'Görmedi senden güzel bir cism-i âlî gözlerim'

Şemâil ve Hilye: Seyyid-i Kâinât’a açılan bir kapı ve pencere… Burak Özkanlı yazdı.

'Görmedi senden güzel bir cism-i âlî gözlerim'

Hazreti Allah’ın kâinatı yaratması, arzda bir halife arzulaması, bilinmeyi murat ettim demesi hep Efendimiz Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin muhabbeti ve hatırındandır. “Levlâke levlâk…” bunun zahir anahtarıdır. Batını ise Allah’ın esrarından olup, sırlara seherlerden aşina ehlullah indinde kilitli olsa gerek. Bu bahsi uzatacak takatte ve de kemalde değilim, sadede yaklaşayım.

Mevlid-i Şerif’te Süleyman Çelebi, Cenâb-ı Allah lisanından söyler ki: “Zâtıma mir’ât edindim zâtını- Bîle yazdım âdın ile âdımı”

Hazreti Allah da kelamında buyurur ki: “Allah’a ve ahiret gününe iman edip Allah’ı çokça zikredenler için Resulüllah’ta güzel örnekler vardır.” ( Ahzâb Suresi,21)

Gerek Kur’an-ı Kerim’de, gerek hadis-i kudsi ve hadis-i şeriflerde ve gerekse bu mukaddes kelamlar gölgesinde kâmil âşıklar olan evliyanın nutuklarında Efendimiz’e aşk, övgü, hürmet, teşvik bereketlendikçe bereketlenir, her dem taze manalar saçar. Hasrete çare vuslattır, göz cemal ister üstelik. E daha ne diyeyim de uzatayım erenler, kastım Şemail ve Hilye’ye temas etmek.

Şemâil huy, hâl ve hareketler anlamındadır

Efendimiz’i konu edinen ana ilim dalları hadis, siyer, meğâzî, şemâil ve de delâildir. Hadis ve siyer malum olup meğazi, Efendimiz’in gazalarını konu edinen ilim ve eserler; şemâil, Efendimiz’in beşerî yönünü konu edinen ilim ve delâil de Efendimiz’in nebevî yönüne temas eden ilimdir. Bu ilimlerin dışında tefsir, fıkıh, kelâm, tasavvuf, İslam tarihi ve tıbb-ı Nebevî de Efendimiz’den istifade eden ilim dallarıdır.

Şemâil buradaki anlamıyla huy, hâl ve hareketler anlamındadır. Efendimiz’in beşerî yönü için farklı tabirler kullanılagelmiş. Mesela Malik bin Enes radiyallahu anh “Sıfat-ün Nebî”, Buhârî “Menâkıb” isimlerini kullanmış. Şemâil türünün müstakil olarak ortaya çıkması ise hicri üçüncü asrın sonlarıdır. Bu türün va'zedeni Tirmizi’dir. Eserinin adı Kitâb’üş Şemâil’dir. Bu eser elli beş bölüm ve bir hâtimeden ibarettir. Türkçe’de de pek çok şemail eseri verilmiş olup bunların öne çıkanı Hüsâmeddin Nakşibendî’nin Şerh-i Şemâil adlı eseridir.

Görmedi senden güzel bir cism-i âlî gözlerim”

Hilyeye gelecek olursak klasik metinlerde “halk” (yaratılış) diye geçen ve Tirmizi’nin “Halk-ı Resulullah- Hazreti Peygamberin Yaratılış Güzellikleri” şeklinde kullandığı ifade bizde süs, zinet, gerdanlık gibi anlamlar içeren hilye ile yer bulmuş. Hilye hakkında bilgi veren pek çok sahabe efendimiz var ki isimlerini teberrüken zikredeyim: Hz. Ali, Hz. Aişe, Enes bin Malik, Ebu Hüreyre, İbn Abbas, Abdullah bin Ömer, Sa’d bin Ebi Vakkas ve Ümmü Ma’bed. (Allah onların derecelerini âlî ve bizi muhabbetle şefaatlerine nail eylesin.)

İlk hilye ise Ümmü Ma’bed’in tarifi ile ortaya çıkmış diyebiliriz. Hikâyesi ise şöyle: Efendimiz hicret yolculuğu esnasında Hz. Ebu Bekir ve Âmir bin Füheyre ile biraz istirahat etmek ve yiyecek temini için Ümmü Ma’bed’in çadırına uğramışlar. Kocası keçileri otlatmaya gittiği için çadırında yalnız olan kadın ile Efendimiz arasında şöyle bir konuşma geçmiş:

“Bu keçi neden burada duruyor?”

“Sürüden geri kaldı da ondan!”

“Sütü var mı?”

“Hayır!”

“Keçiyi sağmama izin verir misin?”

“Tabi, eğer sütü varsa!”

Efendimiz büyükçe bir kap isteyip Besmele ile keçiyi sağar. Herkes kanıncaya dek içer ve Efendimiz bir kap daha sağıp ev sahibine bırakır, yola devam ederler. Bir müddet sonra kocası gelen kadın durumu anlatır ve Efendimiz’i şöyle tarif eder: “Aydınlık yüzlü ve güzel yaratılışlı idi; şişman olmadığı gibi zayıf ve ince de değildi. Gözlerinin siyahı ve beyazı birbirinden iyice ayrılmıştı. Saçı ile kirpik ve bıyıklarındaki kıllar gür idi. Sesi kalındı. Sustuğu zaman vakarlı, konuştuğunda ise heybetli idi. Uzaktan bakıldığında insanların en güzeli ve sevimlisi olarak görülürdü, yakından bakıldığında da tatlı ve hoş idi. Çok tatlı konuşuyordu, orta boylu idi; bakan ne kısa ne de uzun olduğunu hissederdi. Üç kişinin arasında en güzeliydi. Arkadaşları ortalarına almış durumda hep O’nu dinler, buyurduğu zaman da hemen yerine getirirlerdi. Konuşması tok ve kararlı idi.”

Bu ara yerde “Resulüllah’ın şairi” diye maruf Hassan bin Sabit (r.anh)’in şiirini de zikredip öyle devam etmeli:

Ve ahsene minke lem tera kattu aynun

Ve ecmelü minke lem telid’in nisâü

Hulıkte müberrean min külli aybin

Keenneke kad hulıkte kemâ teşâü

Sadık Vicdâni tercümesiyle:

Görmedi senden güzel bir cism-i âlî gözlerim,

Etmedi senden güzel tevlîd, evlad bir ana.

Ayb ü noksandan berîsin ya Resûlallah sen,

Sanki arzu ettiğin sûrette halk etmiş Hudâ

Gözden gönle akan cezbeli bir muhabbet levhası

Hat sanatında peygamber hasreti depreştikçe cep hilyesi ve duvar hilyeleri ortaya çıkmış. Klasik görünümünde hilye-i şerifi ilk kez levha halinde Hafız Osman yazmış. Hattın tezhiple buluşmasıyla da gözden gönle akan cezbeli bir muhabbet levhası olmuş hilyeler. Bu sahada eser veren meşhur kadim hattatlarımıza, hat geleneğine ve hattatlıkta hilyenin yerine de değinmek isterdim ama yazı uzadı gitti. Lakin Efendimiz’i tanımak, O’na muhabbetimizi arttırmak ve o muhabbetin nasıl bir ince sanat olduğunu temaşa için, Prof. Dr. Ali Yardım’a ait Peygamberimiz’in Şemâili adlı kitabı, Hilye ile ilgili İslam Ansiklopedisi maddesini, Yök Tez Merkezi’nden indirilerek incelenebilecek olan şu tezleri muhabbetle tavsiye ederim:

Hilye-i Saadet Levhalarının Geleneksel Türk El Sanatları Açısından İncelenmesi” - Ayşe Üstün

“Türk Tezhip Sanatında Hilye Tasarımında Farklı Yorumlar” - Aysun Mert

“Hilye Tezhibi” – Ayşe Serap Özçimi

Bendeniz pek çok hilye-i şerifi temaşa ile lezzetyâb olarak bu yazıyı kaleme aldım.

Burak Özkanlı yazdı

YORUM EKLE