İstanbul her sanatçı için asırlardır ilham kaynağı olmuştur. Ressamlar, bestekârlar, şairler ve yazarlar için bitmez tükenmez güzellikleri ile bu kutlu şehir güzelliğin, aşkın, sevdanın, vuslatın ve maneviyatın merkezi olarak sanatsal duyuşları beslemiş nice anıtsal eserler miras olarak kalmıştır. İstanbul’la ilgili pek çok şair naatlar, şiirler yazmışlardır. Romanlara, hikâyelere konu olmuş, her daim sanata duyarlı estetik yapısı ile sokakları, mahalleleri, semtleri anlatılmıştır.
“Üsküdar'ın güvercinleri, Bay Aleko'nun inceliği, Kumkapı'lı iki arkadaşın paylaştığı gök ve deniz yüreğinizi hafifletecek, Kuzguncuk'ta soluklanıp Rumelihisarı'nda tutkulu bir sarıkanat macerasına tanık olacaksınız. Şehir sizi renkleriyle, sesleriyle sarıp sarmalayacak. Bu İstanbullardan biri mutlaka sizin İstanbul'unuzdur. Kim bilir belki de sizson İstanbul'sunuzdur" diyerek girizgâh yapar Jale Sancak İstanbul Antolojisi için. Pek çok önemli öykü yazarının eserleri yer alır seçkide.
Bir başka İstanbul öyküleri seçkisi Hande Öğüt'ün hazırladığı Kadın Öykülerinde İstanbul 29 kadın öykücünün İstanbul öykülerinden oluşan bir antoloji. Her yaştan, her düşünceden, hatta her kentten yazarı, bir araya getirerek Türk edebiyatının çağdaş kadın öykücülerinin bir genealojisini oluşturmak arzusuyla, tek bir tema belirleyerek yola çıkmış Öğüt, kadın ve İstanbul, kadın bakış açısıyla İstanbul öykülerini derlemiştir.
İstanbul Hikâyeleri adıyla Kapı Yayınlarından Serdar Soydan’ın derlediği bir kitap ayrıca gözümüze çarpmakta.
“Öykü, hayatın dilimlenmiş kısımlarının kâğıda aktarılmasıdır. Özdür, özsuyudur; özgür ve özgündür öykü… İstanbul’a bakmak da bu minval üzere özgün ve özge olmalıdır.
Yola çıktığımda karanlıklar ve belirsizliklerle karşılaşmıştım ilkin. İstanbul Öyküleri’nin yağmur fırtınası şeklinde üzerime yöneldiğini gördüm. Kırk altı yazar, kırkı altı öykü; kırk altı bakış açısı ve kırk altı İstanbul güzellemesini gözlerinize seriyorum” diyor ‘İstanbul Öyküleri’ seçkisini hazırlayan, derleyen Nuhan Nebi Çam.
Kırk altı yazar kendi dünyalarına yansıyan İstanbul’un öyküsünü hayata, insanlara, acılara, aşklara, zamanın girift anlarına nasıl değdiğini ustaca anlatıyorlar öykülerle. Her bir öykü sizi başka başka dünyalara taşırken İstanbul’un büyülü zamanlarında, eşsiz mekânlarında buluyorsunuz kendinizi.
“Öyküleri belirleme kriterlerimin merkezinde gözümün nuru bu kent vardı. İstanbul tek ölçü ve tek teraziydi benim için. Sağında-solunda, içinde ve dışında, arka fonda, ufukta silüet biçiminde bir İstanbul’un duruyor olması öyküleri tespit etmemde benim için birer kandil vazifesi gördü” diyor yazar seçkiyi oluştururken ki kriterlerini anlatırken. Usta yazarların ve ustalık yolunda ilerleyen kuşakların bir manifestosu olarak tanımlıyor aynı zamanda öyküleri Nuhan Nebi Çam.
Öykü seçkisine baktığımızda gerçekten İstanbul’a vefa olarak yazılmış ender bir eser olarak büyük bir boşluğu doldurduğunu görmekteyiz. İstanbul Öyküleri adıyla fazla bir kaynağa rastlamadığımızı ifade etmeliyim. Bilge Kültür Sanat’tan neşredilen seçki kendi döneminde usta yazarların, kendi zamanlarına iz bırakmış öncü yazarların eşsiz anlatısı ile yazılmış öykülerin derlenmesiyle oluşmuş. Selim İleri’den, Nazlı Eray’a, Müştehir Karakaya’dan Cemal Şakar’a, İbrahim Eyibilir’den Mustafa Uçuruma kuşak kuşak yazarları bir araya getiriyor aynı zamanda mezkûr seçki.
Her bir yazarın yazdığı öyküye ayrı ayrı değinmem oldukça zor. Ama bazı yazarlardan örnek cümleler alıntılayarak, diğer değerli yazarlarımızın da isim ve öykülerini belirterek tanıtım yazımızı nihayete erdiriyorum…
Selim İleri, ‘Kirazlar Olduğu Vakit’: “…Göçmeniz. Bizim oralar hep karanfil, bostan. İstanbul’a geldik; karanfil evimin penceresinde kaldı. Bir daha görmem yerimi yurdumu.” Derken uzaktaki ışıklara, donanma gecesine dalıyor: “Burası neresi gençler…”
Sevinç Çokum, ‘Al Çiçeğim Moru’: “İstanbul’un yavaş yavaş bana sırtını dönmesi böyle oldu… Unuttum mu? Biraz.”
Nazlı Eray, ‘Mösyö Hristo’: “Şişhane’deki Saadet Apartmanı’nın kapıcısı Mösyü Hristo bir !yaz günü kuş olup Kuledibi’ne uçtu.”
Müştehir Karakaya, ‘Açlık’: “Ezan bitmedi, içimde akıp gitti dakikalarca, ama ruhumu teskin etmedi, ayıltmadı beni, eritmedi içimin buzullarını bir süre; sonra beni çağırdı, sanki gel dedi, kaybol dedi, yıkıl dedi, eri dedi… Ne dediyse dedi, işte öyle dedi.”
Necati Mert, ‘Akşamleyin Kılpayı’: “Bunca insan İstanbul’da iş tutmuş, İstanbul’a yerleşmiş, İstanbul’da yaşamakta hatta ama evlarde, vagonlarda, meyhanelerde ufalana ufalana, İstanbullulaşamadan yani. Bir kente doldurmak, o kentli olmaya yetmiyor!”
Mustafa Kutlu, “Limandaki Yoğun Sis’: “Asım Bey Boğaz’ın akıp giden yeşilliğine, hafif esintide ürperişlerle yer yer titreşen firuze çalkantısına dalıyor.”
Funda Özsoy E., ‘Selamsız’: “Emin Bey, Kandilli’ye sırtını dayamış Sevda Tepesi’ni bir sevdalılar tepesine dönüştüren, ancak ölümlerde kavuşulan o büyük aşkın hikâyesini biliyor dur?
Ethem Baran, ‘Kendine Dönen Yüz’: “Yeni cami kurşuni zamanın içine gömülmüş, güvercin gölgelerinin altında serinliyor martılar, bazen kahkahaya, bazen ağlamaya benzeyen çığlıklarını, görünmeyen dalgaların sırtında yaylanıp duran kayıklarda satılan balık ekmekleri iştahla ısıran kalabalıkların üzerine döküyordu…”
Necip Tosun, “Aynalar ve Sırlar”: “Yakıcı güneşin kavurduğu alanlarda bekleşenler, balık yiyenler; solgun yüzleri, kızarmış gözleri, yorgun ayaklarıyla sanki burada yürümez, sürünürlerdi. Çoluk çocuk, yolcu, memur, seyyar satıcı birbirine karışır, şehre buradan değerlerdi. Şehrin yaralanmış yanıydı burası.”
Alim Kahraman, ‘Beklenmeyen Bir Mektup’: “Kader bizi o büyük şehirdeki fakültenin koridorlarında, aynı bölümü okumak üzere gelmiş iki öğrenci olarak karşılaştırdığında iki çekingen ve utangaç gençtik.”
Cemal Şakar, ‘Fısıltı’: “Bir kadın. Galata Köprüsü üzerinde durmuş bir kadın, acı çekiyor. Eskiden olsa sebepsizce derdim. Öyle değil ama. Sarı ışıklar altında, göğün karanlığına yaslanmış Süleymaniye dikkatini çekmiyor.”
Ali Haydar Haksal, ‘Denizin Saçını Tarayan Rüzgâr’: “İstanbul’un bir yanını görüş alanı içine alıp dalar giderdi. Bu tarafa oturunca diğer yanı görmek olanaksızdı. İstanbul’un iki yakasının arasından gitmek, hele vapurun içine tıkınmak…”
Sadık Yalsızuçanlar, ‘Düşkırığı’: “Bu şehrin üstünde altın talaşı gibi siyah kuma katılan taşralılar topraklanır. Doğulular kâğıttan yapılmış kuru, kirli eklerle onu korumaya çalışırlar.”
İffet Oral, ‘Kadıköy’: “Mısır püskülü saçları, beyaz lastikle tepesinden sımsıkı bağlanmış soluk benizli çelimsiz kız ancak dört beş yaşlarında gösteriyordu. İlk defa İstanbul’da ilk defa bindiği ada vapurunda bir eliyle annesinin bir eliyle babasının eline serçenin dala yapışan parmaklarıyla sarılmıştı.”
Selvigül K.Şahin, ‘Platonik Aşk’: “Kızkulesi’nde yaşadığım o büyük düş kırıklığını şimdi tekrar yaşıyordum. Vedat, beni sizlerle tanıştırırken sana da göz ucuyla baktım. Gözlerinden gelen o soğuk rüzgârlarla buz kesti yüreğim.”
Osman Koca: ‘Bir Hazin İstanbul Serencamı “Kenan Ç…”: “Ağlıyor İstanbul, ak köpükler boşalıyor bağrından.”
Güray Süngü: ‘İstanbul Hatırası’: “Duvarın üzerinde oturuyordu, arkasında deniz vardı, önünde tren yolu. Denize değil, tren yoluna bakıyordu. Bir manası olmayabilirdi.”
Murat Soyak, ‘İstanbul, İstanbul’: “İstanbul sis ve yağmur… Her sabah yağmur ile uyanıyor. Esmer günler. İnceden yağan yağmur altında Altûnizâde sokakları daha bir güzelleşiyor.”
İbrahim Eyibilir, ‘Teyzemin Radyosu’: “Eminönü’nden geçerken şaşkınlığın geçmişti. Hatta sen de uymuştun gelirken şaşkın şaşkın baktıklarına.”
İstanbul’u öykülerine taşıyan diğer yazarlar:
Ali Ayçil: ‘Sabaha Karşı İstanbul’, Metin Mengüşoğlu: ‘Beyaz Çikolata’, Sibel Eraslan: ‘Şarkılar Seni Söyle’, Mustafa Çiftçi: ‘Bozkırda Balık’, Yıldız Ramazanoğlu: ‘Gece Kuşu’, Aliye Akan: ‘Şehir Siste’, Semen Gezeroğlu: ‘İstanbul’da Yalnızca Bir Semt Adı’, Recep Seyhan: ‘Güneşin Doğduğu Yerde’, Mustafa Uçurum: ‘Vapur’, Gülhan Tuba Çelik: ‘Sabahı Beklerken’, Bahaeddin Özkişi: ‘Kırkıncı Yıl’, Ercan Ata: ‘Tut Ellerimden İstanbul’, Şerif Aydemir: ‘Yumuşak Ellerin Aklıma Düştü’, Metin Savaş: ‘Çocukların Soyadları Olmaz’, Ercan Köksal: ‘Kadıköy Vapuru’, Seyit Göktepe: ‘Beklemek’, Jaklin Çelik: ‘Kayıp liman’, Emine Batar: ‘Suç Ve’, Recep Şükrü Güngör: ‘Koku’, Şeref Yılmaz: ‘Konsolosun Köpeği’, Nazan Özen: ‘Sedir’, Serpil Tuncer: ‘Ekmek Teknesi’, Nuhan Nebi Çam: ‘İstanbul Islanırdı’.
Büyük bir özveri ve gayretle 46 yazarı bir araya getirerek önemli ve anlamlı bir seçkiye imza atan Nuhan Nebi Çam’ı tebrik ediyoruz. Ayrıca Bilge Kültür-Sanat yayınlarına da böylesine değerli bir seçkiyi yayın dünyasına kazandırdığı için kutluyoruz efendim…
İstanbul Öyküleri, has yazarların kaleminden has okurlarını bekliyor…