Dünyadan geriye iyilik kalır

Gözleri ahirete, ahirette de cennete dikili tüm gönüllerin ömürlük davasıdır gök kubbe altında hoş sadâ bırakmak. Bir ömür bu niyetle yaşanır. Bu niyetin gerçekleşmesi için yapılır yapılacak olanlar… Hüma dergisinden Songül Anük yazdı.

Dünyadan geriye iyilik kalır

Müminler kardeştir

Resul-ü Ekrem’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Mekke’den Medine’ye hicretiyle beraber Yesrib eski Yesrib değil, “güzel, hoş” manalarına gelen “Tâbe”, “Tayyibe” isimleriyle anılır oldu. Orası artık Medînetü’r-Resül’dü. Fahr-i âlem Efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) gelişiyle büsbütün değişmişti şehir. Bu geliş ekonomiden siyasete, siyasetten sanata pek çok yenilikleri de beraberinde getirmişti. Artık İslâm şehrinin bir merkeze, o merkezin de birbirlerini sapasağlam tutup kenetleyen erlerinin birliğine ihtiyacı vardı. Bu nedenledir ki Seyyidü’l-kâinat (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Medine’de ilk iş olarak bir mescit inşasına başladı. Günler günleri kovalarken çok geçmeden o erlerin dünya ve ahiret hayatına pek çok hayır katacak bir emir geldi: Muâhât.

“Uhuvve” kökünden türeyen bu kelimeye “birbiriyle kardeş olmak, kardeş edinmek” manası verildi. Allah Resulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ashabından yüze yakın kişiyi “İslâm dininde hilf[1] yoktur, din kardeşliği vardır.”[2] buyurarak birbirlerine kardeş ilan etti. Müminler yalnızca kardeş olabilirlerdi. Müminler ancak ve ancak kardeşlik paydasında buluşabilirlerdi. Bir başka seçenek kalmamıştı ortada. Çünkü kimi zaman din kardeşliği kan kardeşliğinden de ötede gelirdi.

Kardeşine iyilik et!

Böylece müminlerin gönüllerine üç sacayağı kuruldu: kardeşlik, iyilik, güzellik. Nitekim Abdullah b. Ömer’den (Rahmetullahi Aleyh) rivayet edildiğine göre Seyyidü’l-Enbiya Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Müslüman Müslümanın (din) kardeşidir. Ona zulmetmez, onu düşmana teslim etmez. Kim bir din kardeşinin ihtiyacını karşılarsa Allah da onun bir ihtiyacını karşılar. Her kim de bir Müslümanın sıkıntısını giderirse Allah da (bu iyiliği sebebiyle) o kimsenin kıyamet günündeki sıkıntılarını giderir. Bir Müslümanın ayıbını örtenin, Allah da kıyamet gününde ayıplarını örter.”[3]

İslâm, inananların arasına kardeşlik hukuku çerçevesinde hak ve vazifeler getirdi. Kan kardeşleri birbirlerine ne kadar düşkünse bir o kadar ki düşkünlüğün din kardeşine de duyulmasını öğütledi. Çünkü Müslümanların güçleri nispetinde birbirlerini desteklemeleri, birbirlerine şefkat, merhamet duymaları imanlarının gereği sayıldı. Komşusu açken tok yatamadı bir başkası. Biri ekip biçerken tarlasını diğer kardeşini tarlasız bırakamadı, paylaştı tüm varını yoğunu. Çünkü en Sevgili (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) böyle öğütlemiş, böyle öğretmişti onlara.

Kalpleri havalandır

Yukarıda zikri geçen Hadis-i Şerifteki bir kelimeye dikkatleri vermek gerekir. “Şiddetli gam, tasa veya keder” manalarına gelen “kerb“ sözcüğü kök itibarıyla “toprağa tohum ekmek için kazıp çevirmek” anlamından türetilmiştir. Tohum toprağa atılınca nasıl ki yüzeyde kalmasın, derinleşsin, kök salsın istendiği için iyice eşelenir, altı üstüne getirilirse insan da dünya hayatındaki yolculuğunda beşer olmaktan insan-ı kâmil olmaya yükselsin, zorluklara karşı yaşam dirayeti ve onu Rabbine yaklaştıracak kulluk bilinci artsın diye birtakım zorluklar ve musibetlerle imtihan edilir. İmtihanlarla âdeta ruhu eşelendikçe eşelenen insan, derdin içinde saklı olan bu derman süreci içinde kendisine yaslanacak, gönül evine konuk olacak, maddî manevî desteğini hissedecek birilerinin ihtiyacını duyar. Yüce dinimizde sosyal, siyasal, ekonomik hiçbir alan boş bırakılmadığı gibi bu gibi durumlarda da yardımlaşma ve dayanışma etrafında müminlerin birbirlerine kenetlenmeleri emredilmiştir. O nedenledir ki bir kimsenin, din kardeşinin yüreğine neşe verecek küçük bir hareketi, yüzüne tebessümü konduracak tatlı bir sözü, kalbinin kış iklimini bahara devşirecek bir kalp havalandırması dahi kıyamet gününün o dehşetli anlarında kurtarıcı bir amel olarak gösterilmiş ve müminler bu iyiliklere teşvik edilmiştir.

Dünyadaki cennet

Dünyadaki cennettir iyilik. Çünkü Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de, “Hayır işleyesiniz ki kurtuluşa eresiniz.”[4] buyurur. “Hayır” ise her türlü iyiliğin genel adıdır. İnsanlara zarar veren bir nesneyi yoldan kaldırmak, Müslüman bir kardeşimizin yüzüne gülümsemek, derdi olan bir kimsenin derdini dinleyip derman olmaya çalışmak, yolda kalmışların elinden tutmak, darda olan kimselere genişlik vesilesi kılınmak, evsizlere ev açmak, Rabbimizin bizlere verdiği mallardan bir yarım hurma dahi olsa infak etmek, İslâm davası için canla, başla, kalemle, kâğıtla ve gerektiğinde kılıçla cihad etmek, yaşlılara saygı, çocuklara sevgiye kadar pek çok şey Rabbimizin bizden istediği hayırların çerçevesinde yer almaktadır. Kimi zaman bire bir, kimi yerde bire on, kimi niyetle bire yüz, bin, on bin, hatta karşılığını Allah’tan başka kimsenin bilemeyeceği kadar büyük mükâfatların, âdeta dünyadaki cennetin yansımasıdır bu ameller. Çünkü insan gönlü bir başkasına nefes oldukça nefes almaya, bir başkasının mutluluğuna vesile oldukça mutluluk duymaya programlı yaratılmıştır. Nihayetinde verdikçe zenginleşir gönül…

İyilikle harmanlanmış bir ömür

Asıl saadeti yakalayanlar iyilikle harmanlanmış bir ömre sahip olanlardır. Yapılacak iyiliklere önce anne-baba ile başlayıp devamında yakın akrabayı gözetebilenlerdir asıl bereketi elde edenler. Ümmetin yetimlerine anne-baba olmayı becerenlerdir asıl evlat sahibi olanlar. Asıl yardım görenler, yoksullara ve yolda kalmışlara yardımcı olabilenlerdir. Mallarından infak edebilenlerdir asıl zenginler. Terazisi hassas, dehşetli bir gün için hiçbir iyiliği küçük görmeyip amel sandığına dolduranlardır asıl kâr sahipleri. Karşısındaki kötülükle muamelede bulunsa bile iyiliğini esirgemeyendir gerçek er kişi. Gözlerin dehşetten açıldıkça açılacağı bir günde, dünyadayken din kardeşlerinin kusurlarına karşı âmâ olanlardır asıl kusurları örtülecek olanlar. Asıl izi kalacaklar, desinler diye değil Rabb Teâlâ “Razı oldum.” buyursun diye iyilik yapanlardır. Zira kabirdeki karanlığı nur olarak yalnızca iyilik ve güzellik aydınlatır.

Songül Anük

Trabzon Üniversitesi • HADIS ANABILIM DALI

Hüma dergisi, Mayıs-Haziran 2023


[1] Cahiliye döneminde Araplar arasında yapılan ittifak; dostluk ve dayanışma yemini

[2] Buharî, “Edeb”, 67

[3] Müslim, “Birr”, 58

[4] Hac Suresi, 27

YORUM EKLE