Alev dolu hendeklere atılanlar…

Mekke’de müşrik Kureyşliler, Bilal, Ammar, Yasir ve Sümeyye gibi zayıf Müslümanlara reva gördükleri işkence ve eziyetleri artınca Yüce Allah, alev dolu hendeklere atılan müminleri anlatan Burûc Suresini indirdi. Bu müminlerin din ve imanları uğruna gördükleri eziyetler daha da çetindi. Bu surenin iniş amacı, şu anda eziyet gören müminlere hem teselli vermek hem de onlara imanda kararlı olan ideal mümin örneğini göstermekti.

Alev dolu hendeklere atılanlar…

“Burçlara sahip gökyüzüne, geleceği bildirilmiş olan güne, (o günde) tanıklık edene ve edilene and olsun ki ateşle dolu hendeğe atılanlar (yakılarak) öldürüldü. Onlar (yakanlar) da başlarına oturmuşlar, müminlere yapmakta oldukları işkenceyi seyrediyorlardı. Onlardan, sırf göklerin ve yerin mülkü kendisine ait olan, Aziz ve Hamid olan Allah’a iman ettikleri için intikam aldılar. Oysaki Allah her şeyi görür. Şüphesiz inanmış erkeklerle inanmış kadınlara işkence edip sonra tevbe de etmeyenlere cehennem azabı ve (orada) yanma cezası vardır. İman edip salih ameller işleyenlere ise, zemininden ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük kurtuluş budur.”[1]
 

Mekke’de müşrik Kureyşliler, Bilal, Ammar, Yasir ve Sümeyye gibi zayıf Müslümanlara reva gördükleri işkence ve eziyetleri artınca Yüce Allah, alev dolu hendeklere atılan müminleri anlatan Burûc Suresini indirdi. Bu müminlerin din ve imanları uğruna gördükleri eziyetler daha da çetindi. Bu surenin iniş amacı, şu anda eziyet gören müminlere hem teselli vermek hem de onlara imanda kararlı olan ideal mümin örneğini göstermekti. Hz. Peygamber de aynı şekilde işkence gören ashabını şöyle teselli etmişti: “Sizden önceki imanlı nesiller çeşitli işkence ve belalara maruz kaldılar. Onlar, Allah yolunda çektikleri sıkıntılardan dolayı ne gevşeklik gösterdiler ne yıldılar ne de kendilerini (düşman önünde) küçük düşürdüler. Onlardan biri getirilir ve testereyle başının ortasından ayaklarına kadar ikiye biçilirdi. Fakat bu durum onların dinlerinden taviz vermesine asla sebep olmazdı.”[2]

İşte hiçbir eza ve cefadan korkmayan ve alev dolu hendeklere atılanlar da dinlerinden taviz vermediler.

Alev dolu hendeklere atılan müminlerin kıssası ve olayın kahramanları:

a. Tahrif edilmeyen ilk dönem Hristiyanlığının iki temiz insanı

Evet, Hristiyanlığın bünyesine sapma ve bozulmanın girmediği ilk dönemleriydi. Rivayete göre Efyemun adında Rûmî biri vardı. Bu kişi, İsa aleyhisselama tabi olmuş ve ona iman etmişti. İmanında da yüksek bir mertebeye ulaşmıştı.
Efyemun kimi zaman doğu, kimi zaman da batı tarafındaki şehirlere yolculuk yaptı. Bu yolculukları esnasında insanları tek olan Allah’a davet ediyor, hakkı ve hidayeti müjdeliyor ve onlara doğru yolu gösteriyordu.
Şam taraflarında Salih adlı bir bedevi, Efyemun ile karşılaştı. Salih, Arap Yarımadası’nın kıyı bölgesi sakinlerindendi ve Şam sınırına yakın bir yerde oturuyordu. Salih, Efyemun’u beğendi ve onun sözlerinden etkilendi. Zaten Salih, karakteri ve aklıyla putlara tapmaktan kaçınmaya yatkındı ve insanların alışageldiği bozuk hayat tarzlarından uzak dururdu. Arkadaş olan bu iki güzel insan, ellerindeki hidayet meşalesi ve iman ışığıyla insanları karanlıklardan nura, koyu cehalet karanlığından iman güneşine yönlendirmek için diyar diyar gezdiler.

b. Esir düşüyorlar

Yine böyle bir iman daveti için dolaştıkları bir zamanda eşkıyalar tarafından esir alındılar. Eşkıyalar bu ikiliyi bağladılar ve yanlarına aldılar. Daha sonra da bir köle pazarında sattılar. Hikmetli söz ve nasihatin dışında kendilerini köleliğe karşı koyabilecek bir sermayeleri yoktu. Fakat yegâne sahip oldukları bu sermaye o zamanlar pek geçerli bir akçe değildi.

c. Necran’a doğru

Efyemun ile Salih’in yolculuğu Necran’da son buldu. Necran, Yemen sınırında ve Hicaz sıradağlarının bitiminde yer alan bir bölgedir. Necran o sıralar Yahudilerin cirit attığı bir yerdi. Yahudilerin burayı yurt edinmesinin sebebi ise şöyledir:
Yahudiler bu bölgeye Babil esaretinden ve İranlı Buhtunnasr’ın kendilerini Beytu’l-Makdis ve etrafından sürgün etmesinden sonra gelmişlerdi. Böylece bir grup Yahudi, Arap Yarımadasına ayak basmıştı. Bunların bir kısmı Yarımada’nın kıyılarını mesken edinmiş, kimileri de güvenlik nedeniyle çölün iç kısımlarına yerleşmişti. Hatta bazıları, Yarımada’nın güney batı tarafında yer alan Yemen’e kadar gitmiş ve orada bir de krallık kurmuşlardı.

d. Esaretten kurtuluş ve bozulmamış Hristiyanlığa davet

Efyemun ve Salih, sağlam ve temiz imanları, hikmetli sözleri ve gösterdikleri bir kısım kerametleriyle Necran’daki efendilerini etkilediler ve onun kalbini kazanıp efendilerinin yanında haklı bir itibar elde ettiler. İşte bunlardan dolayı efendileri bu iki davetçiyi azat etti ve onların dinine girdi. Onların ülkenin her tarafında Hakkın sesini duyurmalarına müsaade etti. İmana olan bu davetleri ülkenin hemen her tarafında yankılanmıştı.

O sıralar Yemen ülkesinin kralının ismi Zû Nuvâs’tı. O, Tübba soyundan geliyordu. Yahudi dinine mensuptu. Sert, kibirli, otoriter, sözü ve gücü etkili biriydi. Muazzam bir orduya ve savaş aletlerine sahipti. Tam bir zenginlik ve sınırsız bir tekelcilik içinde yaşıyordu. Necran’da yaşayan insanların Yahudiliği bırakıp daha yeni filizlenen Hristiyanlığı kabul ettikleri, bu yeni dinin peygamberinin de İsa b. Meryem olduğu haberini alan Zû Nuvâs öfkesinden çılgına döndü. Zû Nuvâs bu yeni dine katılmaya devam etmeleri halinde onları şiddetli şekilde cezalandıracağı hususunda ant içti.

e. Zû Nuvâs, Necran’ı abluka altına alıyor

Zû Nuvâs, tehdidini uygulamak üzere çalışmalara başladı ve bunun için büyük bir ordu hazırladı. Hazırladığı bu orduyla da sanki ölüm-kalım savaşına gidiyormuş gibi Necran’a doğru hareket etti. O sıralar Necran halkı, Zû Nuvâs’in düşündüğü gibi, ona karşı koyabilecek düzeyde düzenli bir orduya sahip değildi. Kaldı ki Zû Nuvâs, bu ordusunu sadece gövde gösterisinde bulunmak ve korkutmak amacıyla hazırlamıştı. O, Necran’a varınca bölgenin her tarafını kuşattı ve insanların kaçabileceği her yeri tuttu.
Zû Nuvâs, Necran halkına şöyle seslendi: “Şayet yeni bir din olan Hristiyanlığı bırakıp Yahudiliğe dönmezseniz bunun size faturası çok ağır olur.” Onlara düşünmeleri için de birkaç gün süre tanıdı.

f. Necran halkı imanlarından vazgeçmiyor

Necran halkı meseleyi enine boyuna düşündü. Kalplerinde iman ruhunun kökleştiği bu halk, Zû Nuvâs’ın teklifine hiç korkmadan “Hayır” dedi. Bunun üzerine Zû Nuvâs şehrin merkezine girdi. Ordusu da müminlere öncülük edenleri tutukladı. Tutuklananlar arasında doğal olarak Efyemun ve Salih de vardı. Peki, sonra ne oldu?
Zû Nuvâs, ordusuna geniş, uzun ve derin bir hendek kazmalarını emretti. Sonra hendeğe olabildiğince odun getirilmesini söyledi. Nihayet hendeğin içi odunlarla doldu. Hendekteki odunlar tutuşturuldu ve ateş iyice kızıştı. Alevler her tarafı kapladı, alevden çıkan tabaka halindeki yoğun kara duman gökyüzüne yükseldi.
Zû Nuvâs, maiyetiyle birlikte ateşten uzak ve yüksek bir yerde, iman edenler için hazırlattığı o dehşetli azabı seyretmek amacıyla yerini aldı. Hâlbuki o, her şeyi görüp gözeten Allah’ın varlığını hiç hesaba katmıyordu.
İman edenler elleri arkalarından bağlı vaziyette getirildiler ve hendekte yanan o kızgın ateşe gruplar halinde peş peşe atıldılar. Fakat böylesi bir işkence bile, iman edenlerin çoğunu dininden döndürememişti. Onlar, Haktan ayrılmadılar ve böylece hep birlikte şehadet şerbetini içtiler.
Müminlere yapacağını yapan Zü Nuvâs, geldiği yoldan Yemen’e geri döndü. Fakat ilahî ve Rabbanî tehdit, Zû Nuvâs’ın başında onu yerle bir etmek için bekliyordu. Çünkü her zorba, kendinden sonrakilere bir ibret vesikası olmaya mahkûmdu: “Şüphesiz inanmış erkeklerle inanmış kadınlara işkence edip sonra tevbe de etmeyenlere cehennem azabı ve (orada) yanma cezası vardır.”

Zaten asıl maksadımız, Rabbimiz olan Yüce Allah’ın müminlere müjdelediği Firdevs-i A’la’ya ulaşmak değil midir?

Kur’an Kıssaları
Muhammed Ali Kutub, Beka yayıncılık

 

[1] Burûc Suresi, 1-11

[2] Buhari, İkrah 1

YORUM EKLE