Kulluğun esası: Dua

Dua ile “Ben hüznümü ve kederimi yalnızca Allah’a arz ederim.” diyen insan Allah ile dertleşerek, ümit ederek ve O’nun huzurunda kendini tasavvur ederek psikolojik bir rahatlamaya kavuşur. Hanne Nur Özçelik yazdı.

Kulluğun esası: Dua

İnsan bütün acziyle, ihtiyaçlarıyla ve istekleriyle muhtaç bir varlık olduğundan, yaratılıştan gelen bir ihtiyaçtır dua. Allah’a doğru bir yöneliş, sonsuz kudret sahibi ile kurulan bir köprü, kulun kulluğunun farkında oluşudur. Dua ile hâlini Allah’a arz eden insan, yüce bir yaratıcıya iltica etme ihtiyacını itiraf eder. Peki, insanı bir yaratıcıya inanmaya ve O’na sığınmaya iten nedir? Bunu anlayabilmek için insanın yaratılıştan gelen vazifesi olan duayı daha derinlemesine inceleyip öğrenme vakti.

Dua kelimesi, İslâm literatüründe Allah’ın yüceliği karşısında kulun aczini itiraf etmesini, sevgi ve tâzim duyguları içinde lütuf ve yardımını dilemesini ifade eder.1 Dua denilince akla ilk olarak ağızdan dökülen niyaz gelse de dua aslen ikiye ayrılır: Birincisi, Fiilî dua (Eylemle yapılan), ikincisi kavlî duadır (Dil ile yapılan). Sınavında başarılı olmak isteyen bir talebenin ders çalışması fiilî duaya, başarıyı dil ve kalp ile samimi bir şekilde Allah’tan istemesi ise kavlî duaya örnektir.

Farklı inanışlardaki dua uygulaması

Tarih boyunca çeşitli dillerde, dinlerde, milletlerde dua ihtiyacı hep olmuştur. Duanın içeriği ve şekli ise inançlara göre farklılık göstermiş ve tarih boyunca yalvarıp yakarmanın en yaygın görülen şeklinin dua olduğu kaydedilmiştir. Hristiyanlıkta da dua büyük bir öneme sahiptir ve Tanrı’yı çağırmak, onunla konuşmak, ihtiyacını bildirmek şeklinde nitelendirilmiştir. Yahudilikte dua, Tanrı ile iletişim kurma, O’na yaklaşma vesilesi olarak görülür. Hinduizm’de dua, etkili ve inandırıcı sözlerle yapılmış ve “Om” ortak dua sembolü olarak kabul edilmiştir. Budizm’de Buda’ya dua edilirken İlkel topluluklarda ise dua, kabile başkanının yakarışlarına eşlik edilerek yapılmaktadır. 

Bakıldığında, duanın farklı dinlerde farklı şekillerde önemli rol oynadığı görülüyor. İnanma ihtiyacı, kişiyi duaya yönlendiren önemli bir motivasyon kaynağıdır. Çünkü dua eden insan yalnız olmadığını, onu işiten, gören, zor durumda kaldığında yardım eden bir varlığın olduğunu bilir. Ve bu bilinç, insanın güvende hissetmesini sağlar. Özetle dua; teslimiyettir, Allah’tan yardım dilemektir, sonsuz kudret sahibinin yakınlığını hissetmektir. “(Resulüm!) De ki: Duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin?”2 Ayet-i Kerimesiyle de yaratılış gayemiz ifade edilmiştir. Kulluk vazifemiz hatırlatılarak kulluğumuzun, kulluğun esası olan dua ile gösterilmesi istenmiş… Duasız bir hayatın Allah katında bir ehemmiyetinin olmadığı, varlığımıza dua ile değer katmamız gerektiği söylenmiş bizlere. Dolayısıyla hayatı dua ile anlamlandırarak ve her şeye dua ile başlayıp dua ile bitirerek, duanın her hâl ve durumda Allah ile kul arasında iletişim kurmaya vasıta olduğunu hatırda tutarak kulluk bilincimizi canlı tutmalıyız. 

Duanın psikolojik iyi oluş üzerindeki etkileri

Bireyin psikolojik durumu üzerinde, duanın önemli etkilerinin olduğu biliniyor. Yapılan bir çalışmada her zaman dua eden kişilerin psikolojilerinin, ara sıra ve sıkıntılı zamanlarda dua edenler ile hiç dua etmeyenlere göre daha iyi olduğu tespit edilmiştir.3 Başka bir çalışmada ise duada istikrarlı olan kişilerin görev ve sorumluluk duygusunun yüksek, kıskançlık ve kötülük eğilimlerinin ise düşük olduğu tespit edilmiştir.4

Dua ile “Ben hüznümü ve kederimi yalnızca Allah’a arz ederim.”5 diyen insan Allah ile dertleşerek, ümit ederek ve O’nun huzurunda kendini tasavvur ederek psikolojik bir rahatlamaya kavuşur. Ümit eden insanın ise yoğun çaresizlik hissi gider ve zorluklarla başa çıkabilme direnci artar. Aynı şekilde, yoğun sıkıntı hâlinde zihinsel bir sığınak oluşturabilirse insan, kaygısını da azaltabilmektedir. Herhangi bir şeyden korktuğunda annesinin kucağına sığınan bir çocuğu düşünelim. Annesinin kucağında kendisini daha güvende hissediyordur. Dua ile sıkıntılarını dile getiren insan da kendisini güven içinde hissedebilmektedir. Dua ile doğrudan Allah’a iltica eden ve O’nunla iletişime geçen insanın Allah ile arasında kuvvetli bir bağ oluşur. Dua, kalpte Allah inancının kökleşmesini sağlar. Belki bu sebepledir ki dua, ibadetin özüdür.

Duanın psikolojik etkileri olduğu kadar fizyolojik etkileri de vardır. Sempatik sinir sistemi aktivitelerini düzenleyerek kalp atış hızını düşürür ve beyin dalgalarını değiştirir. Kişinin bilinç düzeyini ve farkındalığını artırır. Bakıldığında duanın insanın ruhsal ve bedensel sağlığını değiştirecek etkilerinin olduğu görülüyor. Duanın insanı daima diri tuttuğunu söyleyebiliriz.

Netice olarak, dua imandır, teslimiyettir, kulun kulluğunun farkında olduğu bilinçlilik hâlidir… Kulluk makamıdır… Ahlâkî arınmaya vesiledir... Dua, vazife-i ubudiyettir. Dolayısıyla, her durumda bıkmadan usanmadan dua edip her iki dünya saadeti için iyilik istemeliyiz.

“Hazer ey kâm peykân-ı hadeng-i nâ-kabûlîden

Bizim ümmid ile rûz-i ezelden cengimiz vardır.”6

(Ey kâm, ey arzu! Kabul etmeme, talep etmeme, herhangi bir şeyi arzulamama okunun temreninden sakın. Zira bizim ta ruhların yaratıldığı elest meclisinden beri ümit ile bir savaşımız vardır.)

Fevzî’nin bu dizelerinin de ikazını hatırda tutarak, Cenab-ı Haktan niyaz ederiz ki kulluğun özü olan dua ile her ânını süsleyenlerden, hayatını anlamlandıranlardan ve varlığına değer katanlardan olabilelim.

Âmin.

Dipnot:

1 TDV İslâm Ansiklopedisi

2 Furkan Suresi, 77

3  ‘‘İbadetler ile Hayatın Anlamı ve Psikolojik İyi Olma Arasındaki İlişkinin İncelenmesi’’ M. Kaya ve N. Küçük (2017)

4 ‘‘İnanma İhtiyacı ve Dini Ritüellerin Psikolojik Değeri’’ A. R. Aydın (2009)

5 Yusuf Suresi, 86

Hanne Nur Özçelik

YORUM EKLE