Bazen Orhan Veli’nin gözyaşlarına dokunabilecek gibi oluyoruz. Mısralarında sesini duyuyoruz sanki İstanbul’u onunla birlikte dinlemek istiyoruz, gözlerimiz kapalı.
Sizler de bu manzaraları gözünüzde canlandırabildiniz, değil mi? Orhan Veli denince hepimizin aklına onun “garip” şiirleri doluşuverir. Bu kadar ezbere bilinmek bir şair için en güzel başarılardan biri olsa gerek. Orhan Veli’nin içten söyleyişi halkın ağzına o kadar inmiş ki neredeyse deyim hâline gelmiş sayılabilecek birçok dizesi var. Sanatı “sanat yapmadan” icra etmesi -tam da istediği gibi- okura yapaylıktan uzak hissettiriyor.
Orhan Veli’ye göre şiir, herkesin ve her şeyin şiiri olmalı. Bunu hiç zorlanmadan başardığı da bir gerçek. Kendisinden önceki şiirlerden uzak olarak süssüz, yamasız, olduğu gibi konuşan bir şiir onunkisi. Bu sebepledir ki okuyucuya belki ilk bakışta tuhaf gelen, anormal denilen, alışılmadık bir dili var. Bilhassa “Kitabe-i Seng-i Mezar” şiiri bu anlamda edebiyat dünyamızda epey farklı bir yerde.
İlk bentte mevta Süleyman Efendi’den bahseder şair, bir de onun nasırından. Şiirde nasırın işi ne diyenler olacaktır ama Orhan Veli’nin şiir anlayışında dünyanın kendisi şiirdir. Serbest şiire yoğun ilgi duyulan 1940’lı yıllarda eski şiire, şairaneliğe, ölçüye karşı çıkan bir akım başlatır Garip Orhan Veli. Sıradan insanlar şiire konudur artık sokaktaki etten kemikten gerçek insanlar… Söz ve anlam oyunlarının şiir söylemek için yersiz olduğu fikrine ulaşılır, günlük konuşma dilinden gerisi yapmacık olarak kabul edilir. Yeni şiirde bunların gereği yoktur.
Genç ve kısa yaşamında etrafında akan hayatı güzel izlemiş bir şair olarak şiirlerinde insan hâllerini çok güzel yansıtmıştır Orhan Veli. “Kundurası vurmadığı zamanlarda anmazdı ama Allah’ın adını, günahkâr da sayılmazdı.” Bize tarif ettiği Süleyman Efendi o kadar gerçek biri gibidir. Nasırını söyledikten sonra kundurasının vurduğu bilgisini de verir ve genel bir insani hâl olarak dertli olmadıkça Allah’ın adını anmamasından bahseder. Bu tanıdık hadiselerle Süleyman Efendi artık okurun hayalindeki bir olgu olmaktan çıkıp ete kemiğe bürünür. Sanki bildiğimiz birinden söz ediliyor gibi okuruz bu dizeleri. Orhan Veli'nin şiiri her kesime aittir. Artık klasik dönemdeki gibi şiir üst düzeyde kalmamalı, sıradan insanlar görünmezlikten kurtulmalıdır. Bazı insanlar bir gece uyur, bir daha uyanmayıverir, hepsi bu. Yıkanır, namazı kılınır, gömülür. Bütün bunlar insani hâllerdir, elbet yaşanacaktır. Orhan Veli şairane anlatımı abartı bulur, onun şiiri hayatın ta kendisidir. Gözlem yeteneğini şiirlerine akıtmıştır. Asfalt için bile şiir yazabilir o, uçaklar, tanklar ne düşünür merak eder, gölgesini peşinde sürüklemekten usanır... Alışılagelmişin düşmanı, düzene muhalif yapısı mübalağalı duygu sözlerini hoş bulmaz.
Ölüm insanlık hâlidir, ölen de binlerce insandan biridir. Gerçek budur. Orhan Veli çıplak gerçekten yanadır, ağır ifadelerle gerçeğin örtülmesine engel olmaya çalışır. Bu da okura başta acımasız görünür. Ama durum başkadır: Binlerce insandan biridir ölen evet, bu da demektir ki her insan gibi onun da sevdikleri, özlemleri, acıları vardır. Şair bütün bunlara kayıtsızmış gibi davranır ama şiirin sonundaki beyitle hiç de öyle olmadığını bize anlatır.
Son bölümde temanın “geride kalanlar” olduğu açıktır. Ölenin eşyalarından bahsedilir, bunlar birine verilir. Kendi gitmiştir, ismi bile kalmamıştır çünkü kalan herkes için sıradan bir insandır giden. Eşyalar gidince ölen kişi de gitmiştir, sanki hiç var olmamış gibi. Eşyalar gitmiş, isim gitmiş ama beyit kalmış. Ne diyor meşhur beyitte? “Ölüm Allah’ın emri, ayrılık olmasaydı.” Geride kalan beyit şunu söylüyor bize bir anda: “Arkada kalan birileri var.” Ölen kişinin sevdikleri... Bu kişilerin kim olduklarını tam anlamıyla bilmiyoruz, belki anne belki bir sevgili... Ama sevgi ve hasret ifadesi olan bu beyit, bu kişilerin ölen için önemini anlatmak için yeterli gelmiş. Beyit ölüm temasında olunca şiirin duygusunu artırmış, insanı tam giderken yüreğinden vuruyor. Hiç beklenmedik bu darbe şairin yeteneğinden tabii ki.
Ölüm Allah’ın emri diyor beyit, bu kabulleniş şiirin tamamına yayılmış aslında. “Ölen kişi herkes olabilirdi.” gibi bir bakış açısıyla yazılmış adetâ. Biz de olabilirdik. Bu durum son derece gerçek ve insana hüzün veriyor. Şair bunları gazete haberi okur gibi sakince anlatıyor. Sanki halktan birileri bir ölüm haberini kendi arasında konuşuyor gibi geliyor kulağa. Şiiri sokağa indiren şair Orhan Veli, söyleyeceklerini yeni bir tarzda söyleyebilmek için bilinçli olarak uzak mesafeli bir ses ayarlamış kendisine. Konuyu biçime öyle bir yoğurmuş ki şiir birkaç kelimede özetlenilebilir gibi dursa da aslında katmanlardan oluşuyor ve bütününde verdiği his oldukça yoğun.
Sahiden öyle bir rüzgâr ki yaşam ve ölüm, esip geçtiğinde geride hiçbir şey kalmıyor, söylenecek sözler de öyle. Orhan Veli’nin tespitleri ne yazık ki yerinde ve her şiirinde olduğu gibi bunda da trajikomik bir lezzet bırakıyor, ince bir hüzün ama dramatize edilemeyecek kadar gerçek.
Orhan Veli hiçbir şeyden çekmedi bu dünyada, güzel havalardan çektiği kadar. Hatta garip yaratıldığından bile o kadar müteessir değildi...
Betül Erol
Hüma Dergisi, Sayı:19