Resul-i Ekrem ve Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz'den şöyle rivayet olunmuştur:
اَصْدَقُ الرُّؤْيَا بِالْاَسْحَارِ (حم. ت. ج)
“Uyku hâlinde görülen rüyaların en gerçeği, seher vakitlerinde görülenidir.”
İzah:
Malum olduğu üzere rüya, uyku esnasında görülen şeydir ki buna lisanımızda “düş” denilir. Rüya, ruhun uyku hâlinde iltihak[1] ettiği gayb âleminden bazı hakikatlere ıttılaı[2] suretiyle meydana gelir.
Maamafih rüyalar esasen iki kısma ayrılır: Biri sadık rüyalardır ki ruhun melekût âlemine ittisali[3] suretiyle meydana gelen bazı hakikatlerdir.
Diğeri de kâzip rüyalardır ki uyanıklık esnasındaki kuruntulardan ve mizacın bozukluğundan ve bazı şeytanî ilkaattan[4] neşet eden asılsız rüyalardır.
Rüyaların en sadıkı ise seher vaktinde görülenidir. Çünkü seher vakitleri en latif, en nuranî bir zamandır. Seher vaktinde sabah namazı için bir kısım melekler yeryüzüne nüzule başlar, gecenin zulmeti zail olup gündüzün nuraniyeti yüz göstermeye başlamış bulunur.
Evet, seher vakitlerinde rahmet-i İlâhiye intişara başlar, vücut uykusunu alarak rahat etmiş olur. Kalb de birtakım hadiselerden, düşüncelerden azade bir hâlde bulunur.
İşte bu gibi sebeplerden dolayıdır ki seher vaktinde rüyalar, geceleyin ve gündüzün görülen rüyalardan daha sadık, daha kuvvetlidir.
Sadık rüyalardan bir kısmı pek vazıh bulunur. Tevile, tabire muhtaç olmaz. Bir kısmı da temsilat kabilinden olup tevil ve tabire muhtaç bulunur. Hazreti Yusuf’un on bir yıldız ile güneş ve ay’ın kendisi için secde ettiklerini rüyasında görmüş olduğu gibi.
Birçok rüyanın bilahare görüldüğü gibi veya ona benzer bir surette zuhura gelmesi, ruhun varlığına ve başka bir âlemin mevcudiyetine pek açık bir delildir.
“Bu âlem şöyle bir rüyaymış yahut muvakkatmış,
Onu ukbada anlarsın ne müthiş bir hakikatmış.”
M. Akif Ersoy