Acaib Sun-ı Hikmettir Güzel Bak!

"Salih Baba divanı, üzere sehli mümteni tarzında söylenmiş manzumelerden mürekkebdir. En ince en derin mevzuları, duygu ve düşünceleri gayet kolay ve ahenkli tarzda söyleyiveriyor. Böylelikle Türkçemizdeki coşkun şiir nehri çağlayarak 20. asra intikal ediyor. Mânâ zevki olanlar için çok hoş hisler, duygular uyandırıyor." Orhan Alimoğlu yazdı.

Acaib Sun-ı Hikmettir Güzel Bak!

Başlıktaki mısra Salih Baba’nın olup kıtanın tamamı şöyledir:

"Acaib sun-ı hikmettir güzel Bak

Akıl ermez ne sanattır güzel bak

Bu kesret ayn-ı vahdettir güzel bak

Edersen lâ’yı sen aradan iskât"

Salih Baba H.1263, M.1846 da doğduğunu kendi ifade ediyor. “Bin iki yüz altmış üçde mevadan / Bir beşer suretli hâna gelmişem.” Çilingirlik, tüfek tamirciliği gibi işlerle meşgulken Pir-i Sami Hazretlerinin Kırtıloğlu dergâhı ile irtibat kurmuş. Pir’i Sami müderris iken mürşidi kâmil olmuş. Dergâhında Mesnevi-i Şerif’te okunan bir zat imiş. Salih Baba mahviyet sahibi olduğundan dergâhta ahşap direğin arkasında oturur, adeta gizlenirmiş.

Bir gün sohbet esnasında, “Efendim diğer yollarda güzel gazeller nutk-u şerifler okuyanlar, söyleyenler var. Bizde de olsa güzel olmaz mı?” diyenler olmuş. Bunun üzerine Pir-i Sami Hz.: “Gardaş, o bir himmet işidir, onu bizim Salih de söyler.” deyip Salih Baba’ya hitaben “Söyle Salih.” buyurmuş. Ve hüsn-ü hat sahibi bir zata da Salih’in söylediklerini yaz demiş. Bu hâl Pir-i Sami Hz. “Yeter Salih” deyinceye kadar devam etmiş. Ve bugün elimizde olan arifane ve aşıkane divan vücuda gelmiş. Yunus Emre, Fuzuli, Eşrefoğlu, Süleyman Çelebi lisanı ve üslubuyla söylenmiş. Bu divandan bazı beyitler seçtik. Ehl-i zevk ve irfanın istifadesine takdim ediyoruz.

“Meclis-i nâdânı terk et sohbet-i dânâ’ya gel

Lâ’yı iskat eyle şahım mazhar-ı illa’ya gel”

***

“Söyleyen Salih’dir amma söyleten Sami durur

Bulmak istersen birader böyle bir sultan ara”

***

“Ey gönül sabret bu dehrin gamı gavgası geçer

Bir gün âsûde olur, bu demi dâvâsı geçer.”

***

“Mürdeler ihya eden âlemde bir İsa mıdır?

Devreder âlemde çok nutk-u mesihası geçer”

***

“Pir-i Sami açmaz ise ger basiret aynımız

Salih’in beyhude sözler ile enfası geçer”

***

“Ekseri nakşında kaldı görmedi Nakkâş’ını

Ehl-i irfânın bilinmez oldu kadri kıymeti”

***

“Sen sana gel ey gönül kılma hased kibr ü riya

Bu sıfatlarla tahalluk eden oldu eşkıya”

***

“Bu cihan halkını gördüm cümlesi hizmettedir

Her birini gezdiribdir âb u dâne çâre ne

Gir muhabbet âlemine giy melâmet hırkasın

Halkı koy desin sana olmuş dîvâne çâre ne

Sâlih’em senden muradım "fakrî fahrî"dir benim

Yok huzur ile yüzüm varam dîvâna çâre ne”

***

“Tez yol alan sohbet-durur derdlilere devlet-durur

Ariflere hikmet-durur açar gül-i gülzârını”

***

“Âdem’in ilmin dilersen mekteb-i irfana gel

Hızr ile hem-dem olagör Hazret-i Mûsâ gibi”

***

“Hûda’nın cümle esmâ’ı sıfatı

Muhammed’den kamu tibyân değil mi

Huda mahfuz edip âşıklarını

Bular “Lâ havf” ile şâdân değil mi”

***

“Dürer-bâr-ı Muhammed Mustafâ’dan

Haber veren bunu Kur’ân değil mi

Sıfât-ı Çâr-yârla bürünenler

Bularla muttasıl el-ân değil mi

Hilâfet tahtına sultan olanlar

Ebû Bekr ü Ömer Osman değil mi

Birisi mazhar-ı Haydar-sıfât hem

Aliyyü’l-Murtazâ arslan değil mi

Olanlar devlet-i dünyâya mağrur

Buların kısmeti noksan değil mi

Haberdâr olmayan kendi özünden

Kamu bildikleri yalan değil mi

Benim nem var bu âlem içre bilmem

Hemân bir kuru ad ve san değil mi”

***

“Ömür bir cevherdir kadri bilinmez

Sakın gafletle geçirme zamanı

Huda hâzır diye ikrar edersin

Kimin yanında söylersin yalanı

Ya dersin bir-durur Hallâk-ı âlem

Beğenmezsin filan oğlu filânı

Eğer derdin olaydı ey birader

Bulurdun sen de bir Hızr-ı zamanı

Senin sayende Sâlihdir bu Salih

Ki senden gayrı yoktur mihribanı”

***

“Gel ey derd ehli maşukun sakın kaçma cefâsından

Bu bir gülzâr-ı fânîdir ne tutmuşsun yakasından

Ne için âleme geldin ne için nefse kul oldun

Ne öğrendin neler bildin ne kesb ettin sivâsından

Bu derdin çâresine bak derûnun aşk oduna yak

Seni eylemesin ihrâk soyun gaflet libasından

Bilinmez âlemin fendi bozulmuştur cihan şimdi

Velîler gözlerin yumdu bu asrın dil-rübâsından

Eğer himmet erişmezse pîrimiz Şeyh-i Sami’den

Halâs olmaz gönül şehri cehalet kir ü pasından”

***

“Bu mahlûkun kamu aslı muhabbetten yaratıldı

Muhabbet olmasa bil kim büyütmez yavrusun hayvan

Ki bildin Fâil-i Mutlak kamusu hikmet-i Hallâk

Kamuya yek nazarla bak deme bu yahşi bu yaman

Latîf-i âlemin ara duracak yer mi gör bura

Kılagör derdine çâre misafirsin geçer kervan

 

Seni sen kurtaramazsın ara bul kâmil insanı

Gider bu “Ahsen-i Takvîm” olursun sonra çok pişman

Menem Salih yüzü kara düşürme çarh-ı devvâra

Bağışla ism-i Settâr’a ki Sensin sâhib-i gufran”

***

“Ey gönül sabr et bu dehrin gamı gavgâsı geçer

Bir gün âsûde olur bu dem’i davası geçer

Bir kişi ister ise olsun cihan mülküne şâh

Sarınır bir kefene devlet-i Dârâ’sı geçer

Söylenir dillerde bir Mecnûn u Leylâ her zaman

Günde yüz bin nice Mecnûn ile Leylâ’sı geçer”

***

“Bilindi ‘küntü kenz’ sırrı açıldı perde-i zulmet

Görürem bu cihan halkı kimi Mecnun kimi Leylâ

Elinde var iken fırsat geçirme idegör gayret

Tutagör bir yed-i kudret olunsun menzilin bâlâ”

***

“Gam günümdür gel yetiş sultanım Allah aşkına

Küsdün ise tez barış hûbânım Allah aşkına

Derd ile Eyyûb’u geçtim hasret-i Yakûb’u da

Kande göster Yûsuf-ı Kenan’ım Allah aşkına

Gezdi Salih senden özge bulmadı hâzık-tabib

Pîr-i Sâmî ol benim Lokmânım Allah aşkına”

***

Salih Baba divanı görüldüğü üzere sehli mümteni tarzında söylenmiş manzumelerden mürekkebdir. En ince en derin mevzuları, duygu ve düşünceleri gayet kolay ve ahenkli tarzda söyleyiveriyor. Böylelikle Türkçemizdeki coşkun şiir nehri çağlayarak 20. asra intikal ediyor. Mânâ zevki olanlar için çok hoş hisler, duygular uyandırıyor. Salih baba Divanı’nın kıymetine layık bir nüshasının Fehmi Kuyumcu neşri esas alınarak DİB, Kültür Bak. TDK gibi bir resmi kurumca yayınlanması şayanı arzu ve tavsiyedir.

Salih Baba’dan sonra da aynı nehir akmaya devam ediyor. 1956’da göçen Alvarlı Efe Hazretleri ile 1993’de irtihal eden Konyalı Veysel Öksüz ve bir çok emsalleri Tuna ve Nil nehirleri gibi etrafını yeşertmeye devam ediyor. Salih Baba’nın 1910 yılından evvel dâr-ı bekaya intikal ettiği anlaşılıyor. Kabri 1939 depreminde kaybolmuştur. Ancak şimdi Terzibaba Kabristanı yolu üzerindeki Pir-i Sami Hz. türbe-i şerifi ve camisi haziresinde Salih Baba’ya da bir makam yapılmıştır. Hatta camiye bitişik Muhabbethane de Salih Baba beyitleriyle süslenmiştir. Ve ziyaretçilere çay ikram edilmektedir. Seçtiğimiz beyitlerin aşk ve muhabbet uyandırması temennisi ile adı geçenlere rahmet ve mağfiret niyaz ederiz.


Lügatçe:

Âb u dâne – Su ve ekmek

Ahsen-i Takvîm – En güzel sûret

Ayn - Göz

Bâlâ – Yüce, yüksek

Bular - Bunlar

Çarh-i devvâr – Dönen dolap, dünya

Çâr-yâr – Dört Halife

Dârâ – Zengin eski hükümdar

Dil-rübâ – Gönül çelen, baştan çıkaran

Dürer-bâr – İnci gibi

Enfas - Nefesler

Fâil-i mutlak – Her şeyin yaratıcısı Allah

Fakrî Fahrî – Allah’tan gayrısına muhtaç olmamakla fakirliği ile iftihar eden.

Fend – Tuzak, hile

Gufran – Affetme

Halâs - Kurtuluş

Hallâk-ı âlem – Alemlerin yaratıcısı

Haydar-sıfât – Arslan sıfat

Hâzık-Tabib – Mütehassıs hekim

Hazire – Cami/türbe’nin bahçesi

Hikmet-i Hallâk – Allah’ın hikmetleri

Hüsn-ü Hat – Güzel yazı

İhrâk - Yakıcı

İskat – Çıkarma, düşürme, susturma

Kesb - Kazanma

Küntü Kenz – Gizli hazine, Allah

Lâ Havf – Korkma, korku yok

Latîf – Hoş, güzel, ahiret

Mahfuz – Korunmuş, muhafaza edilmiş

Mazhar-ı İlla – İllallah’ı anlamış

Melâmet – Kınanmaya aldırmamak

Mesiha – İsa (a.s.)

Meva - Cennet

Mihriban - Sevgili

Murtazâ – Allah rızası kazanmış

Muttasıl El-Ân – Halen devam eden

Mürde - Ölü

Nadan – Kendini, haddini bilmez

Sivâ – Mâsiva, Allah’ı unutturan şeyler

Tahalluk - Ahlaklanmak

Tibyân - Açıklayan

Yed-i kudret – Kudret eli, Allah’ın eli

Salih Baba ile ilgili başka bir yazı için: https://l24.im/2EGy

YORUM EKLE
YORUMLAR
Mehmet Bektaş
Mehmet Bektaş - 2 ay Önce

ALLAH C.C. RAZI OLSUN. GÜZEL BİR HATIRLATMA İDİ İSTİFADE ETTİK. YÜREĞİNİZE SAĞLIK. SELAMLAR...