Araştırmacı-yazar Ali Toker, 27 Kasım Salı akşamı Esenler Belediyesi konferans salonunda “Tasavvuf Kültürü ve Tarihi” isimli bir konferans verdi. Tasavvufu dışarıdan ve akademik biri olarak değil, içerden birinin diliyle dinlemek için bu konferansa iştirâk ettim.

Tasavvuf tarihinin Hz. Muhammed Mustafa ile başladığını söyleyen Ali Toker, “Nasıl ki yeni doğan bir çocuğu yıllar sonra ismiyle anıyorsak, tasavvuf da buna benzer. İsminin o zamanlarda konulmamış olması sonradan çıktığına, bid’at olduğuna işaret etmez. Asr-ı Saadet’te de ashab-ı soffanın Efendimiz’den aldığı bazı Esmâ-i Hüsna’yı çekmeye devam ettiği kaynaklarda yazılıdır. Ashab-ı güzîn Efendilerimiz de esmâ ile sülûk ederlerdi. Fahr-i Âlem Efendimiz, Hz. Ali ve Hz. Hüzeyfe’ye bazı ledünnî emanetler vermiştir. Tarikat-ı âliyenin silsilesi Hz. Ali’ye, ondan da Hz. Peygamber’e çıkar” dedi.

Ökseye kuş konar, kuşu alırlar, eğitirler ve uçururlarAli Toker

Tasavvufun bir din değil, bir meşreb olduğuna vurgu yaptı daha sonra Ali Toker. Tarikatlerin de yine meşrebe göre olduğuna değindi sonra. Evvela meşrebi gereği dini tasavvufî olarak yaşamaktan lezzet alan bir kişi daha sonra tarikatler içinden kendi meşrebine uygun olanı seçermiş. Meşrebin ise bir ayrılık sebebi değil, bir zenginlik olduğunu söyleyen Ali Toker, “Tasavvufu şadırvana benzetirsek, meşrebleri farklı tarikatler de bu şadırvanın çeşmeleridir” dedi ve tasavvufun umuma tatbik edilemeyeceğini söyledi.

Gittiği konferanslarda şeyhi nasıl bulacaklarını sorduklarını aktaran Toker, şeyhin aranmakla bulunamayacağını söyledi. “Benim burada Ali Toker olarak bulunmam nasıl bir mukadderatsa, bir şeyh bulup intisab etmek de öyle bir mukadderat. Fakat gene de aramak, gözü açık olmak lazım. Şeyh sizi bulur. Ökseye kuş konar, kuşu alırlar, eğitirler ve uçururlar. Fakat şimdilerde kafes var, kuş yok, kuşbâz yok. Fakat yol bir şekilde devam eder. Kuşadalı İbrahim-i Halvetî Hazretleri dervişlerini mektubla sülûk ettirmişler. Cumhuriyet döneminde de sohbetle sülûk ettirilmiş dervişler.

Herkes kendi şeyhini kutub bilmeli, hangi kafesin kuşu ise o kafese bağlı kalmalı. Sağa sola çok gidilmez, hoş görülmemiş. Kulak çocuğu bir ağızdan olmalı. Çok yere gitmek çok kocalı olmaya benzetilir arifler tarafından. Eğer kişi bir yola girdiyse o yolda sabitkadem olmalı.” dedi.

Veliliğin evvelâ zahidlikten geçtiği meseli

Ali Toker ayrıca, dervişlerin evliya menkıbelerini okumaları gerektiğini, oradan kendine örnekler çıkararak onları güzel örnek edindiğinde seyrinin hızlanacağını, dervişliğin yirmi dört saat yaşanması gereken bir hal olduğunu ve dinin edeb, edebin de itaat olduğunu sözlerine ekledi.

Ali TokerVeliliğin evvelâ zahidlikten geçtiğine değindi Ali Toker. Nefse muhalefetin zor olduğunu, diğer dünya işlerinde nefsin hazzı olduğundan bunların daha rağbet görür olduğunu, bu yüzden stadların dolu camilerin hemen hemen boş olduğunu, kahvehanelerin dolu, sohbet ortamlarının tenha olduğunu söyledi. Abdestli yatmanın nefse ağır geldiğini ve fakat insanın da o gecenin son gecesi olabileceğini düşünmesi gerektiğini belirtti.

İnsanların televizyon ekranlarında vahdet-i vücuddan dem vurduklarını, fakat onun ancak veliler tarafından gerçek tarifinin yapılabileceğini, televizyonda anlatılanların kişilerin indî mütalaaları olduğunu ve vahdet-i vücûdun dile gelmeyeceğini söyledi.

Aşkdan da bahis açan Ali Toker, insanın Allah’a aracısız şekilde âşık olmasının mümkün olmadığını, mutlaka insan üzerinden bunu tecrübe etmesinin mümkün olduğunu söyledi. İlahi aşkın beşeri aşkda mümdemiç olduğunu ve Allah’ın insana yine insanla tecelli ettiğini hatırlatarak aşkda da aynı durumun söz konusu olduğunu söyledi.

Son olarak arif-i billâh olan zatların başına gelen belanın nerden ne sebeble geldiğini bildiğini söyleyen Ali Toker, en büyük belânın nereden geldiği ve sebebi bilinmeyen belâlar olduğunu söyledi.

Programdan çıkışında Ahmed Amiş Efendi ve Şeyh-i Ekber İbn Arabî’nin Tavsiyeleri isimli kitaplar ücretsiz olarak dağıtıldı. Ali Toker de kendi kitaplarını imzaladı.

 

Ahmed Sadreddin haber verdi