüm. Saatlerce etrafta dolanıp fotoğraf çektim. Saat yediden sonra boşaltma başladı, güvenlik görevlileri sopalarını yere vurup herkesi kovalayıncaya kadar içerde kalmaya devam ettim. Kendimce Hindistan gezisinin en güzel karesi olarak gördüğüm fotoğrafı da güvenlikçiler sopalarının yerlere vururken yakaladım. Gün batımından sonra parlament mavisi saatinde her şeyin simetrik olduğu Tac’ın suya yansımış görüntüsünü yakaladım. Sağlı sollu eserin dikey simetrik halini de yakalamış oldum. Benim için tüm Hindistan gezisini de anlamlı kılan kare bu oldu. Yanımda ayak olmadığı için yaklaşık 20 sn de pozlanan kareyi makineyi mermer bir blokun üzerinde sabitleyerek çektim.

Agra’dan sonra trenle Varanasi ye gittim ve ayrı bir dünya keşfederek Yeni Delhi üzerinden döndüm. Trenle Hindistan ve Varanasi ayrı bir yazı konusu olacak kadar ilginç deneyimler.

Mustafa Metne gezdi, gördü, fotoğrafladı, anlattı