Sudeys ile Röportaj Girişimlerimiz Boşa Çıktı
Kâbe’nin 90’lı yıllardaki baş imamı Şeyh Sudeys, bu Ramazan da bir gün akşam namazının farzını kıldırıyorsa ertesi gün teravih namazının son 10 rekâtını kıldırıyor. Onun namaz kıldırırken sesini yer yer çok yükseltip yer yer çok alçaltması, okuduklarının anlamına göre hislerini sesine yansıtması onu dinleyenleri çok etkiliyor.
Başta Suudi Arabistanlılar olmak üzere birçok ülkenin hacısı, umrecisi ve tabi Türkler de Sudeys’in sesine ve okuyuşuna hayran kalıyor. 90lı yıllarda ziyaretlerini tamamlayıp ülkemize dönüş yapan hacıların âdeti haline gelmişti Sudeys’in kasetlerini getirmek.
Bu yıl umre ziyaretimizde Sudeys ile konuşmayı kafaya takmıştık ama en önemli problemimiz dil. Biz Arapça’yı pat çat biliyoruz “yallah ya haci, tefeddal ya ehi, kem is this?” gibi birkaç klasik cümlemiz var. Bunlarla da Sudeys’i konuşmaya ikna etmek imkânsız.
Ama şansımızı deneyelim dedik. Akşam namazından önce tavafa karıştık. Ezan okununca tavafın saflar haline getirilmesi gerektiğini bildiğimiz için imama en yakın yerde saf olacaktık. Namazdan sonra imamı askerler götürürken uzaktan da olsa imama soru soracak, bize bakmasını sağlayabilirsek ikinci bir soru daha soracaktık. İlk soruya kadar planladığımız her şeyi yapsak da imam soruyu ya hiç duymadı ya da böyle sorulara alışık olduğundan bizi takmadı. Askerler de hemen bizden tarafa set olmaya çalıştı ve röportaj girişimimiz boşa çıktı.
Kâbe’nin İkinci katı Medrese
Öğle ile ikindi arası bir vakit ikinci katta kaylule yapalım diye başımızı Kâbe’den tarafa uzatıp uzun oturuşa geçmiştik. İkinci katta muhtemelen bir Türk şirketinin yaptığı bitki motifli alçıları seyrederken hafif uykuya dalmayı planlıyorduk ki birden kulağımıza Kur’an okuyan çocukların sesleri geldi. Kim bilir belki sadece Arapça konuşuyorlardı ama biz Kur’an sanıyorduk ama sesleri hafif makamlı olduğu için kayluleye mola verip sesin geldiği yere doğru hareketlendik.
Onları bulmak zor olmadı. Bir grup çocuk Kur’an ezberliyordu, bir kısmı da hocalarıyla muhtemelen fıkıh dersi yapıyordu. Onları kıskanmamak ne mümkün.
Hidayet Şerbetini Kâbe’de Bulduk
Daha önce bir haberimizde (http://www.dunyabizim.com/news_detail.php?id=1411) hidayet şerbetinden bahsetmiştik. Hurma ve zemzemle yapılıyordu. Maalesef İstanbul’da hidayet şerbetçisini bulamadık hidayet şerbetini bir kez daha içemedik. Ama Kabe’ye gelince, taze zemzem taze hurmayı bulunca (tüm gerekli malzemeleri bulamasak da) hidayet şerbetini yapmaya karar verdik.
İftara az bir süre kala zemzem bardağımıza doldurduğumuz zemzem ve hurmayı misvakımızla hafif karıştırıp ezanı duyunca iftarımızı hazırladığımız şerbetle açtık. Rabbim tüm kardeşlerimize Kâbe’nin karşısında iftar etmeyi tekrar tekrar nasip etsin diye dua etmeyi de unutmadık…
Sami Yaylalı o tadı buldu…