Başlıktaki mısra Salih Baba’nın olup kıtanın tamamı şöyledir:
"Acaib sun-ı hikmettir güzel Bak
Akıl ermez ne sanattır güzel bak
Bu kesret ayn-ı vahdettir güzel bak
Edersen lâ’yı sen aradan iskât"
Salih Baba H.1263, M.1846 da doğduğunu kendi ifade ediyor. “Bin iki yüz altmış üçde mevadan / Bir beşer suretli hâna gelmişem.” Çilingirlik, tüfek tamirciliği gibi işlerle meşgulken Pir-i Sami Hazretlerinin Kırtıloğlu dergâhı ile irtibat kurmuş. Pir’i Sami müderris iken mürşidi kâmil olmuş. Dergâhında Mesnevi-i Şerif’te okunan bir zat imiş. Salih Baba mahviyet sahibi olduğundan dergâhta ahşap direğin arkasında oturur, adeta gizlenirmiş.
Bir gün sohbet esnasında, “Efendim diğer yollarda güzel gazeller nutk-u şerifler okuyanlar, söyleyenler var. Bizde de olsa güzel olmaz mı?” diyenler olmuş. Bunun üzerine Pir-i Sami Hz.: “Gardaş, o bir himmet işidir, onu bizim Salih de söyler.” deyip Salih Baba’ya hitaben “Söyle Salih.” buyurmuş. Ve hüsn-ü hat sahibi bir zata da Salih’in söylediklerini yaz demiş. Bu hâl Pir-i Sami Hz. “Yeter Salih” deyinceye kadar devam etmiş. Ve bugün elimizde olan arifane ve aşıkane divan vücuda gelmiş. Yunus Emre, Fuzuli, Eşrefoğlu, Süleyman Çelebi lisanı ve üslubuyla söylenmiş. Bu divandan bazı beyitler seçtik. Ehl-i zevk ve irfanın istifadesine takdim ediyoruz.
“Meclis-i nâdânı terk et sohbet-i dânâ’ya gel
Lâ’yı iskat eyle şahım mazhar-ı illa’ya gel”
***
“Söyleyen Salih’dir amma söyleten Sami durur
Bulmak istersen birader böyle bir sultan ara”
***
“Ey gönül sabret bu dehrin gamı gavgası geçer
Bir gün âsûde olur, bu demi dâvâsı geçer.”
***
“Mürdeler ihya eden âlemde bir İsa mıdır?
Devreder âlemde çok nutk-u mesihası geçer”
***
“Pir-i Sami açmaz ise ger basiret aynımız
Salih’in beyhude sözler ile enfası geçer”
***
“Ekseri nakşında kaldı görmedi Nakkâş’ını
Ehl-i irfânın bilinmez oldu kadri kıymeti”
***
“Sen sana gel ey gönül kılma hased kibr ü riya
Bu sıfatlarla tahalluk eden oldu eşkıya”
***
“Bu cihan halkını gördüm cümlesi hizmettedir
Her birini gezdiribdir âb u dâne çâre ne
Gir muhabbet âlemine giy melâmet hırkasın
Halkı koy desin sana olmuş dîvâne çâre ne
Sâlih’em senden muradım "fakrî fahrî"dir benim
Yok huzur ile yüzüm varam dîvâna çâre ne”
***
“Tez yol alan sohbet-durur derdlilere devlet-durur
Ariflere hikmet-durur açar gül-i gülzârını”
***
“Âdem’in ilmin dilersen mekteb-i irfana gel
Hızr ile hem-dem olagör Hazret-i Mûsâ gibi”
***
“Hûda’nın cümle esmâ’ı sıfatı
Muhammed’den kamu tibyân değil mi
Huda mahfuz edip âşıklarını
Bular “Lâ havf” ile şâdân değil mi”
***
“Dürer-bâr-ı Muhammed Mustafâ’dan
Haber veren bunu Kur’ân değil mi
Sıfât-ı Çâr-yârla bürünenler
Bularla muttasıl el-ân değil mi
Hilâfet tahtına sultan olanlar
Ebû Bekr ü Ömer Osman değil mi
Birisi mazhar-ı Haydar-sıfât hem
Aliyyü’l-Murtazâ arslan değil mi
Olanlar devlet-i dünyâya mağrur
Buların kısmeti noksan değil mi
Haberdâr olmayan kendi özünden
Kamu bildikleri yalan değil mi
Benim nem var bu âlem içre bilmem
Hemân bir kuru ad ve san değil mi”
***
“Ömür bir cevherdir kadri bilinmez
Sakın gafletle geçirme zamanı
Huda hâzır diye ikrar edersin
Kimin yanında söylersin yalanı
Ya dersin bir-durur Hallâk-ı âlem
Beğenmezsin filan oğlu filânı
Eğer derdin olaydı ey birader
Bulurdun sen de bir Hızr-ı zamanı
Senin sayende Sâlihdir bu Salih
Ki senden gayrı yoktur mihribanı”
***
“Gel ey derd ehli maşukun sakın kaçma cefâsından
Bu bir gülzâr-ı fânîdir ne tutmuşsun yakasından
Ne için âleme geldin ne için nefse kul oldun
Ne öğrendin neler bildin ne kesb ettin sivâsından
Bu derdin çâresine bak derûnun aşk oduna yak
Seni eylemesin ihrâk soyun gaflet libasından
Bilinmez âlemin fendi bozulmuştur cihan şimdi
Velîler gözlerin yumdu bu asrın dil-rübâsından
Eğer himmet erişmezse pîrimiz Şeyh-i Sami’den
Halâs olmaz gönül şehri cehalet kir ü pasından”
***
“Bu mahlûkun kamu aslı muhabbetten yaratıldı
Muhabbet olmasa bil kim büyütmez yavrusun hayvan
Ki bildin Fâil-i Mutlak kamusu hikmet-i Hallâk
Kamuya yek nazarla bak deme bu yahşi bu yaman
Latîf-i âlemin ara duracak yer mi gör bura
Kılagör derdine çâre misafirsin geçer kervan
Seni sen kurtaramazsın ara bul kâmil insanı
Gider bu “Ahsen-i Takvîm” olursun sonra çok pişman
Menem Salih yüzü kara düşürme çarh-ı devvâra
Bağışla ism-i Settâr’a ki Sensin sâhib-i gufran”
***
“Ey gönül sabr et bu dehrin gamı gavgâsı geçer
Bir gün âsûde olur bu dem’i davası geçer
Bir kişi ister ise olsun cihan mülküne şâh
Sarınır bir kefene devlet-i Dârâ’sı geçer
Söylenir dillerde bir Mecnûn u Leylâ her zaman
Günde yüz bin nice Mecnûn ile Leylâ’sı geçer”
***
“Bilindi ‘küntü kenz’ sırrı açıldı perde-i zulmet
Görürem bu cihan halkı kimi Mecnun kimi Leylâ
Elinde var iken fırsat geçirme idegör gayret
Tutagör bir yed-i kudret olunsun menzilin bâlâ”
***
“Gam günümdür gel yetiş sultanım Allah aşkına
Küsdün ise tez barış hûbânım Allah aşkına
Derd ile Eyyûb’u geçtim hasret-i Yakûb’u da
Kande göster Yûsuf-ı Kenan’ım Allah aşkına
Gezdi Salih senden özge bulmadı hâzık-tabib
Pîr-i Sâmî ol benim Lokmânım Allah aşkına”
***
Salih Baba divanı görüldüğü üzere sehli mümteni tarzında söylenmiş manzumelerden mürekkebdir. En ince en derin mevzuları, duygu ve düşünceleri gayet kolay ve ahenkli tarzda söyleyiveriyor. Böylelikle Türkçemizdeki coşkun şiir nehri çağlayarak 20. asra intikal ediyor. Mânâ zevki olanlar için çok hoş hisler, duygular uyandırıyor. Salih baba Divanı’nın kıymetine layık bir nüshasının Fehmi Kuyumcu neşri esas alınarak DİB, Kültür Bak. TDK gibi bir resmi kurumca yayınlanması şayanı arzu ve tavsiyedir.
Salih Baba’dan sonra da aynı nehir akmaya devam ediyor. 1956’da göçen Alvarlı Efe Hazretleri ile 1993’de irtihal eden Konyalı Veysel Öksüz ve bir çok emsalleri Tuna ve Nil nehirleri gibi etrafını yeşertmeye devam ediyor. Salih Baba’nın 1910 yılından evvel dâr-ı bekaya intikal ettiği anlaşılıyor. Kabri 1939 depreminde kaybolmuştur. Ancak şimdi Terzibaba Kabristanı yolu üzerindeki Pir-i Sami Hz. türbe-i şerifi ve camisi haziresinde Salih Baba’ya da bir makam yapılmıştır. Hatta camiye bitişik Muhabbethane de Salih Baba beyitleriyle süslenmiştir. Ve ziyaretçilere çay ikram edilmektedir. Seçtiğimiz beyitlerin aşk ve muhabbet uyandırması temennisi ile adı geçenlere rahmet ve mağfiret niyaz ederiz.
Lügatçe:
Âb u dâne – Su ve ekmek
Ahsen-i Takvîm – En güzel sûret
Ayn - Göz
Bâlâ – Yüce, yüksek
Bular - Bunlar
Çarh-i devvâr – Dönen dolap, dünya
Çâr-yâr – Dört Halife
Dârâ – Zengin eski hükümdar
Dil-rübâ – Gönül çelen, baştan çıkaran
Dürer-bâr – İnci gibi
Enfas - Nefesler
Fâil-i mutlak – Her şeyin yaratıcısı Allah
Fakrî Fahrî – Allah’tan gayrısına muhtaç olmamakla fakirliği ile iftihar eden.
Fend – Tuzak, hile
Gufran – Affetme
Halâs - Kurtuluş
Hallâk-ı âlem – Alemlerin yaratıcısı
Haydar-sıfât – Arslan sıfat
Hâzık-Tabib – Mütehassıs hekim
Hazire – Cami/türbe’nin bahçesi
Hikmet-i Hallâk – Allah’ın hikmetleri
Hüsn-ü Hat – Güzel yazı
İhrâk - Yakıcı
İskat – Çıkarma, düşürme, susturma
Kesb - Kazanma
Küntü Kenz – Gizli hazine, Allah
Lâ Havf – Korkma, korku yok
Latîf – Hoş, güzel, ahiret
Mahfuz – Korunmuş, muhafaza edilmiş
Mazhar-ı İlla – İllallah’ı anlamış
Melâmet – Kınanmaya aldırmamak
Mesiha – İsa (a.s.)
Meva - Cennet
Mihriban - Sevgili
Murtazâ – Allah rızası kazanmış
Muttasıl El-Ân – Halen devam eden
Mürde - Ölü
Nadan – Kendini, haddini bilmez
Sivâ – Mâsiva, Allah’ı unutturan şeyler
Tahalluk - Ahlaklanmak
Tibyân - Açıklayan
Yed-i kudret – Kudret eli, Allah’ın eli
Salih Baba ile ilgili başka bir yazı için: https://l24.im/2EGy
ALLAH C.C. RAZI OLSUN. GÜZEL BİR HATIRLATMA İDİ İSTİFADE ETTİK. YÜREĞİNİZE SAĞLIK. SELAMLAR...