Cümle doğan ölmüştür, der Yunus

Yunus Emre, bir hak yolcusudur. Şiirlerinde tasavvufi birçok konuyu işlemiştir. Bunun yanında Yunus’un üzerinde en çok durduğu konulardan biri de “ölüm”dür. Mehmet Deniz yazdı.

Cümle doğan ölmüştür, der Yunus

“Ten fânidir can ölmez çün gitti geri gelmez

Ölür ise ten ölür canlar ölesi değil”

Yunus Emre, Anadolu İslam medeniyetinin kurucu şahsiyetlerinden biridir.

O; Hacı Bektaş-ı Veli, Ahmet Yesevi, Hacı Bayram-ı Velilerle birlikte şiirleriyle, düşünceleriyle, açtıkları yolla bu topraklarda adeta İslamiyet’i mayalayanlardandır. Onun yüzlerce yıl önce verdiği ses, bugün hâlâ milyonların kulaklarında yankılanmaktadır ve inancımız odur ki daha yüzlerce yıl yankılanmaya devam edecektir.

Yunus Emre, içi Allah aşkı ve peygamber sevgisiyle dolu bir sufidir. O, Allah’a giden yolda canla, başla, aşkla yürüyen bir hak yolcusudur. Şiirlerinde tasavvufi birçok konuyu işlemiştir, bunun yanında Yunus’un üzerinde en çok durduğu konulardan biri de hiç şüphesiz ki ölümdür.

Ölüm; insanlıkla yaşıt, insanlığın en büyük ve değişmez gerçeğidir. İnancımıza göre, dünya ve içindeki tüm canlılar bu büyük ve değişmez gerçekle er ya da geç karşılaşacaktır. Bugün modern dünya ve onun parıltılı oyuncakları her ne kadar bizi durmadan dünyaya çekse de bizi her ne kadar “hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünyaya çalışmaya” çağırsa da ölüm bütün sahiciliğiyle orada, bir nefes uzağımızda, şah damarımızdan daha yakın bir yerde durmakta ve bizi beklemektedir. Bu gerçek asla değişmeyecektir.

Bugün durum her ne kadar böyle olsa da biliyoruz ki bir zamanlar ölümle barışık yaşayan insanlar vardı bu dünyada. Bu insanlar, ölümü hayatın doğal bir parçası saymış, “Her nefis ölümü tadıcıdır.” ayetini idrak etmiş ve ona göre yaşamışlardı. İşte Yunus Emre şiirleriyle bugün bizi o idrake ulaşmaya davet eder. Her ne kadar bir şiirinde “korkadurun ölümden” dese de aslında bizi ölümle korkutmaz; ölümden gafil olmaktan alıkoymaya çalışır, bizi uyarır, bize ölümün varlığını hatırlatır. Onu kabullenmeye davet eder, ona hazırlanmaya çağırır.

Şimdi o şiirlerden birkaçına bakalım.

“İş bu söze Hak tanıktır

Bu can gövdeye konuktur

Bir gün ola çıka gide

Kafesten kuş uçmuş gibi”

Biliyoruz ki kafes hiçbir zaman kuşun gerçek vatanı olamaz. Kuş ne zaman ki kafesten uçar, işte o zaman gerçek vatanına kavuşur. Dünya da insanoğlunun gerçek vatanı değildir, onun asıl vatanı âhiret yurdudur. Cenab-ı Hak, Kuran-ı Kerim’de birçok yerde “ âhiret yurdu” ifadesini kullanır. Bu da bize gerçek yurdun bu dünya olmadığını gösteren ilahi bir delildir.

“Allah’ın sana verdiği şeylerde âhiret yurdunu ara.(…)”(Kasas-77)

“Malın çok ise ey paşa hısmın kavmin bölüşe

İledeler seni sine göresin yerin tengini”            

(Sin: mezar,  teng: dar)

Dünya türlü nimetlerle gözümüzü boyar

İnsan bu dünyaya sahip oldukları oranında bağlıdır. Mal mülk ne kadar çoksa ondan ayrılmak da o kadar zorlaşıyor. Evler, arabalar, makamlar, mevkiler, evlad ü iyal derken dünyayla bağımız o kadar kuvvetleniyor ki o bağı koparacak ölümden ölesiye korkuyoruz. Yunus, bu dizeleriyle durmadan mal yığanların kulağına bir küpe takmış.

“Bir gün olur bu dünyayı âhirete değişirsin

Tünü günü kılgıl taat ayak uzatıp yatmagıl”

Bu dünyada ibadet ü taatten gafil olup tabiri caizse yan gelip yatanların öbür dünyada yatacak yeri var mıdır, bilemeyiz ama Yunus bizi bu konuda da uyarmış. Dikkate almakta fayda var.

“Ecel erer kurur baş tez tükenir uzun yaş

Düpdüz olur dağ u taş gök dürülür yer gider”

Tarihin en eski dönemlerinden itibaren ölümsüzlüğü arayanların hikâyeleri anlatılır durur. Bugün modern tıbbın gelişmesiyle birlikte o “ab-ı hayat”  arayıcılarının sayısı bir hayli artmıştır. Anti agingler, botokslar, bu amaçla yapılan cerrahi operasyonlar vb. hep bu arayışın bir tezahürüdür. Fakat bunların hiçbiri ölümden kaçmaya yetmiyor. Olsa olsa bu büyük gerçek karşısında küçük ve komik birer oyun gibi kalıyor. Yunus’un deyimiyle o uzun yaş tükeniyor, istersen yüzlerce yıl yaşayan bir peygamber ol, istersen dünyaya hükümdar olan bir sultan.

“Sana ibret gerek ise gel göresin bu sinleri

Ger taşısan eriyesin bakıp göricek bunları”

“Nasihat olarak ölüm yeter.” İbret olarak ise mezarlıklar yeter. Ama gelin görün ki modern dünya ibret alacağımız mezarlıkları bile bize çok görüyor. Bizi ondan mahrum bırakıyor.  O sadece bizim alışveriş merkezlerini, mağaza vitrinlerini, gökdelenleri görmemizi istiyor.  Çünkü biliyor ki mezarları gören biri, mezar taşlarına bakan, oradaki ölülere Fatihalar okuyan ve böylece sürekli kendi ölümünü hatırlayan biri; o vitrinlerin, mağazaların, alışveriş merkezlerinin hiç birine yeteri kadar yüz vermeyecektir. Maalesef bugün mezarlıklarımız ibret alamayacağımız kadar bizden uzaktadır. Daha da acısı bugün dedelerinin, ninelerinin mezarlarını hiç görmemiş, hatta nerede olduğunu dahi bilmeyen bir nesil yetişmektedir. Bu da en az mezarlıklar kadar ibret verici bir durum olsa gerek.

Sözü epeyce uzattık ama insan bir kere Yunus’un şiir deryasına dalınca kolay kolay çıkamıyor içinden. Çünkü Yunus’un şiirleri ilahi aşkla doludur, sevgiyle doludur, insanı uyarır, sarsar, kendine getirir, insanı uyandırır.

Uyuyanlardan ve gâfillerden olmamak duasıyla deyip sözü Yunus’a bırakalım:

“Yunus sözü âlimden zinhar olma zalimden

Korkadurun ölümden cümle doğan ölmüştür”

Rahmet olsun…

Mehmet Deniz

YORUM EKLE