“Hata yapmayı düşünüyorum.” Bu cümleyi kurduğumuz zaman iki farklı mânâ anlaşılıyor. Birinci anlam öyle tahmin ediyorum hepimizin ilk aklına gelen: Hata yapmayı istemek. İkinci mânâ ise bu yazıya konu olan, dertlendiğim kısım: Hata yapmak üzerine düşünmek.
Burada sorgulamak istediğim en önemli nokta: Bir insan neden hata yapamaz? İnsan kasıtlı şekilde hata yapmak isteyebilir. Yaptığı hatalardan öğrenecek şeyleri olduğunu düşünebilir. Bu neden hayatın bir noktasında özgürlük olmaktan çıkıyor? Hatta insanın özgür olabilmesi için hata yapması gerekmez mi? Zira İsmet Özel bir makalesinde özgürlüğü, “özü gür” olmakla tanımlıyor.
Halis olanın cevherin ‘öz’ olduğunu vurgulayarak “İnsanlar arasında en makbul karakteri ‘özü sözü bir’ olmak sayarız” diyor. ‘Gür’deki mânâyı da bir şeyin bollukla çıkıp fışkırması olarak açıklıyor. Özetle İsmet Özel, özgürlüğü insanın içerisinde var olan halis cevherin fışkırması ve serpilip hayat bulması şeklinde görüyor. Batıdaki özgürlük kavramıyla Türklükteki özgürlük kavramının ayrımını da bu şekilde keskinleştiriyor.
Batıda yeniden oluşturulan özgürlük tanımında ilahi bilgilerden uzak kalındığı hatta karşısında durulduğu açıkça görülüyor. İsmet Özel, böyle bir tanımın bizdeki ‘öz-gür’lüğün içini dolduramayacağının da altını çiziyor.
Peki özgür olabilmemiz için hata etmemiz gerekmez mi? Çoğu zaman yaptığımız hatalar yolumuzu aydınlatıyor, tecrübemiz oluyor, bizi aradığımız doğruya ulaştırıyor ve bu doğruyu bulma serüveninde özümüzü gürleştiriyor.
500 yıl önce Kopernik, Dünya’nın Güneş etrafında döndüğünü söylediğinde insanlık ona hatalı olduğunu söylemişti. Toplum baskısıyla oluşturulan “hata etme korkusuna” kapılan bir insan, Kopernik’in yaptığını yapamazdı elbette.
Hata yapmanın sözüm ona olumsuz boyutunu da düşünebilmek için Kopernik örneğini unutalım. Bir iş yaptık veya bir fikir ürettik veya bir tez geliştirdik ve hata ettiğimizi anladık. Hepimiz toplumun veya muhataplarımızın tepkisini tahayyül edebiliyoruz. İşte gelişmenin, büyümenin, yeniliğin önündeki en büyük engelin bu verilen tepkiler olduğunu idrak etmemiz lazım.
Oscar Wilde, “Yaşamda bizi asıl yaralayan, yaptığımız hatalara hayıflanmaktır.” diyor. Wilde’ın “bizi yaralayan” derken hatayı yaptıktan sonra hayıflanan kişiyi kastettiğini düşünmüyorum. Neticede insanın yaptığı hataya hayıflanmasına sebep olan yine ona haddinden fazla tepki gösteren toplum oluyor. Bu işin sonucunda da bundan zararlı çıkan, yara alan yine toplumun ta kendisi.
Özellikle çalışanlarına mütemadiyen gelişme, büyüme, yenilenme zırvalarını anlatan şirketlerde bu durum maalesef ki böyle işliyor. Zırva diyorum çünkü hata ettiği için tüm gününü hatta bazı zamanlar günlerini zehir ettiğiniz bir çalışan üzerinde bu söylemleriniz bir zaman sonra zırvaya dönüşüyor.
“Bak şurada sana bir yol açtık” diyorsunuz çalışanınıza, “Bu yolda çok hızlı ve rekor seviyede koşmalısın ama ayakkabı giyersen seni işinden ederim.” Evet buradaki ayakkabıdan kastım hata edebilme hürriyeti. Çalışana bu kolaylığı sağlamadığınız takdirde, ufacık bir çakıl taşında sendeleyip düştüğünü ve yaralandığını görürsünüz.
Bahsettiğim bu hata yapabilme rahatlığının özgüven oluşturacağını ve yapılan işlerin çok daha verimli olacağını da göz ardı etmemek gerekiyor. Basit bir örnek vereyim. Bisiklet sürmeyi öğrendiğim süreci hatırlıyorum. Bisikletin ucundan bir yakınım tutuyordu. Tüm gün uğraştık. Öğrenemedim. Bir sonraki gün o yakınım yanımda yoktu. Bisiklete bindim. Birkaç sendelemenin ardından sürmeyi öğrendim. Çünkü iyi niyetle bile olsa hata yapmamı istemeyen birisi yoktu.
Sözün özü hata kavramından korkmamalıyız. Hatadan korkarsak mesafe kat edemeyiz. Öğrenemeyiz. Evlatlarımıza öğretemeyiz. Hayatımızın her döneminde özümüzü gürleştirmek adına “Hata yapmayı düşünelim.”
Asım Meğrili
Ölüler hata yapmaz.
Hata ettikleri için ölmüşlerdir çünkü