Aişe radıyallahu anha rivayet ediyor; bu rivayet, Hanefilerin esas almış olduğu rivayet. Yani namaza başladığı zaman Hanefiler bunu okuyorlar. Şafiiler “veccetu vechiye lillezi feteras semavati… ila ahir” onu okuyorlar. Hanefilerle Hanbeliler bunu okuyorlar. Neden? İmam-ı Azam Hazretleri buyuruyor ki: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ömrünün ahirinde bunu okudu. Ama namazda Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellemin “Subhaneke” makamında okuduğu farklı dualar var. Önceki dersimizde onlardan bahsetmiştik kardeşlerim…
Peki, bu rivayet Aişe annemizden; Resulullah Aleyhisselam’a en yakın olan, O’nun evi, O’nun eşi, bir anlamda Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellemin ailesinin-evinin resmi sözcüsü olan Aişe annemizden rivayet ediliyor:
“Efendimiz Aleyhisselam, namaza başladığında ‘Subhaneke allahumme ve bihamdik vetebara kesmuk ve teala ceddük ve la ilahe ğayruk” böyle derdi. Bu duayı okurdu.” Biz de onu söylüyoruz yani namaza başladığınızda ‘Allahu Ekber’ sonra bir sükut hali var: “Subhaneke Allahumme ve bihamdik”… Subhaneke duasını okuyoruz.
Peki, kardeşlerim Subhanekeyi okuyoruz da bu duayı okurken ne diyoruz, ne söylüyoruz?
Namazdan haz alamıyorsanız… “Hocam, sahabe namazları anlatılıyor. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem daraldığında namaz kılardı ama ben namaz kılarken daralıyorum diyorsan… Problem nerede? Abdestten başlayacaksın. Sonra neler söylüyorsun namazda? Okumuş olduğun ayet-i kerimeler… Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem o ayetlerden ne anlamıştı? Sahabe-yi kiram namaza, rükûuna, secdesine nasıl bir mana, nasıl bir anlam yüklemişti; sen de onlar ne durumda! O noktada nerede duruyorsun… yerimize bakacağız.
Bu noktada öğrenmemiz gereken, bilmemiz gereken önemli hususlardan bir tanesi: Subhaneke’nin anlamını bilmek, kardeşlerim…
Başlıyorsunuz, namazın başındasınız Allah Azze ve Celle’ye, O’nun büyüklüğünü arz edecek tazim cümleleri kullanacaksınız. “Subhaneke Allahumme ve bihamdik.”
Subhaneke: Ya Rabbi, Seni tenzih ediyorum. Bütün noksanlıklardan bütün eksikliklerden Seni tenzih ediyorum Allah’ım…
“Subhaneke Allahumme ve bihamdik”: Hamd ile bunu yapıyorum. Huzurundayım Ya Rabbi, “Subhaneke Allahumme ve bihamdik…”
Kardeşlerim;
Allah Azze ve Celle’yi tazim etmek sadece dille sadece lisanla olmaz. Dilimizdeki o hamd cümlelerini, müminler Müslümanlar olarak alacak, sonra hayatımızın bütün noktalarına, bütün şubelerine taşıyacağız. “İşte biz buradayız ya Rabbi! Seni, ben sadece lisanımla, namazla tesbih etmiyorum. Sadece namazda tazim etmiyorum. İşte hayat, işte yaşam, işte evim, işte sokağım, işte cemiyetim, işte okulum… Bütün noktalarda, bütün varlığımla hücrelerimle Seni tazim diyorum ya Rabbi.”
“Subhaneke Allahumme ve bihamdik”: Hamd ile Allah’ım, Seni tesbih ediyorum. Bütün kemaller Sende! Sende noksanlık, Sende eksiklik olmaz ya Rabbi! Beni yarattın; gözlerim, ellerim, ayaklarım var ya Rabbi! Eğer bana bir hastalık verdiysen şifayı verecek de Sensin Allah’ım... Yok; bir organımı, bir uzvumu aldıysan o zaman beni sabırla imtihan ediyorsun: “Sana şunları vermiştim, bunların karşılığında bana şükredebildin mi?! Şimdi onu ya da bir tanesini senden alıyorum bunun karşılığında… Allah Azze ve Celle’ye yapmadığın şükürlerin eksikliğini giderme adına, Allah Azze ve Celle’den istiğfarda bulunacak mısın? Pişman olacak, nadim olacak mısın?”
Yani kardeşlerim; “Subhaneke Allahumme ve bihamdik” derken: Ya Rabb, kemal Sende noksanlık bizde! Kemal bu kitapta; Kur’an-ı Kerim’de... Eğer bu kitabı biz hayatımıza, cemiyetimize takdim edersek, tatbik edersek, uygularsak o cemiyette problem, o cemiyette eksiklik olmayacak… Bunu söylüyoruz! Ama yok; Senin kitabını almaz onunla amel etmezsek, problemler sıkıntılar bitmeyecek Ya Rabbi…
Derse gelirken bir hanım kardeşimiz aradı. “Hocam” dedi: “Biz şöyle şöyle sıkıntılara maruz kaldık. Neler söylüyorsunuz, neler okuyalım, neleri yazacaksınız bizim için?” Ben bir şey yazmıyorum, dedim: “Allah Teala gönderdi kitabını, onu okuyalım.”
“Peki, hocam yani şöyle bir şeyler deseniz de onları yazsak, muhafaza etsek, işte vücudumuzda saklasak vesaire.” Dedim ki o kardeşimize, size de söyleyeyim: “Sahabe-yi kiram buyuruyor ki: Biz, çocuk eğer nazar olduysa, sihir vesaire varsa ve kendisi Kur’an-ı Kerim’i okumaktan acizse yazar, boynuna asardık. Yok eğer kendisi Kur’an-ı Kerim okuyabiliyorsa; Kur’an-ı Kerim şifa: ‘ve nunezzilu mine’l Kur’ani ma huve şifaun ve rahmetun lil mu’minine’. Ona derdik ki sen şu ayetleri oku! Allah Teala murad ederse şifa halkeder, şifayı yaratır.”
Yani Allah’a Azze ve Celle bu kitabı birtakım kağıtlara yazalım, sonra onları boynunuza asalım diye indirmedi. Kardeşlerim, elbette Kur’an-ı Kerim şifadır ama Allah Azze ve Celle bu kitabı bize onu yazın diye değil, yaşayın diye gönderdi!
Şimdi kardeşim dedim: “Eğer daralıyorsan, evinde huzurun yoksa; evinde huzur, evinde selameti istiyorsan değil birkaç tane ayet, bütün ayetleri yazsak ve onları boynuna assan; eğer sen bu Kur’an’ı yaşamıyorsan yine şifayı bulamazsın! Ruhunda bir inşirah hali olmaz... Sen İslam kadını olarak tesettürüne riayet ediyor musun? Ekrandakilere göre mi giyiniyorsun yoksa Rabbimin Kur’an-ı Hakim’inde ifade buyurduğu gibi mi giyiniyorsun? Evinde misafirler olduğu zaman, eşin erkeklerle ayrı bir odada, siz kadınlar ayrı bir odada -namahremse tabii- mı oturuyorsunuz? Kişi erkek kardeşiyle aynı sofrada oturur, dayısı ile oturur, amcasıyla oturur; o değil de başka adamlar varsa... Eşinin arkadaşları geldiğinde, onlar ayrı odada sen ayrı odada mı oturuyorsunuz? Hayatında gıybet var mı? Dedikodu var mı? Tecessüs var mı? Başkasının evinde neler oluyor, bunları konuşuyor musun? Eğer konuştuysan bundan istiğfar ettin mi? Ve sofranıza gelen, helal lokma mı? Eşin sabah işe giderken ona diyor musun: Aman ha bey, bu eve gerekirse sadece ekmek getir ben ona razıyım; haram yollardan sakın ha bir şeyler getirme! Ben açlığa tahammül ederim ama cehennemin narına tahammül edemem, diyorsan… Sonra kızına-oğluna, evladına Kur’an-ı Hakim’i, Allah Azze ve Celle’nin emirlerini öğrettin mi? Öğretiyor musun? Sabah onları mektebe göndermeden önce namaza kaldırıyor musun? Allah Azze ve Celle bizi huzuruna davet ediyor, bunu söylüyor musun?
Eğer bunları yapıyorsan, Kur’an-ı Kerim’in tamamını boğazını asmış olsan; yazsalar o ayetleri boğazına assan onları; yine yüreğindeki o darlık gitmez!
Peki, kardeşlerim…
Diyorsunuz ki evimizde sıkıntı, ailemizde sıkıntı var. Ne yapalım hocam?
Ne yapacağız?: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Selleme bakacağız. Ne yapmıştı? Efendimiz Aleyhisselam, ashab-ı kiram radıyallahu anhum hazaratına; bu Kur’an-ı Kerim’i yazın, boğazınıza asın demedi; onları bu kitapla amel etmeye davet etti. Onlar Kur’an-ı Kerim’le amel edince yani Kur’an’ı hayatlarına tatbik edince; bir anda dünyaları değişti. Onlar da sıkıntı çekiyorlardı, evlerine ekmek götürmekte zorlananlar vardı. Bunların başında Hz. Fatıma’nın eşi Ali vardır (r.a.). Ali Efendimiz zorlanıyordu evine ekmek götürmekte… Ama Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem, onlara; Kur’an-ı Hakim’i, Allah Azze ve Celle’nin ayetlerini, kendi muazzez yolunu; Sünnet-i Seniyyesini tavsiye etti. Bununla amel edeceksiniz, dedi.
Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellemin yüreğinde bir darlık var; Kur’an-ı Kerim bize onu anlatıyor. Şimdi senin yüreğinde daralma olabilir, eşinin yüreğinde bir darlık olur… Daralıyorum hocam, ne yapayım hocam? diyorsan bak!: Allah Azze ve Celle bize Kur’an-ı Kerim’de bir reçete veriyor. Ama bu reçeteyi hayatına tatbik etmeden önce şunu düşüneceksin: Dünya bir imtihan yeri. Burası cennet değil! Burada farklı şekillerde mutlaka imtihan olacaksın: hastalık gelecek, bela gelecek, musibet gelecek -maddi manevi olacak-, ölüm olacak… Bütün bunlar olacak… Kazanacaksın, kaybedeceksin... Hayat, mevsimden mevsime dönüp duracak ve sonra ömrün bitecek, ayrılacaksın bu dünyadan...
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellemin risalet hayatına bakacaksın. 23 yıl sürekli olağanüstü şartlarda geçen bir hayat… Ama Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem, o olağanüstü şartlarda geçen hayatta ne tekbiri, ne hamdi, ne secdeyi, ne Kur’an-ı Kerim’i bıraktı! Kur’an-ı Hakim Hicr Suresinin 97 ayet-i kerimesinde buyuruyor ki: “Onların dediğinden dolayı, iftiralarından, bühtanından, küfür yobazlarının o cümlelerinden dolayı biz biliyoruz -yemin olsun ki- Senin yüreğinde bir daralma var, daralıyor yüreğin.”
Peki, Efendimiz Aleyhisselamın yüreği daralıyor; çare ne, deva ne? Ne yapacak? Hanım kardeşim yüreğin daralıyorsa; birine gidip 10 lira vereyim, kâğıda şunları yazdır deme! Bak, Rabbim bize bu kitabı gönderdi, evvela bu kitaba göre yaşayacağız. Tesettürün, mahremiyetin, namazın, dedikodudan-gıybetten uzak hayatın… O ahlaksız program; onlardan evin temizleniyor mu? Eğer bunlar varsa, bunları yaptıysan hala yüreğinde daralma oluyorsa…
Ne yapalım ya Rabbi? Deva ne?
Şuna niyet ediyorsun: Resulullah Aleyhisselamın yüreği daralıyor. Münafıklar, müşrikler, Yahudiler farklı kollardan bazen de aynı cepheden toplanmışlar, üzerine geliyorlar.
“Fe sebbih bi hamdi rabbike ve kun mines sacidin: Hamd ile Allah’a tesbih et!”
Ya Rabb, Sen bütün noksanlardan münezzehsin. Kemal Sende; Senin nizamında, Senin buyruklarında…
“ve kun mines sacidin”: Burada mecaz-ı mürsel var. Cüz zikrediliyor küll kastediliyor. Namazda secde; kulun Allah Azze ve Celle’ye en yakın olduğu an… “ve kun mines sacidin” yani secde edenlerden ol, namaz kılanlardan ol, tesbihe sarıl! Subhanallah de! Fakat lisanınla değil bütün hücrelerinle Allah’ı tesbih ediyorsun… Sonra azığın namaz; namaz kılıyorsun; fakat içinde dertler, yüreğinde sıkıntılar- hafakanlar- bütün bunlarla huzura çıkıyorsun. “Va’bud Rabbeke hatta ye’tiyekel yakîn”: Ölüm gelene kadar tesbihinden namazından ödün vermiyorsun.
O halde kardeşlerim, bir yerde daralan bir yürek varsa; yorulduysan evinden, eşinden, oğlundan, işinden… Problemler varsa, dayanamıyorum dediğin an: Allah Azze ve Celle buyuruyor ki: “Subhanallah” diyeceksin, Beni tesbih edeceksin! Rabbim buyuruyor ki: “Beni tazim edeceksin.” Bakacaksın dünyaya; Amerika’nın bir sistemi var, Rusya’nın, Çin’in vesaire. Bütün bunların bir sistemi var. “Fesebbih bi hamdi rabbik”! Ama sen o an, Allah Azze ve Celle’yi tesbihe, O’nu tazime başlıyorsun. Sonra Nahl Suresindeki şu ayetleri düşünüyorsun. Hani tarihselciler zaviyesinden baktığın zaman bu ayetler tarihsel diyorlar:
“Ve iza buşşire ehaduhum bil unsâ zalle vechuhu musvedden ve huve kezim. yetevârâ minel kavmi min sûi mâ buşşire bihi, e yumsikuhu alâhunin em yedussuhufit turabi”
‘Ve iza buşşire ehaduhum: Onlardan birisine bir müjde verilse: ‘bil unsâ’ kız çocuğu dünyaya geldi diye bir müjde verilse, ‘zalle vechuhu musvedden ve huve kezim...’ öfkeden ya da utancından yüzü simsiyah oluyor. Kalbi öfkeye dönmüş yani ‘zalle vechuhu…’ İçi, yüreği öfke denizine dönmüş… Nasıl benim kızım dünyaya gelir diye…
Kardeşlerim, eğer insanlar kanun yaparlarsa, dünyayı onların kanunlarıyla birileri yönetirse, cahiliye döneminde olduğu gibi olur. Adamın kızı oluyor: ya kızını boğazlıyordu, ya kuyuya atıyordu, ya gömüyordu. Ya da bir şekilde kaybediyorlardı, kız çocuklarını. Kur’an-ı Kerim bize onların hukuk sistemini anlatıyor. Şimdi bakar mısın diyor?: “Sen, ‘Subhaneke Allahumme ve bihamdik’: Seni hamd ile tesbih ediyorum ya Rabbi derken, Senin kitabında, Senin yasalarında, Senin nizamında eksiklik olmaz ya Rabbi diyorsun. Eğer kullar kanun yaparsa, eğer kullar nizamlar belirlerse cahiliyede olduğu gibi olur. Onlar kız çocuklarını diri diri toprağa gömerler sonra; ‘yetevârâ minel kavmi min sûi mâ buşşire bihi’ yani onlar gizleniyorlardı. Gizleniyorlar, saklanıyorlar... Ortaya çıkmıyor adam, kız olduysa… Neden? ‘min sûi mâbuşşire bihi’: Kendisine verilen o haberden dolayı müjdeden dolayı… Kızı mı oldu deyince, adamı görmüyorlar daha ortalıkta… Nasıl benim kızım olur diye… Onu zillette elinde mi tutacak yoksa toprağa mı gömecek? “Ela sâe mâ yahkumûn”: Ne kötü hükmediyorsunuz? Kim çıkardı bu kanunları? Yunan’ın tanrıları, birbirine tecavüz eden Yunan’ın tanrıları… Avrupa dediğiniz medeniyet… Yunan aklına, Roma’nın hukukuna… Köleleri arenalarda aslanlara parçalatan asiller de seyrediyorlardı. Batı dediğiniz işte oraya dayanıyor. Hala bizim hukuk fakültelerimizde o katil Roma’nın hukukunu okutuyorlar. 15 asır önce kız çocukları diri diri toprağa gömülürken onları kurtaran Hz. Muhammed Aleyhisselamın hukuk nizamını ne zaman okutacağız, ne zaman? Buyursunlar; Yunan aklına teslim olanlar, Roma hukukuna mahkum olanlar, Hristiyan ahlakına geda olanlar, gelsinler… İşte İslam… Allah Resulü Aleyhisselamın muazzez medeniyeti insanlığı nereden alıyor?! Babalar utanıyorlar ‘E la Sâe mâ yahkumûn’… Dikkat edin, bakın, mukayese edin! Bu nasıl bir anlayış! Bu nasıl bir hüküm!
Daha yakın bir zamana kadar devam etti; Hindistan’da bir kadının eşi öldüğünde, kocasıyla beraber onu da öldürüyorlar, onu da yakıyorlardı. Avrupa’da 1830 yılına kadar kadınların boynuna tasma takıyorlar; oğulları ya da eşleri onları hayvan pazarına götürüp satıyorlardı. Times gazetesinde var, ilanlar var! Adam ilan veriyor; annemi satıyorum diyor, babamı satıyorum diyor. Avrupa dediğin bu... Dün kız çocuklarını gömüyorlardı cahiliyede; bugün onları setlere, bugün onları podyumlara gömüyorlar… Şehvetlere mahkûm ediyorlar. Ailesiz bir hayat… 40-50 yaşına gelince hayatta kimse kalmıyor, evlerinin köşelerinde uyuşturucuyla beraber ölümü bekliyorlar.
Söyleyin şimdi Müslümanlar; ‘Subhaneke Allahumme ve bihamdik’! Namaza başlıyorsunuz, Allah’ı tesbih ediyorsunuz; “Azze ve Celle, Senin nizamında eksiklik olmaz, noksan olmaz, kusur olmaz, Roma’nın yalanlarına benzemez Ya Rabbi! Batı’nın masallarına benzemez, Sosyalizmaya benzemez, Allah’ım!”
Subhaneke Allahumme ve bihamdik… Benzer mi Sosyalizmaya? Birisi diyor ki: “Hocam ben bir müesseseyi idare ediyordum. Bir vakıf ya da devlet müessesesi… Orada bir dükkân, kantin gibi bir yer var. Birine verdik. Soruyoruz nerede? Evinde, işinde, orada burada… Yani insanlar oradan hizmet alacaklar, bekle ki açsın orayı! Sonra iki tane adama verdik kiraya. Sabahın namazından sonra erken saatte başlıyorlar, gece yarısına kadar orası açık. Neden? Çünkü insanda kazanma arzusu vardır. “ve fi emvalihim” buyuruyor. Cenab-ı Hakk, malı, insana izafe ediyor. “ve mimma razeknahum yunfikun. Ve lillahi mulku’s semavati ve’l ard”. Öte taraftan da verenin O olduğunu söylüyor; mümkün sahibi O! Yani ben sahibiyim ama sen de bir noktaya kadar sahipsin. Benim adıma sen orada tasarrufta bulunacaksın. İnsan bir şeye sahip olunca: kendi bağı, kendi bahçesi olunca; sabahın erken saatinde başlıyor çalışmaya; gece yarısına kadar… Ama memur olsa o bağda, o bahçede: beş olunca hemen evine gidiyor ya da 5 olmasını bekliyor. İnsan böyle yaratıldı. Sosyalizm geldi, insanın mülkiyet hakkını gasp etti. Bundan sonra bütün fabrikalar devletin dedi, mülkiyetle savaştı, yok oldu gitti. Kapitalizm de yok olacak!
“Subhaneke Allahumme ve bihamdik” derken Allah nizamındaki o muhteşem hali düşüneceksiniz. Kapitalizm, zengin adına fakiri sömürür: Sosyalizma, devlet adına insanlığı sömürür. İslamiyet ise zengin mal sahibi olabilir der; ama sadakayla, zekatla zenginden alır fukaraya verir. Onun için İslam iktisadının hâkim olduğu bir cemiyet yapısında asla sosyal patlamalar olmaz kardeşlerim...
“Subhaneke Allahumme o bihamdik” derken o manayı düşünüyoruz. Allah’ı tesbih ediyoruz. Kitabında eksiklik olmaz, noksanlık olmaz ya Rabbi; kusur bizde, biz anlatamadık, biz insanlara İslam iktisadını arz edemedik! Şu kadar hoca var, şu kadar alim var. Ama Türkiye’de, belki şu yakın dönemde İslam dünyasında, Sezai Karakoç’un İslam iktisadi ile alakalı yazmış olduğu küçük bir kitap var. Komünizm, Sosyalizmle İslam nizamını, iktisadını mukayese ederek anlattığı bir kitap… Öyle bir kitap şimdiye kadar hocalarımız tarafından yazılmadı. Öyle bir kıymeti var! Fıkıh derslerinde “Kitabu’l Bey”e geldiğimiz zaman buy’u okurken kardeşlerime diyorum ki: “Evvela bu risaleyi, bu kitabı okuyacaksınız. Ondan sonra ‘Bey ve şıra’yı anlayabiliriz. Ondan sonra buraya geçeceğiz. İslam iktisadının sair sistemlerle mukayesesini anlayalım ki İslam’a yol açabilme celb ve gayretinde olalım.”
“Subhaneke Allahumme ve bihamdik vetebâra kesmuk”: Ya Rabbi, Senin adında bereketler var... ve tebâra kesmuk yani ismuk: Senin adında namütenahi bereket var. Nereden geliyor o bereket? Senin adından geliyor. Adını yad ediyoruz; Allah diyoruz, Allahu Ekber diyoruz. Bütün bereketler oradan gelir… Onun için kitaplara başlarken “Bismillahirrahmanirrahim” diye başlıyoruz. İslam’da bir talebe mektebe gidince Bismillah diye başlar. Hatta Besmele alayları olurdu. Çocuklar hocaya gider, Besmeleyi çekince aile bir ziyafet düzenler; yakınları çağırır, onlara ikramda bulunur. Bizim çocuk bugün ilme başladı… İlme “a b c” diye başlanmaz! Neyle başlanır? Seni yoktan var eden Allah’ın adıyla başlayacaksın: Bismillahirrahmanirrahim…
Efendimiz Aleyhisselam buyuruyor ki: “Hayırlı iş ki ona Besmele ile başlanmıyor, o ebterdir.” Orada bereket olmaz, orada hayır olmaz.
Şimdi bizim kitaplara bakın! Şu kadar zamandır, şu kadar okulda, şu kadar ders okutuluyor... Bir de Osmanlı’ya bakın! Orada da ders okutuluyordu, fakat o derslere öğretmenler: ‘Besmele, Hamdele, Salvele’ ile başlıyorlardı. “Bismillah, Elhamdülillah, vessalatu vesselamu ala rasulina Muhammedin sallallahu aleyhi ve sellem…” Öyle başlıyorlardı. Yani önce Allah’ın adıyla başlıyorlardı derslere… O dersleri dinleyen öğrenciler; Barbaros oluyorlar… O dersleri dinleyerek büyüyenler Sinan oluyorlar, Yavuz oluyorlar, Ebussuud oluyorlar, Ali Kuşçu oluyorlar! Hani şimdi çağdaşlık diyorlar ya, soruyorum size! Matematikte, Besmele ile başlamıştı Ali Kuşçu… Bunlar dediler ki: İslam gelişmeye, İslam yücelmeye, İslam terakkiye manidir! Besmeleyi kitaplardan bir asır önce çıkardılar. Peki, Besmele ile başlayan kitapları okuyan öğrenciler arasından Nizamülmülkler, Ali Kuşçular yetiştirmiştik! Şimdi bir tane dünya çapında matematikçi çıkarabildik mi? Tabipler yetiştirmiştik, Biruniler… Şimdi dünya çapında bir tane hekim çıkarabildik mi?
Hani diyorlardı ki: Besmeleyle başlarsa gelişmeye, terakkiye maniydi?! İşte buyurun Besmele ile yetişen dünya çapında hekimler… Ya bir asır önce kitaplardan Besmeleyi çıkardılar, hani nerede dünya çapında hekimler? Besmele ile başlayan kitaplarla Yavuzları, Fatihleri, Kanunileri dünyaya takdim etmişti bu millet... Sultanlarını çocukluk yıllarında Kur’an-ı Hakim’in önünde diz çöktürmüştü…
Babalar çocuklarına önce besmeleyi öğretecekler, Besmele ile başlayacaklar. Eğer Besmele varsa, Allah Azze ve Celle’nin adı varsa, o hayatta ve o evde bereket var.
“Ve tebârekesmuk veteâlâ cedduk”: Ya Rabbi, Senin azametin yücedir. “ve Teâlâ” yücedir, “cedduk” Senin azametin... Senin büyüklüğün insanlara benzemez, mahlukata benzemez, arada en küçük bir benzerlik bile olmaz. “veteâlâ cedduk”: Allah’ım, ben Senin azametini lisanımla anlatamam, bundan acizim. Huzurundayım: Ellerimi bağladım, rükûa varıyorum, secdeye varıyorum, bütün hücrelerim zerrelerimle azametini anlatıyorum Ya Rabbi.
“ve teâlâ ceddük ve lâ ilâhe ğayruk”: Senden başka ilah yok, Senden başka mabud, Senden başka halik yok ya Rabbi.
Videoyu izlemek için tıklayınız.