Ahmed Kuddûsî Hazretleri Divanı'ndaki bir nutk’u şeriflerinde:
“Ben bu âlem içre bir nâdân-ı Türkistânîyem
Âşıkam ammâ mahabbet hamrının sekrânıyam” buyurur.
İlâhî muhabbet Kars’lı bilge Ebu’l Hasan Harakani’den Hace Yusuf Hemedanî’ye ve ondan Hoca Ahmed Yesevî’ye ulaşır. Nihayetinde Piri Türkistan Ahmed Yesevî ocağından kaynamaya başlayan o muhabbet pınarı, çağıl çağıl diyar-ı Rum’a coşkun bir nehir gibi akmış, bazen adı Sarı Saltuk olmuş, bazen de Yunus… Hacı Bektaş Veli olmuş Ebu’l Hayr olmuş. Anadolu’ya ve daha ötelere yol bulmuş birlik, adalet ve güzel ahlâkı ulaştırmıştır. Bu gelenek elden ele, gönülden gönüle akarak Kuddûsî Hazretleri’ne ulaşır. Onun dilinden, yüreğinden çağlayarak yolunu şaşırmışlarla, tutacak el bulamayanlarla buluşur. Hoca Ahmed Yesevî, eserlerini Arapça, Farsça değil Türkçe olarak yazmayı tercih eder. Böylelikle Türk dilinin Kur’an’daki hikmeti taşıyacak omurgası hazırlanır. Daha sonra Yûnus Emre Türkçe olarak söylediği nutk-u şerifleriyle dilin pekişerek irfan dili hâline gelmesine ön ayak olur. Daha sonra bu dil Yazıcıoğlu’nun gönlünde Muhammediye, Süleyman Çelebi’nin gönlünde Mevlid-i Şerif olur. Yine aynı kaynağın suyudur ve asırlardır çağlar durur.
Ahmed Kuddûsî Hazretleri Maraşlı bir babanın oğlu olarak Bor’da dünyaya gelir. “Nur Şehri” adını verdiği şiirinde Bor’u şöyle anlatır.
“Tesmiye kıldı erenler Bor iken Nur adını
Etti çok zira hûda uşşâkını ubbadını
Alimi çok talibi çok ez kadim hem salihi
Zakiri çok eylemez terk ruz u şeb evradını”
19. yüzyıl başlarında kaleme aldığı divanı, içinde yaşadığı zamandan tablolar sunarken diğer yandan da seyr-i sülûk hâllerini incelikleriyle anlatır. Yolun zorluklarına, nefsin tuzaklarına dikkat çekerek tevhide çağırır. Mürşid bulamadık deyip mazeret sunanlara “Size icazet verdim.” der. Yüz tane “Estağfirullah el-Azim” on tane salâvat ve sınırsız “Lâ ilâhe illallah” Kuddûsî Hazretleri’nin tavsiye ettiği zikirdir.
“Beher gün it yüz istiğfârı zirâ
İderdi böyle Hakkın Mustafâsı
Gelirse başına dünyâda sıklet
Yedi yüz kerredir bil müntehâsı
Murâd hâsıl olıcak yüze indir
Anı terk itme artsun kalb cilâsı”
Bu dünyaya gelme sebebini de bir şiirinde şöyle anlatır:
“ Hamrına ışkın kanmaya geldim
Şem’ine nârın yanmaya geldim
Kanlı yaş-ıla arz-ı hâl yazdım
Ol şehen-şâha sunmaya geldim”
“Aşk gelince cümle eksikler biter” der Yunus Emre. Aşkı nasıl bulalım diyenlere ise Kuddûsî Baba cevap verir: “Zikir ile aşk tez hasıl olur.”
“Işkı ister isen ol zikre meşgul
Ben de zikr ile bu kâne geldim”
Şiirlerinde Abdülkadir Geylânî Hazretlerinden sıkça söz eden Ahmed Kuddûsi bir Kadirî şeyhidir.
“Tarik-i Kadirî cümle tariklar esheli zirâ
Sülûk ehline yok şimdi bu râh-ı venadan yeğ”
Ahmed Kuddûsî Hazretleri’nin Yunus Emre Sultanı anlattığı iki şiiri vardır. Selçuklu’nun tarihten çekilirken yaşadığı sıkıntılar, Osmanlı’nın doğum sancıları ve Moğol belâsının yaşandığı zorlu bir zamanda yaşar Yunus Emre. Coğrafya zorludur, içinde yaşadığı zaman zorludur. Bir de kıtlık baş göstermiştir. Lâkin “Vay ne düşvar iş benim” dediği nefs en zorlusudur. Kendi şiirlerinde de zorlu bir seyr-i sûlûk geçirdiğini anlatan Yunus Hazretleri’nin gönlüne nasıl bir işaret geldi ki böyle bir zoru göze aldı? Kimi zaman taklit ile dervişe benzemeye gayret eder:
“Derviş adın edindim derviş donun donandım
Yola baktım utandım hep işim yanlış benim”
Eksiğini, yanlışını görür ama nasıl başa çıkacağını bilemez. Çareyi Allah’a yakarmakta bulur.
“Yunus eksikliğini Allah’ına arz eyle
Anın keremi çoktur sen ettiğin ol etmez.”
Hazreti Yunus’un yolu Taptuk Emre dergâhına düşer. Gördüğünü, bildiğini unutur. Kırk yıl bu kapıda hizmet ettiği söylenir.
“Yunus bir doğan idi kondu Taptuk koluna
Avın şikâra geldi bu yuva kuşu değil”
Yunus Emre Hazretleri’nin dergâhta yaşadıklarını Kuddûsî Baba şöyle anlatır.
“Sen bu gaflet uyhusundan ne aceb uyanmadın
Serseri gezdin cihânda ey delü uslanmadın
Bunca demdir ömrinin sermâyesin itdin telef
Bu şarâb-ı ışka bir kez parmağın banmadın
Ârif-i dânâ eşiğin bekleyip Yunusleyin
Kendini kânun-ı ışka bırakuben yanmadın
Çünki Yunus kırk yedi yıl hıdmet itdi şeyhine
Didi şeyh ana bizim rengimize boyanmadın
Hıdmeti odun getirmek idi tağdan matbaha
Bunca hıdmetle didi sen hıdmete tayanmadın
Boynu yağır olmağ-ıla atdı odunu yire
Didi şeyh çık git bu dem çün hıdmete katlanmadın
Tutdılar çıkardılar başı kısıldı kapuya
Didiler sen hâlimiz ile bizim hâllenmedin
Başu kapu içre kalub hırlayub didi hemân
Ey başım elhamdülillah taşraya yollanmadın
Tuyucak bu sözi şeyhi didi yakdın bağrımı
Gel ki bildim sen beni beyhude işler sanmadın
Bu söz ile buldı Yûnus kurb-ı Yezdâna visal
Sen ki Kuddûsî heman nâr-ı visâle yanmadın”
Bizim Yunus aşka düşer, aşkın şarabından içer. Çetindir yolculuğu hâlini kendi söyler:
“Aşk benliğim iletti akıl dört yana gitti
Yûnus’a yükü yetti bilmeyene az gelir”
Yine başka bir şiirinde boynu büküktür Yunus’un,
“Yunus eydür yarenler ey gerçeğim erenler
Bu yolda olan hâller Allah’a kalmış benim”
Yunûs Emre’nin cihad-ı ekberi Anadolu’nunkine karışır. Birlikte yol alır, birlikte arınırlar. Anadolu toprakları Moğol’dan temizlenir, yeni kurulacak devlet için zemin hazırdır. Yûnus Emre’ye “söyle Yûnus’um” denir. Bundan böyle Anadolu’yu, Şam’ı, yukarı illeri kamu dolaşarak şeyhi Taptuk Emre’den devşirdiği manâ tohumlarını saçar.
“Vardığımız illere şol safâ gönüllere
Halka Tapduk ma’nisin saçtık elhamdülillah”
Kuddûsi Hazretleri Yunus Emre’yi anlattığı ikinci şiirinde Anadolu’ya nefes olan erenlerden söz eder.
“Yunus Emre aşikânın serveri
Zümre-i ehl-i sülûkun rehberi
Anı Mevlâna Celâleddin över
Bi hisab sırrın görüben medh ider
Şeyhi Taptuk Emre’dir bil ki anın
Sarı Saltuk şeyhi Taptuk Emre’nin
Belde-i Bor’daki Saltuk türbesi
Kim ziyaret etse kalmaz kürbesi
Etti Kuddûsî’ye himmet bi şumâr
Bize şâfi kılmış anı Kirdigâr”
Kadir Mevlâm yazıp çizmiş. İşini ne hoş etmiş. Devran dolup boşalmış. Âşikânın sözleri gönüllerde dolanmış. Ruhları şad, himmetleri üzerimize ola…
“Gerçek erene varalım Hakk’ın haberin soralım
Yûnus Emre’yi alalım gel dosta gidelim gönül.”
Nursema Maraşî
Kaynakça:
Kuddusi Divânı-Fehmi Kuyumcu
Yunus Emre Divânı-F.Kadri Timurtaş
Ahhh Yunus Emre k.s ....Yansin çorak gonlum Ask atesi ile can bulsun Canananda Hayat bulsun