Eğer hâlâ nefes almayı sürdürüyorsak bizi uzaya dağılıvermekten koruyan bir şey var demektir. Bu şey kimi için aile, kimi için kariyer, kimi için güç, kimi için sanat, kimi için iman ve hepimiz için umuttur. Umut tükenmişse onun yerini zifiri, kör edici bir karanlık alacaktır. Bu karanlığın adıdır “intihar”.
Sarkaç daima iki yöne de salınacaktır. Bizi dağılıvermekten koruyan her ne varsa bunlar aynı zamanda bizi dağıtıverecek kudrete de muktedirlerdir. Alacağımız en derin yara, bize en yakın olanlar tarafından açılabilir.
“Hep böyle midir?
....
Herhalde hep böyledir
Bu dünya sevenlere bir tuzaktır Ruknettin!”[1]
İsmet Özel, Akdenizin Ufka Doğru Mora Çalan Mavisi şiirinde başarısız bir intihar girişimini anlatır. “Beni artık kimseler arayıp da bulmasın” der. “çünkü ben çok gizli bir yanlışın /dehşetengiz yeteneğini ölçmek için / yepyeni bir hata için iniyorum Akdeniz'e” diye itiraf eder niyetini. Akdeniz’e yeni ve son bir hata yapmaya iniyordur. Ama o hatayı yapmasına deniz engel olur. Çünkü “bir şair cesedinden hiç farkı yok denizin.” Ve “ rıhtıma varmayan ceset elbette hatırlanmaz.”
İsmet Bey intihar düşüncesini şu şekilde anlatıyor:
"40 yaşıma kadar hep intiharı düşündüm ama 40 yaşımdan itibaren insanların intihar etmeye değmeyeceklerini düşünmeye başladım. Bana göre intihar, geride kalanlara yönelik ağır bir suçlamadır. Bu mesajı verebileceğin tıynette insan olmadığını düşününce de intihar etmiyorsun. Allah'tan başka hiçbir şeye değer vermemek var bunun arkasında. Bir çıkış sağlayacağını umduğun bir insanla, bir imkanla karşılaşacağını düşündüğün için her gün erteliyorsun intiharını. Daha sonra da bu çıkışı insanlardan beklemenin saçmalığını kavrayıp yine intihar etmiyorsun."
İsmet Bey’in sahip olduğu kavrayışın, çoğu insana nasip olmaması ne hazindir, öyle değil mi? “Ağaca dayanma kurur, insana dayanma ölür.” demiş atalar. İnsanın insana dayanak olması mümkündür. Ama bu mümkünlüğün zaman ve şiddet sınırları vardır. Ve insan haddi aşar. Dayanç odağını, yıkılacağını bildiğin bir nesneden seçmek ne kadar mantıklıdır?
İnsan neye dayanabilir, kendinden başka? Kendini bilmeyen neyi, kimi bilebilir? Kendini bir dayanç odağı hâline getiremeyen neye dayanabilir? İnsan kendini nasıl bilebilir? Felsefe mi yolunu aydınlatır? Tasavvuf mu önünde müstakim bir yol açar? Ya da aynı menzile ulaşan bin farklı yol mu vardır? Bu arayış ya çıkmaz sokaklarda kendimizi kaybetmemize sebep olursa? Kaybolanın yakarışını ederiz: “Rabbim bu sonsuzluk ve onun tadı...”[2]
Bir çoğumuzu uzaya dağılıvermekten koruyan sebepler vardır. Bunlar bazen umutlarımız, bazen korkularımızdır. Bazılarımızsa hem umuttan hem de korkudan münezzeh olurlar. Onlar için iki olasılık kalmıştır geriye. Ya kendilik makamına ermişlerdir ya da geride kalanlara yönelik ağır bir suçlamada bulunurlar. Her türlü savaş bitmiştir.
“(çağı deştiğimde
o yüz
diyor yoruldum -aynalar
gösterebilir mi hiç -bana sonumu
nedensiz başladım oyunculuğa
bitireceğim raslantıyla -oyunumu
dostlarım da
var -intiharlar
her akşam ıslak-yapışkan
saçlarıyla girip odama
paniğimden pay toplarlar)”[3]
Necip Fazıl’dan payımızı alalım: “Seni dağladılar, değil mi kalbim” dizesiyle başladığı şiiri, “Dayan kalbim üç beş nefes kadarcık!” dizesiyle bitiriyor. O dayanmış. Ve onun dayanç noktası Bağlum’da yatıyor. Ama her şair Necip Fazıl kadar şanslı olamıyor. Ece Ayhan, Nilgün Marmara’yı Meçhul Öğrenci Anıtı şiirinde "Aldırma 128! İntiharın parasız yatılı küçük zabit okullarında." dizesiyle anıyor. Nilgün Marmara ardında kalanlara bıraktığı ağır suçlamasını şu dizelere yüklüyor:
“maskelerinizi kuşanıp yalanlarınızı çoğaltın
hepiniz mezarısınız kendinizin...”[4]
Evet, hepimiz mezarıyız kendimizin ve hepimiz içimize çöküyoruz.
Muhammed Emin Avcı
Güzel bir yazı olmuş,eline sağlık
İntihar etmek istedim çok önceleri ama sonra düşündüm bundan 1 sene sonra önemi olmayacak olaylar ve benim için önemli olmayan bir takım insanlar için değmezdi...
Simon Beauvoire'un bir sözü var ve ben severim:"ben intikam almam şayet doğanın daha yaratıcı planları vardır."
İnsan hayatı zaten kısa 80 yıl koskoca evrende bir kelebek ömrü kadar eder.intihar çözüm değil kaçış.