Bu topraklarda, bütün önyargılardan uzak bazı birleştirici unsurlar vardır. Kim olursa olsun, söz düşünce dile, hayırla yâd edilen, adının geçtiği her yerde kalplere bir esenliğin konuk olduğu bu türden kişilerin sayısı belki çok fazla değildir ama böylelerinin bulunuyor olması bile bir toplum için şanstır.

Âşık Veysel, halk ozanı tanımını en çok hak eden son ozanlarımızdandır. Âşıklık geleneğiyle yetişen ve bu geleneğin kıstaslarını hakkıyla yerine getiren Âşık Veysel, evrensel bir sevgiyle bağlı olduğu dünyaya, yaşadığı topraklar gibi tertemiz bir sevgi armağan etmiştir. 21 Mart 1973’te aramızdan ayrılan Âşık Veysel’in nağmesinin ulaştığı her yerde sevgiden, hoşgörüden ve uzun ince yollardan dem vuranlar onu rahmetle anmaya devam ediyorlar.Aşık Veysel

Âşıklık geleneğiyle yetişti

Âşıklık geleneği, halk kültürünün en önemli unsurlarından biridir. Usta-çırak geleneğinin esas alındığı âşıklıkta bir ustanın elinde küçük yaşlarda yetişmeye başlayan yetenekli eller, yıllar süren çalışmaların ardından âşıklık yolunda ustalık payesine erişerek yeni yeteneklerin yetişmesini de sağlamaktadırlar.

Veysel, yedi yaşına kadar normal bir hayat sürerken, geçirdiği rahatsızlıktan sonra bir gözünü, daha sonra bir kaza ile de diğer gözünü kaybeder. Babası, oğlunun bu ızdırabını bir nebze dindirmek için ona bir bağlama alır ve köylerindeki âşıklar da ona saz çalmasını öğretir. Çocuk yaşta gözlerini kaybeden Veysel için sımsıkı tutunduğu bağlaması bir yâren olur. Bütün derdini, hasretini, sevdasını bağlamasının tellerine vura vura dillendirir. “Ben giderim sazım sen kal dünyada/ Gizli sırlarımı aşikâr etme” diyerek en büyük sırdaşının sazı olduğunu söyler.

Ömrü cefayla geçen ozan

Âşığın yüreğini sevinçlerden çok hüzünler ve acılar besler. Çektiği sıkıntılarla kalbini yoğuran Âşık, dertlerin arasında yaşamak için kendine yollar arar. Türküsünün nağmesini de buna ortak eder. Mektep görmeden, harflerin dünyasına giremeden birbirinden kusursuz şiirlere, türkülere imza atan âşıkların ustalığı da kalplerini besleyen bu acılarda saklı olsa gerek.

Âşık Veysel, ömrü boyunca köyü Sivrialan’dan pek çıkmamış, köyünde yoksullukla, çilelerle dolu bir ömür geçirmiştir. Onun türkülerine bakacak olursak, acılar büyük yer tutar. Fakat ozan bu büyük acılara rağmen hiç kimseye mihnet etmemiş, kimseye avuç açmamış, çileli yaşamını sürdürmüştür. “Ağlar Veysel çıkmaz sesi/ Gine coştu gam deryası/ Garip gönlümün yaylası/ Güzel hüsnün bağı benim” şiirinde dediği gibi derdini içinde büyütmeyi tercih etmiştir.

Aşık VeyselGeç de olsa hatırlanır

Âşık Veysel’in çile dolu hayatı sürüp giderken köyünden ilk kez çıkıp Âşıklar bayramına katılması, halk kültürü araştırmacısı şair Ahmet Kutsi Tecer’in onunla tanışması, ömrünün son yıllarında TBMM tarafından dilimize ve kültürümüze katkısından dolayı maaş bağlanması yine de sevindirici bir gelişmedir. Şiirlerindeki duru Türkçe, onun en dikkate değer özelliğidir. O, dilimizi bir kuyumcu titizliğiyle kullanır. Türkülerinde o kadar yalın ve bizden bir ezgi vardır ki aradan yıllar geçse de her dem bu tazelik kendini koruyacaktır. Çünkü o, çıkarsız ve bir yerlerden beklentisi olmadan yüreğinin sesine kulak vererek eserlerini ortaya koymuştur.

Renklerin dilinden, mevsimlerin ahenginden, hayatın güzelliğinden de bahseder Âşık Veysel. Onun gözleri görmese de o her şeyi gönül gözüyle görür, hisseder. Baharın gelişini anlattığı şiirlerinde belki on yaşına kadar gördüğü güzelliklerin hayali gizlidir ama onun asıl zenginliği gönlündedir.

Âşık Veysel, yaşadığı toprakları iyi tanıyan ve “kardeşlik” denen duygunun sonsuza kadar sürmesi için duygularını dile getiren bir halk ve Hak âşığıdır. O, bu topraklarda yaşayan herkesi ayırmadan, karşılıksız ve gönülden sevmiştir. “Bu nasıl kavgalar çirkin dövüşler/ Hepimiz bu yurdun evlatlarıyız/ Yolumuza engel olur bu işler/ Hepimiz bu yurdun evlatlarıyız” sözleri onun dünyaya bakışını en iyi ifade eden dizelerdir. İşte bu yüzdendir ki bu topraklarda yaşayan herkes Veysel’den kendine dair bir şeyler bulur, onun türkülerinden en azından bir tanesi birilerinin gönlünde yer edinir.

Veysel, hayattayken şiirlerini kitaplaştırma bahtiyarlığına ermiştir. Böylelikle de bizler onun eserlerinin tümüne ulaşmış olduk. Deyişler, Sazımdan Sesler, Dostlar Beni Hatırlasın onun şiirlerini bir araya getirdiği kitapları.

Bu topraklarda âşık çoktur. Gönlünün nağmesini sazının telleriyle buluşturanlar halk nazarında da kabul görmektedir. Önemli olan Âşık Veysel gibi sazıyla, sözüyle, gönlüyle halkın derdine tercüman olmasını bilmektir. Hem de ayırmadan.

 

Mustafa Uçurum hayırla yâd etti