Bir şey çok konuşuluyorsa o şey, artık o şey değildir. Bambaşka bir şeydir. Gevezeliktir, örtüdür; dert yoksa. Can yanmıyorsa çıkış ve kurtuluş aranmıyordur. Hele iman kavi değilse… Bir kaçış ve sığınmadır yanlış yere. Allah’ın istemediği, kulun imal eylediği…
Dalları gökleri tutan
Zikir başka. Onu Allah istiyor. En güzel söz o. Dalları gökleri tutan. Can olur mümine. Çok olmalı, hep söylenmeli bu yüzden. Kalbin ritmidir zikir. Onunla pir olur kalb: Akla ve fikre. Keşfe çıkar ikisi birlikte. Hatta bütünleşerek akıl kalble.
Allah koşarak gelir. Elimizden tutar. Bize doğruyu/güzeli gösterir. En hayırlı yere vardırır bizi. Ayaklarımızın yere sağlam basması, O’ndandır. Savaşçı cesaretiyle yürümemiz O’nun içindir. O’nun içindir cümle, söz, hareket. Kan akar, toprak sürülür, ekin ekilir, dişliler hareket eder, dişiler doğurur. Kalem şehadet parmağıyla baş parmak arasına sıkıştırılır.
Akşamın karanlığını sükunet için başlatan O.
Güneşin kaybolup yeniden görünüşü, O’nun ayeti.
Varlıkları/mevcudatı tesbih taneleri gibi dağılmaktan koruyan iptir zikir.
Şifasını kaybetmiş hasta!
Zikri olmayan yerini kaybetmiştir. Bir belirsizliğe düşmüştür. Şifasını kaybetmiş hastadır. Kuşkudan beslenir o. Bir yalnızdır o ve korumasızdır. Hüsrandadır ama bilmez. İpe sarılmadıkça beyhude bir çırpınmadır onunkisi. Acziyetinin farkına varmadıkça yüreği bunu itiraf etmedikçe; kaos ve karmaşa daha da büyür. Her eylemi, her varlık bir tuzağa dönüşüverir onun için. En latif şeyler bile ayakbağı olur ona.
Eksik bakışın, yanlış bakışın, nursuz bakışın açtığı yolda her şey yük olur ona. İsyan eder ama kurtulamaz yüklerinden, ağırlıklarından. Ne zor imtihandır bu. İnatlaşır, meydan okur, kibre düşer. İşte orası cennet olamayacak yerdir. Ateşe ve cezaya çağrıdır. Mutlak yalnızlık ve kimsesizliktir.
Az ötesi cennet!
Zikir, kalbin çağrısıdır. İnsanın en sahici çağrısıdır. Bir katılmadır, kapılmadır. Allah’a ve sevdiklerine. Yaratılmış herşeyin ahengine, diline… Bildiğimiz, bilmediğimiz, duyduğumuz, duymadığımız bir Rabbani söyleyişe katılmaktır. Ki az ötesi cennettir. Bağışlanmadır, rızadır, gülümseyiştir, gölgesizlik âlemidir. Hiç bir gözün görmediği, hiç bir zihnin tahayyül edemeyeceği nimetler sergisidir. Cemalullahtır.
En yakın yerde ne güzelsin!
"Bismillah" diyerek kalk! O ismi anarak kalktın mı? Başladın işte zikre.
Kollarını sıva, suya davran. Ayaklarını da yıkadıysan ilk arınma gerçekleşmiştir.
"Allahu ekber" diyerek kıyama dur. İşte ağaçların zikrü tesbihine katıldın.
İşte eğildin, En Büyük’ün önünde. Hayvanatın halifesi ve sözcüsü oldun say.
İşte O’na en yakın yerdesin. Ne güzelsin.
Yetmesin ama. ‘Hel min mezid’ de. Daha çok iste. Vakit çok. Boşa gitmesin. Mekan çok. Boş kalmasın. Kalbin geniş. Müminsin. Yolu biliyorsun. O’na nasıl sesleneceğini, O’nu nasıl çağıracağını biliyorsun. Sana hepsi öğretildi. Boşuna mı?
‘La’ de evvela, kapıdan girince. Sahte kapılara ‘hayır!’dır bu.
‘İlahe’ dediğinde bütün yalancı bezirganlar yıkılacak.
Ve işte o an. ‘İllallah’ dediğinde kalbine sığacak VARLIK.
Ahmed Öztürk'ün "Gözler penceredir, gören gönüldür" başlıklı yazısı için buyurunuz.
Mustafa Nezihi
insan doğası zikri hep ufuklara hapseder. zikri her nefesimize nakşetme cabası değil midir ihsan. dipsiz görünen acılar bir ALLAH nidasıyla aydınlığa dönüşecek. ümitvar olmalı. pes etmek Müslüman duruşu hiç değil.hz musa a.s. misali yakarmalı. Rabbim, senden gelecek her hayra talibim, hele hele kutsal solukların tadını duyduktan sonra.vesselam...