Tek ve son çare: Dua

"Nasıl ki Efendimiz bu yolda zorluklarla karşılaşmış ve Rabbine sığınmışsa bizler de Allah’a çağırma görevimizi yerine getirirken zorluklarla karşılaşabilir, sıkıntıya düşebiliriz. Böyle bir durumda yapmamız gereken şey Rabbimizin öğrettiği şekilde O’na dua etmektir." Hüma Dergisi'nden Özlem Sarıkaya yazdı.

Tek ve son çare: Dua

Fahr-i Kainât Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Rabbimiz tarafından öncelikle gönderildiği topluma sonra da bütün âleme, hiçbir şeyin Allah Teâlâ’ya ortak ve denk tutulamayacağını, O’nun mutlak ve eşsiz yaratıcı olduğunu anlatmakla görevlendirilmiştir. İslâm’dan önceki Arap tarihi ve kültürü “Cahiliye” olarak ifade edilmektedir. Her ne kadar bizler “cahil” kelimesini okuma yazma bilmemek veya mutlak bilgisizlik olarak algılasak da cahiliye dönemi veya cahiliye kültüründeki cehalet, o toplumun barbarlığını, gerçek olmayan şeylere olan inançları ifade eden bir isimlendirmedir. Efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ilk muhatapları cahiliye kültürünü benimsemiş kişilerdi.

O zamanlar Arap toplumunda özellikle putperestlik çok yaygındı ve insanlar Allah’a şirk koşuyorlardı. Irkçılık ve kabileciliğin de yaygın olmasıyla birlikte hayatlarında bir düzen hâkim değildi. Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) tevhitten uzaklaşmış, putlara tapan bu topluma ve bütün âleme Allah’ın birliğini ve yalnızca O’na ibadet edilmesi gerektiğini anlatmak, herkesi Allah’ın yoluna çağırmak ve toplumsal nizamı sağlamak gibi büyük bir sorumluluğa sahipti. Elbette inançlarına körü körüne bağlı bu topluluğa gerçekleri kabul ettirmek ve onları mevcut inançlarından vazgeçirmek oldukça meşakkatli bir görevdi. Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu yolda yakınlarından, komşularından, toplumun büyüklerinden oldukça sert tepkiler görüyor ve daima kibir ve inatçılıkla karşılaşıyordu. Bu kibirli ve inatçı tavırlar karşısında sıkıntıya düşüyor ve gönlü daralıyordu.

Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onları Allah’ın birliğine iman etmeye çağırırken ve canı sıkkın bir hâldeyken Rabbimiz şöyle buyurdu: “De ki: Ey gökleri ve yeri yaratan, duyular ötesini ve duyular âlemini bilen Allah’ım! İhtilafa düştükleri konularda kulların arasında hükmü Sen vereceksin.”[1]

Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Hakk’a davet yolunda sert tepkilerle karşılaştığı zamanlarda Rabbimiz O’na bu duayı öğretmiş, O’nu bu yolda, kendisinden yardım istemeye ve kendisine sığınmaya yönlendirmiştir. Yer ve gökleri yaratanın, her şeye gücü yetenin, görünen ve görünmeyen her şeyi en ince ayrıntısına kadar bilenin kendisi olduğunu hatırlatarak Efendimizi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) teskin etmiştir. İhtilafa düşülen konularda hüküm vermeye gücü yetenin ancak kendisi olduğunu buyuran Rabbimiz, Efendimiz ve müşrikler arasında da hükmü verenin yine kendisi olacağını hatırlatmıştır. Yani O (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) tebliğ sorumluluğunu en güzel şekilde yerine getiriyor ve bu çabasını Rabbimizin O’na öğrettiği dualarla destekliyor, sonucu da Rabbimize bırakıyor…

Yine Rabbimiz başka bir ayette şöyle buyurmuştur: “De ki: İşte bu Benim yolumdur. Ben, ne yaptığımı bilerek Allah’a çağırıyorum; Ben ve Bana uyanlar (bunu yapıyoruz). Allah’ı ortaklardan tenzih ederim! Ve Ben ortak koşanlardan değilim.”[2]  Bu ayet-i kerimeden anlaşıldığı üzere insanları Allah’a çağırmak sadece Efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) vazifesi değil, O’na tabi olan biz müminlerin de vazifesidir.

Şüphesiz ki her konuda ümmetine üsve-i hasene olan Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Allah’a çağırma vazifesinin yerine getirilmesinde en güzel örneğimiz olmuştur. Nasıl ki Efendimiz bu yolda zorluklarla karşılaşmış ve Rabbine sığınmışsa bizler de Allah’a çağırma görevimizi yerine getirirken zorluklarla karşılaşabilir, sıkıntıya düşebiliriz. Böyle bir durumda yapmamız gereken şey Rabbimizin öğrettiği şekilde O’na dua etmektir. Dağların bile taşıyamadığı büyük sorumluluğu insan yüklenmiştir ve bu sorumluluğu hakkıyla yerine getirmeye çalışan insan kendindeki yükü ancak her şeye gücü yeten, görüneni ve görünmeyeni bilen Rabbine sığınarak ve elinden geleni yaptıktan sonra hükmü O’na bırakarak kaldırabilir. Bu noktada hükmü verecek olanın O olduğunu unutmamalı “Benim her şeye gücü yeten ve her şeyi bilen bir Rabbim var!” bilinciyle sekînet ve huzur bulmalıyız.

Özlem Sarıkaya

Hüma Dergisi, Sayı: 19

Dipnot:


[1] Zümer Suresi, 46

[2] Yusuf Suresi, 108

YORUM EKLE