İlim hakikatte Allah (c.c) bir sıfatı olup kullar için mecazen (Bir ilgi veya benzetme sonucu gerçek anlamından başka anlamda kullanılan söz.) kullanılır. Bir kul Allah’ın ilim sıfatından ne kadar nasip alırsa o nispette fazilet ve değer kazanır.
İslam kadar ilme ehemmiyet veren başka bir sistem yoktur. Mukaddes kitabımız Kur’an-ı Kerim’de, “ilim kelimesi ve bu manaya gelen diğer kelimeler yüzlerce defa tekrar edilir. Kişinin Rabbini bilmesi, Kitap ve Sünnet’i öğrenmesi, dünya ve ahiret saadetine götürecek bilgileri elde etmesi istenir. İlim sahipleri methedilerek şöyle buyrulur:
“Allah, içinizden iman edenlerin ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerine yükseltilir.” (Mücadele 58/11)
“Kulları içinde Allah’tan (gereği gibi) ancak alimler korkar.”(Fatır 35/28)
“İşte biz, bu temsilleri insanlar için getiriyoruz; fakat onları ancak âlimler düşünüp anlayabilir.”(Ankebut 29/43)
Allah (c.c) Peygamber Efendimiz’e (sas) sadece ilmini arttırması için dua etmesini emretmiş, ilimden başka herhangi bir şey için “arttır” diye dua etmesini emretmemiştir.
Ayet-i kerimede şöyle buyrulur:
“De ki: Ey Rabbim! İlmimi arttır” (Taha 20/114)
Rasulullah, (sas) hadislerimizde, hakiki ilim talipleri için pek sevindirici müjdeler vermiştir. İlmin ve ilim talibinin faziletine dair, bunların dışında daha pek çok hadis-i şerif mevcuttur. Onlardan bir kısmı şöyledir:
“İlim tahsil etmek için yolculuğa çıkan kimse, evine dönünceye kadar Allah yolundadır.”
“Bir kimse, İslam’ı ihya edip yaşatmak için ilim tahsil ederken ölürse, cennette onunla peygamberler arasında sadece bir derece fark vardır.”
“Yalnız şu iki kimseye gıpta edilir:
Allah’ın kendisine ihsan ettiği malı hak yolunda harcayıp tüketen kimse;
Allah’ın kendisine verdiği ilimle yerli yerince hükmeden ve onu başkalarına da öğreten kimse.”
“Allah, kimin hayrını dilerse onu dini konularda fakih (ince anlayış sahibi) kılar.”
İlim peygamberlerin mirasıdır
Allah’ın peygamberleri, miras olarak dünya malı değil, ilim bırakmışlardır. Ellerinde bulunan dünya mallarını ise ümmetlerinin faydası için kullanmışlardır. İslam alimleri de, bu mirası elde etmek ve Peygamber Efendimiz ‘in bir tek hadisini ilk raviden (hadis nakleden) duyabilmek için icabında aylarca yolculuk yapmışlar, Allah Rasul’ünün :
“Hikmetli söz, mü’minin yitiğidir, bulduğu yer de onu almaya, herkesten daha çok hak sahibidir” hadisini düstur edinmişlerdir. İlim öğrenip insanlara anlatmayı en faziletli sadaka bilen âlimlerimiz, bu uğurda pek çok meşakkate katlanarak ilmi geliştirip bize kadar ulaştırmışlardır.
İlim sahibi bir insan, sadece kendisine değil başkalarına da faydalı olur. İnsanlar, hayatta kalabilmek için yemeğe içmeye muhtaç oldukları gibi dinlerini yaşayıp edebi kurtuluşa erebilmek için de ilme ihtiyaç duyarlar. Çünkü ibadetlerinin ve kulluğun sıhhati, ilme bağlıdır. Âlimlerin sözleri ile manen ölü kalpler dirilip canlılık kazanır. Rasulullah (sas) âlimlerin meclisinde bulunmayı tavsiye ederek şöyle buyurur:
“Lokman Hakim, oğluna dedi ki: Alimlerin (ve ariflerin) meclislerinde bulun! Hikmet ehlinin sözlerini dinle! çünkü Allah (c.c) ölü toprağı yağmurla dirilttiği gibi ölü kalbide hikmet nuruyla diriltir.”
Âlimler, insanları hayra ve Salih amellere sevk ettiğinde, onların yaptığı iyiliklerden de sevap alırlar. Nitekim Rasullulah (sas) :
“Kim bir ilim öğretirse onunla amel eden gibi ecir alır, amel sahibinin ecrinde de hiçbir şey eksilmez” buyurmuştur.
İnsanlar gibi, yeryüzünde ki diğer canlılarda, âlimlerin ilminden istifade ederler. Zira insanlar âlimlerden öğrendikleri güzel ahlak neticesinde, bütün mahlûkata şefkat, merhamet ve muhabbetle davranırlar bu sayede bütün varlıklar huzur bulur ve yeryüzüne bereket yağar. Dolayısıyla yaratılan her şey, âlim için dua ve istiğfar da bulunur. Melekler bile ilim talibine hürmet eder, tevazu gösterir ve onu koruyup yardımına koşarlar.
Allah (c.c) dine ve insanlara hizmet etmek için ilimle meşgul olan kullarının işlerini kolaylaştırır ve onları ummadıkları yerden rızıklandırır. İlim ehline yardım edenleri de dünya ve ahirette mükafatlandırır. Belki de dünya malı kazananlar, Allah için ilim talep edenlere yaptıkları yardımın bereketi ile bol rızık elde etmektedirler.
En üstün hayır
İnsanı Allah’a yaklaştıran amelleri öğretmesi sebebiyle en üstün hayır ilimdir. Dolayısıyla akıllı bir mü’min, cennete girinceye kadar ilim öğrenip onunla amel etmeyi hiçbir zaman terk etmez. Bu hususun insanı cennetin yoluna sevk edeceğini idrak eder ilmin her an ihtiyaç duyulan büyük bir nimet olduğunu bilir.
Nitekim Abdullah bin Mes’ud (ra) şu tavsiyede bulunur:
“Ortadan kalkmadan evvel ilme sıkıca sarılınız onun ortadan kalkması ilim sahiplerinin yok olup gitmesidir. İlme sarılın, çünkü bir insan ona ne kadar muhtaç olacağını bilemez.”
Bütün kötülük ve çirkinliklerin başı cehalettir. Hatta küfür ve şirk bile cehaletten kaynaklanır. Bunun için Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur:
“Sakın cahillerden olma!” (En’am 6/35)
“Cahillerden yüz çevir!” (A’raf 7/199)
Ancak şuna çok dikkat etmek lazımdır ki, ayet ve hadisler de methedilen ilim, özellikle Allah’ı, ayetlerini, dini ve ahireti bilmektir, marifettir. Yani hakikati idrak etmektir. Bu ilim, insanı eserden müessire götürür. Fizik, kimya v.b. her türlü bilgiler de, sağlıklı öğrenildiği ve öğretildiği zaman kişiyi Allah’a götürür. Bunun dışında ki, sadece zihni doldurup kâinatın hakikatlerine ulaştırmayan, açık ve müşahhas varlıkların ötesine geçmeyen bilgiler ilim sayılmaz. Diğer bir ifade ile bilmek, bir şeyi zihne almak kâinatta ki sırrı ve muammayı çözmeye çalışmaktır.
Cenab-ı Hak bilenleri şöyle tasvir eder:
“Gece saatlerinde secde eden ve ayakta duran, (samimi bir mü’min olarak) ibadet eden, ahiret azabından sakınan ve Rabbinin rahmetini arzulayan kimse, hiç (Allah’ı unutan müşrik) gibi midir ?
De ki : bilenler ile bilmeyenler hiçbir olur mu ? ancak selim akıl sahipleri ibret ve öğüt alır (Zümer 39/9)
Ayet-i kerimeye göre “bilenler”, geceleri kalkıp ibadet eden, secdelere kapanan, kıyamda duran, ahireti düşünüp korkan ve Rabbinin rahmetini uman kimselerdir. İlme sahip olduğu halde bu kıvamda yaşamayan kimseler ise, “bilmeyenler” sınıfına dahildir.
Mahmut Şevket Serik