Devr-i kadimin son zirvelerindendi Esad Dede

Esad Dede, İmdadullah Hazretleri’nin talebesi olmakla, Hindistan ilim havzasındaki Mesnevi şerh geleneği ile, Osmanlı Mesnevi şerh geleneğini kendisinde cem etmişti. Yetkin İlker Jandar yazdı.

Devr-i kadimin son zirvelerindendi Esad Dede

Kara Baba Dergâhı’nın sohbet odasında, duvardaki muhteşem işlemeli kavukluğun üzerinde bir Mevlevi sikkesi bulunurdu. Dergâha ilk defa gelenlerin bütün dikkatini üzerinde toplayan bu sikke, Tahir Ağa Dergâhı’ndan gelmiş olup, Muhammed Esad Dede’ye ait idi. Gölgesi günümüze ve gönlümüze uzanmış bir zirve-i âli olan Esad Dede, dergâhta yapılan her sohbette feyzini ve maneviyatını hissettirir, duvardaki sikke ise, bu manevi halin bir mührü ve nişanı olarak daima nazarları üzerine celbederdi. Sohbetlere devam edip de, Esad Dede’nin tercüme-i haline aşinalık kesbedenler için, bu mührün anlamı ve kıymeti her geçen gün daha da artardı.

Esad Dede’nin vefatından sonra talebesi ve dostu Ali Behçet Efendi tarafından muhafaza edilen, daha sonra onun da vefatı üzerine Ali Behçet Efendi’nin kızı Ayşe Hikmet Hanım tarafından, Ali Behçet Efendi’nin talebesi Ahmet Sadık Yivlik Efendi’ye intikal ettirilen bu değerli emanet, uzun yıllar Kara Baba Dergâhı’nda muhafaza edilmiştir. Bu emanet, Yenikapı Mevlevihanesi’nden Çayırlı Medrese’ye, Çayırlı Medrese’den Tahir Ağa Dergâhı’na ulaşan sohbet ve feyz halkasının, Kara Baba Dergâhı’nda devam ettiğinin bir işareti idi.

Ailesiyle irtibatını kesip Şeyh Osman Efendi’ye intisap etti

Talebeleri, eserleri ve talebelerinin eserleri ile, yakın tarihimizin en önemli simalarından, büyük âlim, mutasavvıf, şair, şarih ve şüphesiz evliyaullah olan Muhammed Esad Dede, Osmanlı çağının son devrinde yetişen en önemli mesnevihanlardandır.

Hüseyin Vassaf, Sefine-i Evliya’sında “hace-i irfanım” diye tanıttığı Muhammed Esad Dede’nin çocukluğunu şöyle anlatıyor; “Muhammed Esad Dede, Selanik tüccarlarından ve avdetilerden Recep Efendi’nin sulbünden hicretin 1259 senesinde, Selanik’te dünyaya gelmiştir. Meskenleri Kadı Abdullah Efendi mahallesindedir. Hususi muallimden tahsil-i ilme başlayıp, henüz sinn-i buluğa vasıl olmadığı bir çağda iken rüyasında görür ki, kendisi bir kuyuya düşmüş, Server-i Âlem (SAV) Efendimiz Hazretleri, şeref-zahir olup, mübarek yed-i saadet-i Muhammedilerini uzatıp, Cenâb-ı Esad’ı kurtarmıştır. İşte bu neş’e, onun hâlini diğer-gûn etmiş, rütbe-i celile-i İslamiyet’te sahib-i makam ve nâil-i merâm olmasına âmil-i müessir olmuştur. Hz. Yusuf’u kuyudan bir vesile-i hasene ile halas buyuran Cenâb-ı Hak, Muhammed Esad’ı, mazhar-ı şeref-i İslam ve nâil-i eltâf ü inâm buyurmak murad etmiş ve o yed-i münci-i hidâyeti ona uzattırmıştır. Nezd-i İlahi’deki şerefini ilân eden bu inayetle, müşarünileyh hâlini müftehiran  şakird-i muhteremi Şeyh Ali Behçet Efendi Hazretleri’ne nakl eylemişlerdir.”

Rüyasında Hz. Resulullah (SAV) Efendimizi görmek ve yed-i Resulullah ile içinde bulunduğu kuyudan kurtulmak şerefine nail olan Muhammed Esad Dede, daha çocuk yaşta, bugün Bezmen’ler olarak bilinen ailesini terk ederek, Selanik’teki Bedevi Dergâhı’nın postnişini Şeyh Osman Efendi’ye intisap etmiştir. Oldukça varlıklı olan ailesi ile irtibatını kesmiş, bir dönem Selanik Vilayeti Tahrirat ve Maliye kalemlerinde memuriyet vazifesinde bulunmuştur. Daha sonra ilim aşkı ile İstanbul’a hicret etmiştir.

Medrese tahsiline başlayan Esad Dede, Fatih Yeni Hamam yakınlarındaki Çayırlı Medresesi’nde, mütevazı bir medrese odasına yerleşmiş ve vefatına kadar bu odada ikamet etmiştir. Devrin meşhur müderrisleri Hoca Şevket Efendi ve Gelibolulu Adil Efendi’den medrese ilimlerini tahsil eden Esad Dede, Şeyh Temimi’den Taftazani’nin Mutavvel’ini, Şeyh Şetvan Efendi’den Buhari-i Şerif’i ve Hoca Abdülkerim Efendi’den İbn Sina’nın İşarat’ına yazılan şerhleri okumuştur.

Mevleviyye, Şazeliyye, Kadirilik, Şabanilik, Nakşibendilik ve İdrisiyye’den hilafeti vardı

Yenikapı Mevlevihanesi postnişini ve Meclis-i Meşayıh Reisi Osman Selahaddin Dede’ye intisap ile Hz. Mevlana’nın bendeleri arasına kabul edilen Esad Dede, Osman Selahaddin Dede’den Hz. Mevlana’nın Mesnevi-i Şerif’ini, Hz. Şeyh-i Ekber’in Füsus’ül Hikem’ini, ve Celaleddin Devvani’nin Zevra ve Havra’sını okumuştur. Mesnevi-i Şerif okutma icazetini ve tarikat-ı Mevleviye’den hilafetini Eskişehir Mevlevihanesi postnişini ve aynı zamanda Seyyid Muhammed Nur’ül Arabi hulefasından olan Hasan Hüsnü Dede’den almış ve aynı zattan melamet tahsil etmiştir. Yine Şeyh Safvet (Yetkin) Efendi’nin babası Urfalı Şeyh Abdülkadir Efendi’den Şeyh-i Ekber’in Salat-ı Feyziye’sini okutma icazeti almış, Tunuslu Şeyh Mustafa Mağribi Efendi’den Şeyh-i Ekber’in Fütuhat-ı Mekkiye’sini okumuş ve Şazeli hilafeti almıştır. Esad Dede, Halep ulemasından olan Ekberi Şeyhi Muhammed Yasin b. Nafi’den de Ekberi hilafetine nail olmuştur. Yine Kadiri meşayıhından Osman Şems Efendi’ye mülakat ve intisap ile, Kadiri, Şabani ve Nakşibendi tarikatlarından hilafet almıştır. Hicaz’da iken de, Mekke’deki Süleymaniye Medresesi Müderrislerinden İsmail Nüvvab es Senusi’den İdrisiye tarikatı üzere hilafet almıştır.

Davut Paşa ve Mahmudiye Rüşdi mekteplerinde ve Numune-i Terakki Mektebi’nde Farsça muallimi olarak ders veren Esad Dede, Fatih Camii’nde Mesnevi-i Şerif, Hafız Divanı, Pend-i Attar, Bostan, Gülistan, Rubaiyat ve Levayıh-ı Molla Cami, Kaside-i Sülukiye-i Hakani, Gülşen-i Raz ve Risale-i Sipehsalar okutmuşlardır. Çayırlı Medresesi’ndeki odasında ise, daha seçkin bir talebe grubuna, Füsus’ül Hikem, Kaside-i Taiyye, Kaside-i Hamriyye ve şerhleri ile Zevra ve Havra okutmuşlardır.

Aradıkları kendilerinden âli mürşid-i kâmili, Mekke-i Mükerreme’de bulmuşlardı

Muhammed Esad Dede ve talebesi olan Tahir Ağa Dergâhı Şeyhi Ali Behçet Efendi, her ikisi de mürşid-i kâmil oldukları halde, Hüseyin Vassaf’ın deyimi ile “kavl ü ahd etmişlerdi ki, her ikisi mürşid-i kâmil taharrisinden hali olmayıp her nerede bulurlar ise, yekdiğerini haberdar eylesinler.” Aradıkları kendilerinden âli mürşid-i kâmili, Esad Dede Mekke-i Mükerreme’de bulmuş, Ali Behçet Efendi’yi de heyecanla “Aradığımızı buldum, çabuk gel diyerek” diyerek Haremeyn’e davet etmiştir. (Ahmet Sadık Yivlik Efendi, Esad Dede’nin Ali Behçet Efendi’ye yazdığı bu çağrı mektubunun aslını gördüğünü, mektubun Süleymaniye Kütüphanesi’nin Tahir Ağa Kitapları bölümünde, Sefine-i Evliya’nın yazma nüshasının ekinde olduğunu beyan etmiş idi. Daha sonra yaptığımız araştırmada maalesef mektubu bulamadık.) Esad Dede’nin Mekke-i Mükerreme’de bulduğu mürşid-i kâmil, İmdadullah Hindi et Tehanevi Hazretleri idi.

İmdadullah Hindi Hazretleri, Hz. Ömer (r.a.)’in soyundan gelen bir aileye mensup olup Hindistan’ın en büyük âlim ve sufilerindendir. İngilizlerin baskısı ile Hindistan’ı terk ederek 60 yıla yakın bir süre Mekke’de mücavir olan İmdadullah Hindi Hazretleri’nin talebeleri, Hindistan’da en önemli Müslüman direniş hareketi olan Cemiyyet’ül Ensar’ın kurucularıdır. Devrin Hindistan ulemasının tamamına yakını da onun müritlerindendir. Çeşti, Kadiri, Suhrverdi, Kübrevi, Nakşibendi, İdrisi ve Senusi şeyhi olan İmdadullah Hindi Hazretleri, üç yüz bine yakın takipçisi olduğu halde, bir deri bir kemik vaziyette, bütün eşyası toprak zemin üzerindeki bir posttan ibaret olarak 60 yıl boyunca Mekke’de inziva halinde yaşamıştır.

İmdadullah Hindi Hazretleri’ne kavuşan Esad Dede, 4 yıl boyunca onun yanından ayrılmaz. O kadar ki İstanbul’da Esad Dede’nin Mekke’de vefat ettiği haberi yayılır. Esad Dede, gazetelere bir mektup göndererek hayatta olduğunu bildirmek zorunda kalır. İmdadullah Hindi Hazretleri, Mesnevi şarihi olup “Havaşi Ber Mesnevi-i Mevlana-i Rum” adlı altı ciltlik bir şerhin müellifidir. Yine talebelerinden Eşref Ali Tehanevi, İmdadullah Hindi Hazretleri’nin Mesnevi derslerinde aldığı notları “Kilid-i Mesnevi” adlı bir eserde toplayarak neşretmiştir. Esad Dede, İmdadullah Hazretleri’ne intisap etmiş, sohbet ve derslerinde bulunmuş, onun gözetiminde halvet çıkarmıştır. Hüseyin Vassaf, Sefine-i Evliya’sında, İmdadullah Hazretleri’nin Esad Dede’ye yazdığı bir mektupta “Perde arkası göz önünde zuhur etti de, gönlün istediğini perdesiz gördü” diyerek iltifat ettiğini, ve hazretin kemâlinin Esad Dede’de tecelli ettiğini ifade ediyor.

Esad Dede, İmdadullah Hazretleri’nin talebesi olmakla, Hindistan ilim havzasındaki Mesnevi şerh geleneği ile, Osmanlı Mesnevi şerh geleneğini kendisinde cem etmiştir. Bu hususiyet Esad Dede’nin eserlerinin ve talebelerinin önemini bir kat daha arttırmıştır.

Talebelerinin her biri bir başka zirveydi

Esad Dede’nin Farsça derslerini ve Fatih Camii’nde kitap okuttuğu dersleri takip eden talebeleri arasından, Mehmet Akif Ersoy, İbn’ül Emin Mahmut Kemal Bey ve Muhammet Zahit Kevseri gibi büyük âlimler yetişmiştir. İbn’ül Emin Mahmut Kemal Bey, Son Asır Türk Şairleri adlı eserinde, Esad Dede için; “Müşarünileyh bir Merd-i İlahi idi. Daima beşuş görünür, sokaklarda tesadüf ettiği âdemlere selam verir, hâlini yâr ve ağyârdan setre çalışır, ârif, kâmil, fazıl, zaif, nahif, rahm ve şefkati galip idi. Hatta hicaza azimetlerinden birinde, odasındaki kedinin bir senelik ciğer ücretini bir zata tevdi etmiş idi” buyuruyor.

Esad Dede’nin Mesnevi ve Füsus’ül Hikem okumaları başta olmak üzere hususi ders verdiği talebeleri ise, Tahir Ağa Dergâhı Şeyhi Ali Behçet Efendi, Mesnevi ve Füsus şarihi Ahmet Avni Konuk, Sefine-i Evliya müellifi Uşşaki Şeyhi Hüseyin Vassaf, Yenikapı Mevlevihanesi son postnişini Abdülbaki (Baykara) Dede, Mesnevi şarihi Tahir’ül Mevlevi ve Yahya Efendi Camii imamı, Kadiri ve Nakşibendi Şeyhi Abdülhay Öztoprak Hazretleri’dir. Her biri bir başka zirve olan talebeleri, Esad Dede’nin ilmî şahsiyetinin ve manevi derinliğinin en büyük delilidir. Mesnevi-i Şerif’in ilk 360 beytini şerh ettiği kısmî Mesnevi şerhi çok değerlidir. Esad Dede’nin talebeleri Ahmet Avni Konuk ve Tahir’ül Mevlevi’nin Mesnevi ve Füsus’ül Hikem’e yazdıkları şerhler, bu iki eserin günümüz okuyucusu tarafından anlaşılmasına büyük hizmet etmiştir. Nasıl ki İbn Arabi Hazretleri’nin eserleri,  yüzyıllar boyunca Sadreddin Konevî ve Davud Kayserî’nin perspektifinden anlaşılmış ise, Mesnevi ve Füsus’ül Hikem’in cumhuriyet döneminde anlaşılması da Esad Dede’nin ve talebelerinin perspektifinden olmuştur.

Talebelerinden Hüseyin Vassaf, Esad Dede ile tanışmasını hatıratında şöyle anlatmıştır; “Pederim, bir aralık Mesnevihan-ı şehîr Mehmed Esad el-Mevlevî hazretlerinin meclis-i sohbetinde zevkyâb olmuş idi. Vâlide Rüşdiyesi'ne müdâvim olduğum sırada Esad Dede farisî hocamız idi. (Allah rahmet eylesin). Onun perverde-i kerâmeti oldum. Cuma günleri Fâtih'te hünkâr mahfili altında, ramazanlarda müezzin mahfili yanında Mesnevî-i Şerîf okutduğunda henüz küçük yaşlarda olduğum hâlde, pederim beraberinde derse devama başladım. Salı günleri Bostan, Hafız, Aruz-ı Endülüsî okudum. Gülşen-i Raz'dan hissemed-i feyz oldum. On beş yaşında bir çocuk böyle hakâyıka müteallik derslerden, tabii müstefid olamazdım. Fakat hikmet-i İlahiyye, o zamandan bu derslerden zevk almaya başlamış idim. Terkinden hazer ederdim. Esad Dede'nin, Çayırlı Medrese'de odasına da girer, Kaside-i Hamriyye okurdum. Kalbime genç yaşında tohum-ı tasavvuf ve aşkı eken Esad Dede Hazretleri olduğunu bi't-tazîm arz ederim.”

Esad Dede’nin, bir dönem derslerine devam etmek isteyen, ancak dünya gailesi ve çalışma mecburiyeti yüzünden devam edemeyen talebesi Tahir’ül Mevlevi’ye, “Sen bize gelemezsen biz sana geliriz” diyerek, her sabah namazından sonra bizzat evine giderek ders vermesi meşhurdur. İlim öğretmek için talebesinin ayağına giden Esad Dede’nin bu hali, Tahir’ül Mevlevi Hazretleri için ibret dolu bir hatıra olmuş, hocasını her zaman hayır ile yâd etmiştir.

İman, soy ile değil, kalp iledir

Son zamanlarında Kasımpaşa Mevlevihanesi’ne mesnevihan olarak tayin olunan ve ömrünün sonuna kadar Fatih Camii’nde Mesnevi, Çayırlı Medrese’de Füsus dersleri veren Muhammed Esad Dede, 13 Şaban 1329’da (11 Ağustos 1914) Hakk’a yürümüştür. Önce Kasımpaşa Mevlevihanesi haziresine defn edilmiş, daha sonra mevlevihanenin yanması ve dergâhların kapatılması ile kaybolma ihtimali ortaya çıkan kabri, Ali Behçet Efendi tarafından Fatih Tahir Ağa Dergâhı haziresine nakl edilmiştir. Kabri dergâhın haziresinde, Abdullah Salahaddin Uşşaki Hazretleri’nin türbe-i şeriflerinin hemen arkasındadır.

Hüseyin Vassaf, Sefine-i Evliya’sında şöyle naklediyor; “Esad Dede’nin ders-i şerifine senelerce devam etmiş idim. Aramızda azim bir muhabbet husule gelmiş idi. Bu tesir ile, hakk-ı âlilerinde mufassal ve müstakil bir eser yazdım. İsmi, Mevlevi Esad Dede’nin Tercüme-i Hâli ve Menakıb-ı Âli’l Âli’dir. Bunun emr-i tahririnde, meşayıh-i Mevleviye’den Abdülbaki (Baykara) ve Ahmet Remzi (Akyürek) ve Seyfeddin ve Tahir (Olgun) Dede Efendiler, urefa-yı zamandan (İhtifalci) Mehmet Ziya ve Ahmet Avni (Konuk) ve Hulusizade Osman Nuri Bey Efendi’lerin ve Şeyh Ali Behçet Efendi pederimizin, uluvv-ı himmetleri taalluk etmiş, mükemmel bir eser haline gelmiştir.”

Esadname adı ile meşhur bu eserin müellif hattı olan bir nüshasını, Kara Baba Dergâhı’nda Ahmet Sadık Yivlik Efendi’nin kütüphanesinde görmek imkânı bulmuş idim. Tahir Ağa Dergâhı’ndan Ali Behçet Efendi’ye ait emanetler ile birlikte Ahmet Sadık Efendi’ye intikal eden bu eserin bir nüshası da Süleymaniye Kütüphanesi’nin Tahir Ağa Kitaplığı Bölümü’nde bulunmakta idi. Her iki nüshayı tetkik eden bir tez çalışması şu anda hazırlanmaktadır. Yakın bir zamanda tamamlanmasını ve neşredilmesini ümit ederim. Ahmet Sadık Efendi’deki nüsha, kütüphanedeki diğer eserler ile birlikte, ailesi tarafından muhafaza edilmektedir.

Tercüme-i hali, talebeleri ve eserleri ile, her sohbette yâd edilen hatırası ile kalbimize nakşolmuş bir hâce-i irfan olan Esad Dede hakkında, ne yazık ki bir takım iftiralar neşredilmiştir. Bilinmelidir ki Esad Dede gerçek bir mümin, büyük bir âlim ve Allah dostudur. Hayatı ve yetiştirdiği talebeler onun kemâlâtının, ilim ve irfandaki makamının delilidir. İman, soy ile değil, kalp iledir. Esad Dede’nin vefat hastalıklarındaki harikulade iman ve ahvaline bizzat şahit olanlardan Hüseyin Vassaf, Esadname’de bu şehadeti kayda geçirmiştir. Bu bölümün tercümesi, Savaş Barkçin’in Klasik Yayınları tarafından neşredilen Ahmet Avni Konuk; Görünmeyen Bir Umman adlı eserinde bulunmaktadır. Bu bölümü okuyacak olanlar ne demek istediğimi de anlayacaklardır. Allah ondan ve talebelerinden razı olsun.

Yetkin İlker Jandar yazdı

YORUM EKLE

banner36