Adnan İnanç Hocayı daha önce bir sefer Akabe Vakfı’ndaki Cuma hutbesinde dinlemiştim. Namaz sonrasında yanına gitmiş, hem cumasını tebrik etmiş hem de tanışmıştım. Daha sonraki günlerde kendisini Hilal Tv’deki odasında ziyaret ettim ve kendisiyle yarım saatlik bir görüşme yaptım…

Adnan İnanç hocamızın benim için orijinal yanı şudur: İslam’ı anlatırken çok farklı bir dil kullanıyor. Bu bir hikmet geleneğinin takipçisi olmasından kaynaklanıyor. Üslubu felsefi bir üslup… Hocanın konuşmalarında felsefenin üslubuyla din dilinin üslubu adeta mezcedilmiş… İtiraz kapılarını aralayan subjektif duygusal yorumlardansa, objektif yorumları tercih ediyor. Belki de Adnan Hocada temayüz eden bu durum benim hiçbir zaman sevemediğim felsefenin düşünceye olan bir katkısı…

Nasıl bir okuma modeli?

Kendisine ilk olarak; “Nasıl bir okuma modeli öneriyorsunuz” diye soruyorum. Şöyle cevap veriyor: “Rumi’nin meşhur bir sözü vardır: ‘Bir ayağım Kur’an’da; öbürü âlem gezer.’ Buna pergel metaforu da deniliyor. Biz ne okursak okuyalım bir tarafımız Kur’an’da olmalıdır. Diğer taraftan Hz Peygamber’in tertemiz siretini takip etmek bizim için Kur’an’ı anlama ve yaşamada yol rehberi olacaktır. Tüm okumalarımızda bir taraftan Kur’an’la bağımızı canlı ve diri tutarken diğer taraftan da diğer ilim dalları, değişik disiplinler üzerinde tefekkür işçiliği yaparak bilgiyi yeniden üretmemiz ve onu da Kur’an’ın hizmetine sunmamız gerekiyor.”

Hocanın bu cevabı onun felsefe okumalarını hangi düşünceyle ve nasıl bir mantıkla yaptığını ortaya koyuyor. Böylece felsefe okuyanların bazısının neden sapıttığını çözmüş oluyorum. Bir ayağı Kur’an’a sabitlenmeden felsefe okudukları için sapıtıyorlar…   

Hikmetin kaynağı Doğu mu Batı mı? Adnan İnanç

Hikmetin ne Doğuya ne de Batıya ait olduğunu düşünen birisi olarak Adnan Hocadan Doğu ve Batı arasında hikmet açısından bir karşılaştırma yapmasını rica ediyorum. İslam’ın doğduğu topraklar olması hasebiyle hikmetin beşiğinin doğu olduğunu söylüyor ve şöyle diyor: “Hikmetin coğrafi kaynağı Mezopotamya’dır. Biz hikmeti oradan neşet etmiş olarak görürüz ki bu da büyük ölçüde risaletle izah edilir. Daha sonra Mısır üzerinden Sicilya’ya oradan da Yunanistan’a intikal ettiğini görürüz. Ancak sonraları Yunan aklı, düşünceden hikmeti soyutlayarak, düşüncenin içini boşaltmıştır. Hikmetten bağımsız düşüncelerin merkezi haline gelmiştir.”

Doğrusunu isterseniz ben hikmeti Doğu ve Batı ile izah etmek konusunda tatmin olmuyorum. Hocamızın konuşmasının bu bölümüne katılamıyorum. Fakat benim bu konudaki okumalarımın yetersiz olduğunun da farkındayım. Büyük ihtimalle Adnan Hoca bu konudaki bazı ilmi tartışmalardan haberdar bir şekilde bunları söylüyor.

Şu cümlelerinden anlıyorum ki sözleri felsefi bazı iddialara cevap niteliğinde: “Düşüncenin merkezinin Yunan olduğu iddiası tarihe ve gerçeğe ihanettir. Kaldı ki bunu bazı Müslümanlar da –ezik ve yenilmiş ruh halinden olmalı ki- savunuyorlar. Daha sonra Yunan’dan sonra Endülüs’e intikal eden düşünce, yeniden hikmet ile buluşarak büyük bir medeniyet inşa etmiş ve ölümsüz tecrübe ve müktesebat bırakmıştır. Bugün pek az da olsa birtakım Batılı düşünürün Endülüs’e vefa olarak borçluluk hissi duyması ve ‘Batı Rönesans’ı İslam’a borçlu’ şeklindeki itirafı, bu gerçeğe işaret eder.”

Bu arada Adnan İnanç Hoca önemli bir tespitte bulunuyor. Malumunuz modern dünya her şeyi parçalara böldüğü gibi ilmi de parçalara ayırdı. Her ilim kendi dar kalıbından meselelere baktığı için bu durum sorunlarımızın çözümüne katkı sağlamıyor. Hoca burada parçacı yaklaşımın bizi hikmetten uzaklaştırdığını tespit ediyor: “Günümüzde hikmet algımız temelde sorunludur. Unutmamak gerekir ki, bugünün modern seküler dünyasında görüldüğü üzere hikmet, herhangi bir alanla ilgili özel ihtisas meselesi olamaz. Bilakis hakikatin, bir bütün olarak kavranmasına, algılanmasına ve faziletli bir hayatın ve düşünce biçiminin inşasına yönelen bir alanı ifade eder.”

Batı’da hikmete rastlanılmaz mı?

Bu önemli tespitten sonra şu Batı - Doğu meselesini biraz daha kurcalamak ve aklımdaki sorulara cevap aramak istiyorum. Tabiri caizse hikmetin izini sürmeye devam ediyorum. “Batı’da hikmete rastlanmaz mı hocam?“ diye soruyorum. Buna cevabı şöyle oluyor: “Batı’nın düşüncesinde hikmetin kırıntılarına elbette rastlarız ama hikmetin özüne gerçek cevherine ve yaygın bir geleneğe dönüşmesine rastlamayız.” Gördüğünüz gibi bu konuşma çok şeyi tartışmaya açıyor. Şimdi bunu okuyanlar Batıda hikmet geleneği ne durumdadır bunu tartışabilirler.

Anladığım kadarıyla hocamız hikmet geleneğinin ilk olarak Doğuda neşet ettiği tespitini yapıyor. Yani gelenek haline dönüşmesi ilk olarak Doğuda olmuştur diyor. Sözlerine şöyle devam ediyor: “Batı aydınlanmayla birlikte kendisini sorgular hale geldi. Yani skolastik düşünce kendisini o dönemde tartışmaya açmıştır. Bu süreçte ilim ve dini büyük ölçüde birbirinden koparmış ve her ikisini birbirinden bağımsız iki unsur olarak ele almıştır. Bu özeleştiri ve sorgulamada Endülüs tecrübesinin etkisi çok büyük hatta belirleyicidir. Bilim dine olan tepkisinden kendi içindeki hikmeti de yok etmiştir. Aslında Batıda bilimin kiliseye tepkisi ve İslam düşüncesinin de etkisi ile Batıda dinî tefekkür ve düşünsel çabalarının sürmekte olan bilgi ve zihnî faaliyet alanlarından sürgün edildi. Kaldı ki insanlık tarihi içerisinde din her zaman ve her dönemde insanî faaliyetlerin temelini oluşturmuştur ve hala da oluşturmaktadır.”Adnan İnanç

Adnan İnanç hocamız Batının kendisini hikmetten nasıl soyutladığını ise şöyle anlatıyor: “Batı içine sürüklendiği seküler alanda faaliyetlerini tercih etti ve tepkilerini tamamen rasyonel olarak belirledi. Hikmeti disiplinlerin tamamından, felsefeden, bilimden ve bütün bir hayattan soyutladı; metafiziği dışladı. Böylece metafiziğin kaybı ile insan zihni yalnızca dünyaya, fizikî gerçeklikle sınırlı bir sistem içine hapsoldu. Felsefenin, düşünsel faaliyetlerin zayıflaması, hikmetin kaybına, ardından bilen ve düşünen öznenin kendini bilginin ve düşüncenin nesnesine dönüştürmesine sebep oldu. Bu da Batı düşünce sistemi için bir intihar oldu. İki-üç ay önce Türkiye’yi ziyaret eden Alain Tourneo ve birçok sosyolog Batı dünyası içerisindeki bu tıkanmayı açıkça dillendirdiler. Eğer konuyu uzatmadıysam şunu da ilave edeyim ki, bilimin pozitivist doğasının insana ve kâinata ait gerçek anlamda ve tatmin edici bir şey söyleyemeyeceğini bilmek gerekiyor. Batı, felsefeden de hikmeti soyutlayarak salt rasyonel akla indirgemiştir. Sonuç olarak bugün Batının entelektüel muhayyilesinde çok ciddi  tıkanmalar yaşanmaktadır. Bu umutsuz tıkanmanın yarın daha da büyüyeceği ve ciddi sorunlar oluşturacağı bugünden rahatlıkla görülmektedir.”

Uzakdoğu felsefeleri

Konuya biraz daha dalalım ve bir şeyler daha öğrenelim düşüncesiyle Batıdaki durumu sorduktan sonra “Hikmeti uzak doğu felsefelerinde aramak doğru bir yaklaşım mı?” diye soruyorum. Çünkü toplumda bu konuda da bir sıkıntı olduğunu düşünüyorum. Hocanın bu soruya cevabı ise şöyle oluyor: “Elbette ki uzak doğudan neşet eden: Upanişatlar ve Vedalar gibi metinler hikmeti içerseler de hayatı bir bütün olarak kuşatamadığından yetersizdirler. Bugün için moda haline gelmiş olan meditasyon ya da yoga seansları ise hikmetin, ruh dinginliği ve sükunet arayışını ifade ediyor ancak hikmet ile alakası söz konusu değil… Ama Doğu muhayyilesi hikmetin anlaşılması ve kavranmasına müsait; ne var ki mistik eğilimler toplumsallaşmaya mani oluyor. Pratik hayattan kopuk, ya da sürdürülebilir olmaktan uzak oluşu temel sorunu oluşturuyor. İslam’ın dengeli öğretisi, vahyin fıtratın diline tercüme edilmiş mesajı, hikmeti içermekte ve üretilmesine meydan vermektedir. Bununla İslam’ın, Doğuyla Batı arasında kurduğu köprü dikkat çekicidir. İslam aklının dengeli ve tüm zamanları kuşatan dili büyük bir imkan olarak duruyor ve layık olduğu ilgiyi bekliyor.”

Daha bitmedi…

Adnan İnanç Hocanın bu konuşmalarından çok faydalanıyorum. Fakat bu tür meseleleri bir anda çözmek mümkün değil. Hikmetin kaynağını inşallah başka büyüklerimize de sormaya devam edeceğiz… Bu arada ayrılırken Adnan Hoca Kur’anî Hayat dergisini, Mustafa İslamoğlu hocanın son kitabını ve Bilge Adamlar dergisini bana hediye ediyor. Bilge Adamları inceleme fırsatı buluyorum fakat çok istediğim halde bu dergiyle ilgili bir değini kaleme alaamıyorum. Fakat şunu söylemeliyim ki gerçekten üst seviyede ve çok kaliteli bir dergi… Herkese ısrarla tavsiye ediyorum..

 

Aydın Başar konuştu