Mutasavvıfların dillerinde, telif ettiği eserlerde çokça zikri geçen bir kavram, bir şeydir nefs. Şımarıklığıyla insanı ahsen-i takvimden esfel-i safiline çeken bir çocuktur nefs. Mürşidler de bu haylaz çocuğun terbiyecisidir. Nefsin terbiye edilmesinde, tezkiye edilmesinde ve Hakk'tan gayrısından tasfiye edilmesinde en yetkin el mürşid-i kâmillerindir.
Yaşadığı dönemle birlikte, o zamandan bugüne manevî tesiri carî olan Hz. Mevlânâ'nın da şâh eseri Mesnevi-i Şerif'inde nefs, en büyük puttur. Hz. Pir'e göre nefs, putların anasıdır. İnsanların elleriyle yaptıkları putlar yılan olarak kabul edilirse, nefs ondan daha fenadır, ejderhadır. İnsanların yaptıkları putlar kırılır, yok edilirse de, nefs her dâim kıvılcım üretmeye meyilli bir çakmak gibidir.
Her makamda, her halde olan insanın nefsiyle bir mücadelesi söz konusudur. Kişi yürüdüğü her yolda, bulunduğu her makamda nefsin engelleriyle karşılaşır. Her makamda nefsin kendine has hileleri, tuzakları vardır. Hz. Mevlânâ'ya göre, insanın nefsiyle giriştiği bu cihadda, bu iç çekişmede nefsin daha baskın çıkmasının nedeni, nefsin kendi evinde yani bedende savaş vermesidir.
Hz. Pîr, nefsin insanın iç âleminde pusu kurduğunu, cehennemin ateşi gibi bir isteğe sahip olduğunu ve bu hararetinin yedi denizi içse de azalmayacağını vurgular. Hz. Mevlânâ Mesnevî'sinde nefsi geride, aklı ileride tutmak gerektiğini, aksi halde kişinin nefsinin boyunduruğu altına girip, akı karadan ayırma iradesini gösteremeyeceğini ifade eder.
Sevgili Peygamberimiz Aleyhisselam'ın ifade ettiği büyük cihad'ın dişli düşmanı nefstir ve devamlı put üreten bir durumu vardır. Hz. Mevlânâ nefsin bu azgınlığını coşkun akan ırmağa benzetir ve şöyle der: “Bir taş parçası yüzlerce testiyi kırar ama pınarın suyu durmadan kaynar, taş ona kâr etmez.”
Nefs elinden Allah'a firar et
Hz. Pîr Efendimiz'e göre putu kırmak kolaydır. Putlar üreten nefsi küçük görmemelidir. Zira nefs her an çeşitli hilelere başvurur. Her bir hilesinde yüzlerce Firavun, yandaşları ile birlikte helâk olur. Bu yüzden nefsten, Hz. Musa’nın Allah’ına iltica etmek gerektiğini söyler.
Büyük cihadın yani nefsle savaşın zorluklarından biri olarak da bir kere galip gelmekle savaşın sona ermemesine dikkat çeken Hz. Mevlânâ, bu mücadelenin her an sürdüğünü ve dolayısıyla her ferdin nefsinin aslında bir Firavun olduğunu vurgular.
Nefsi donmuş bir ejderhaya benzetir Hz. Mevlânâ. Güneş çıkıp ısınırsa nefs, ejderhalığını icra eder. Bu yüzden o donmuş ejderha olan nefsi, şehvet güneşinden uzak tutmak lazım geldiğini belirtir. Şehvet ise her neye olursa olsun, insanı saran şiddetli arzunun adıdır. Bu arzulardan biri yemek arzusudur. Hz. Mevlânâ, boğaz şehvetine düşen nice balığın bu sebepten insanın avı, yemeği olduğunu söyler.
İşte kişi yeme şehvetinden el çekerse, o şehvetin üstün aklın kontrolüne gireceğini ve orada yer tutacağını söyler. Bu duruma hastalıklı dalların budandıktan sonra yerini gür ve düzgün dallara bırakmasını örnek olarak gösterir.
Hz. Mevlânâ, nefsin hilelerinden birinin de kibir olduğunu söyler. İblis'in kibri sebebiyle Hz. Adem'e secde etmeyerek Hakk'ın rahmetinden tard edildiğini ifade eder. Kafasına ululuk yerleşmiş kişilerin, kendi hoşlarına gitmeyen şeyler karşısında kinlerek, karşısındakini ezeli düşman bellediklerini ve içinde kibir taşıyan böylelerinin insanlığın en şerlisi olduklarını vurgular.
Beylik için beylere kul olur nefs
İstediği verilen haylaz çocuk nefs, şımarıklığa doymaz ve kendini bir yerlerde baş olmaya layık görür, baş olma sevdasına düşer. Bir yerin reisi olabilmek için nice kapılar aşındırır, nice kullara kul olur. Hz. Mevlânâ, Mesnevi-i Şerif''inde baş olma sevdasında olanlara şöyle seslenir: “Padişahlıktan ferâgat edeni padişah bil… Varlığa mağlup olan, varlığa düşman olan kişidir. Lokman’ın efendisi, görünüşte onun efendisiydi ama hakikatte Lokman’ın kuluydu. Bu ters dünyada benzerler pek çoktur.”
Mesnevî'sinde Hz. Mevlânâ, cinsî şehvetin de nefsin büyük pusularından biri olduğunu söylemiştir. Bu tuzağa düşenleri eşeklere benzetmiştir. Cinsî şehvete düçar olan bir kadının hikayesini anlatır. Nefsin bu hilesine kananların rüsva olacaklarını söyler.
Hz. Mevlânâ, insanın çoğu zaman nefsin çeşit çeşit olan hilelerini anlayamayacağını, onunla baş etmek için halis bir kılavuza ihtiyaç olduğunu ve nefsi, kamil mürşidlerin gölgesinden başka hiçbir şeyin öldürmeyeceğini vurgular. Nefisle mücadelede kendi aklınan güvenen tecrübesizlerin zarar edeceklerini, çünkü nefsin anne gibi samimiyet ve şefkatle kendini kamufle ettiğini söyler.
İnsanı her halinde savunmasız yakalayan nefsi Hz. Mevlânâ aslında kısacık bir sözle tarif eder. O kısacık söz kim bilir ariflere nelere anlatır. Yazıyı o sözle bitirelim. “Nefs, üç köşeli dikendir. Ne çeşit koysan sana batar.”
Ahmed Sadreddin yazdı
Güzel, sade, anlaşılır. Elinize sağlık.