Seksenli yılları düşünüp de “Vay be!” dediğim çok olmuştur. Okuyan, düşünen, eylem yapan, derdi tasası olan, kavgaya karışan ağabeylerimiz varmış. Metin Yüksel, Fatih Camiinin avlusunda şehit düşmüş; Bilal, Afganistan dağlarında… Afganistan cihadından gelen sıcak haberler Mavera dergisinde çıkarmış. Cahit Zarifoğlu, Afganistan Çağıltısı şiirini yazarmış. Kalpler kah Kudüs`te, kah Çeçenistan`da, kah Bağdat`ta, kah Doğu Türkistan`da olurmuş. Yardımlar gidermiş, şiirler yazılırmış, marşlar okunur, ezgiler bestelenirmiş.
Her dem yeniden…
Ömer Karaoğlu, o yılların heyecanını iki binli yılların ilk on senesine kadar taşıyabilen ender şahsiyetlerden. Sözleriyle, ezgileriyle, duruşuyla, eylemleriyle bize hakikati hatırlatan güzel insanlardan… Birlikte yola çıktığı birçok insan, popüler kültüre meyletmiş olmasına rağmen; O, hep yüreğinin sesini dinledi. Müziğin bir eğlence aracı olarak görülmesine isyan etti. Kanayan yerlerimizden, yürek coğrafyamızdan, bombalardan ve yanlış giden şeylerden bahsetti yıllar yılı. Bu tavrını eleştirenlere aldırmadı. Değişenlere inat “her dem yeniden” dedi, sızlayan yanlarımıza dikkat çekti. Bitip tükenmeye yüz tutan değerlerden bahsedip durdu: Dava, kurban, cihat, zafer, şehit, şahadet…
Kalp yakan, yürek sarsan şarkılar…
Şubat soğuğunun en sert estiği zamanlarda dinlemeye başlamıştım Ömer Karaoğlu`nu. Bir taraftan irtica yaygaraları kopuyor, diğer taraftan potansiyel tehlikelerden bahsediliyordu. 14–15 yaşındayken savrulmaların, vazgeçmelerin orta yerinde buluvermiştik kendimizi. İnsanın yüreğini yakan, kalbini acıtan, burnunun kemiklerini sızlatan, geceler ve gündüzler boyu dinlemekten vazgeçemediği şarkılar vardır ya hani. Kurtuluşun Ölümü, böyle bir şarkıdır işte.
“Sehpalarında sarıkla sallandığımız
Sabahlara sorun bizi
Suçumuz adımızda saklıdır
Düşmana ölüm yağdırdığımız Hamidiye
Yürür üstümüze...
Şaşkınız, öfkeliyiz
Söylenmez biz hangi suçtan ölmeliyiz”
Bir şaşkınlıktır yaşanılan, bir öfke halidir. “Ölüme değil ölümden değil gardaş/ Biz dili bağlı gitmeye yanarız.” Ah Ömer abi! Bütün mesele bu değil mi? Ölümden korkmayan bizler, haksızlıklar karşısında sus pus olmaktan korkarız. Bütün bu olup bitenlere sessiz kalmaktan, çocuk ölümlerini sineye çekmekten, asılan insanları görmezden gelmekten… Susmak dilsiz şeytanlıktır evet! “Bir gün konuşur devleşen bedenimiz/ Sevdamızla mayaladığımız bu toprak/ Ahdimize nankörlük etmez”. Ve sabır gülleri filizlenir, dağlar gürler, yıkılır zalimin üstüne.
Kan kurumadı coğrafyamızda
Şehit ola ola adaleti götürdüğümüz onca beldeden şehit vere vere çekilmiştik seneler sonra: Balkanlar, Filistin, Irak, Yemen… Çekilmesine çekilmiştik, ama kan kurumamıştı coğrafyamızda. 90`lı yılların başında vahşetin adı Bosna`ydı, Srebrenitsa`ydı. Ana kucağı görmeden kan gören bebeler, cansız düşen minik eller, uzak diyarlardan elini uzatan garipler ve hiçbir şey yapamadan beklemenin acziyeti… Seneler sonra ‘Bosna`ya Ağıt’ yakmak da varmış kaderde meğer:
“Söndürdüler odumuzu
Kopardılar gülümüzü
Rabbim güldür yüzümüzü
Buna can mı dayanır”
Kudüs göklerinde kara bulutlar
Her tarafına bombalar düşen, kan akan, anne feryatları yükselen gözleri yaşlı şehirler bizim şehirlerimiz: Bağdat, Grozni, Kandahar, Telafer ve kutlu şehir Kudüs…
“Kudüs göklerinde kara bulutlar
Bulutlar içinde ışık saçarlar
Filistin`de küçük beyaz beyaz yumruklar
Anne feryatları gökleri sarsar”
Ömer Karaoğlu söyler ben dinlerim. Dinlerken Muhammed Dürre olurum, Zehra`nın gözleri olurum, Şeyh Ahmet Yasin olurum, Ammar olurum… “Hadi Ammar hadi Ammar durma at/ Ebabiller sana kanat çırparlar”. Ammar orada taş atar tanklara; ben buradan yüreğimi atarım. Gazze`ye düşen bombalar benim yüreğime düşer. Ah Kudüs, ah İstanbul, ah Mavi Marmara, ah Furkan… N`olur “ölümü kül eden âhı” bize de öğretin.
Eserlerin arka planında kimler var?
“Söylediği her şarkıyı büyük bir şarkı için söylemek” gibi bir gaye, onun eserlerini adeta ölümsüzleştirmektedir. Yıllar geçse de ezgiler dillerden düşmemektedir. Sözlerinin alışılageldik formların dışında olması, Karaoğlu`nun eserlerini oldukça etkili kılmaktadır. Peki, böylesi kalıcı eserlerin arka planında kimler var? Karaoğlu; kendisinin yazdığı ezgilerin yanında, Osman Sarı, Ahmet Mercan ve Abdürrahim Karakoç gibi şairlerin şiirlerini de bestelemiştir. Ayrıca Tamer Duman, Taner Yüncüoğlu ve Bestami Korkmaz gibi müzisyenlerin bestelerini seslendirmiştir. Böylelikle güzel sözlerin kalbimizde yer etmesini sağlamıştır. Cihat yürüyüşümüzde yol azığımız olabilecek esaslı sözleri ruhumuza nakşetmiştir.
Şehit tahtında Rabbe gülümser
Ömer Karaoğlu ile özdeşleşen, Müslüman gençlerin onca sene dilinden hiç düşmeyen, programların ve mitinglerin vazgeçilmez ezgisi hiç kuşkusuz Şehit Türküsü`dür. Hani şu “Şehit tahtında Rabbe gülümser/ Ah binlerce canım olsaydı” diye başlayan ezgi. Mavi Marmara gemisinin en genç şehidi Furkan Doğan`ın ajandasına yazdığı o ezgiyi; kim bilir daha kaç genç adam, kaç şahadet aşığı yüreğine kazımıştır. Dinleyip de geçiştirilen, bıkılıp usanılan şarkılar değildir onun şarkıları. Aksine yüreğe dokunan, çarpan, sarsan ve damarlarda hissedilen şarkılardır.
Başka neler söyledi?
Yirmiyi geçkin ezgide, doğrudan şehadetten bahsediyor Ömer Karaoğlu: Bilemezler, Bosna`ya Ağıt, Gökyüzü depremleri, Hasret Kafesi, Kevsere Doğru, Kurtuluşun Ölümü, Nev Bahar, Kim Bilir, Sizin Olsun, Zamanı Geldi, Kıyam, Selam, İşgal, Gürleyin Dağlarım, Şehit Türküsü… Ölümden, Allah`a adanmaktan, cihattan, savaştan, atlardan, kurşunlardan bahsettiği diğer parçaları da katacak olursak bu sayı kırka kadar ulaşabiliyor: Kurşun Gazeli, Toprak, Gözbebeğim, Adı İçin Yaşamak, Gül Bahçesinde İbrahim, Sürgün Mekândan Öte, Sizin Olsun…
Bu sese kulak vermek lazım
Bedir`in, Uhud`un, Hendek`in, Bosna`nın, Kudüs`ün ve Anadolu`nun şehitlerinden bahseden ve bunu alabildiğine samimi duygularla gerçekleştiren, müziğin tınıları içinde yüreğinin diliyle konuşmaya çalışan, süslü ve ağdalı söyleyişler yerine sade ve doğrudan bir dili tercih eden bir insandır Ömer Karaoğlu. İlk albümü “Gün Batıdan Doğmadan”da “Duy Resulü kardeşim, duysana duysana” diye seslenmişti bizlere.
O, çeyrek asırlık sanatsal yürüyüşü sırasında, bu çağrıyı devam ettirmekten başka bir şey yapmadı. En güzel şehit türkülerini besteledi, okudu. Gün oldu atları meydanlara koşturdu, gün oldu hasret kafesindeki düşüncelerden bahsetti... Yürüdü, gayret etti, çalıştı, çabaladı.
Bize düşen bu sese kulak vermekten başka nedir?
Mustafa Esen Şahadet türküsü dinlemeye çağırdı
Ömer Karaoğlu'ndan Kudüs ezgisi için tıklayın:
http://www.dunyabizim.com/video.php?id=122