Dünyanın en karmaşık coğrafyasında bulunuyoruz. “Rahat nefes almak” denen huzur ülkesinin yolunu kaybedeli çok oldu. Sürekli karanlık zihniyetli ülkelerin kirli elleri bu coğrafyanın üstünde. Tam her şey yoluna girdi dediğimiz anlarda bile bir kıvılcım ateşleniyor ve her yer bir anda kan gölüne dönebiliyor.
Minyeli Abdullah’ın dramı devam ediyor
Hekimoğlu İsmail’in klâsikler arasına girmesi gereken başyapıtı Minyeli Abdullah romanını okumamış olanlar bile romanın adını kesin duymuştur. Bir zamanlar fırtına gibi esen, filmi çekilen ve baskı üstüne baskı yapan bu roman, Mısır’ın her gün yeni bir acıyla uyandığı bu günlerde tekrardan okunmalı.
Mısır’ın diktatörlerine karşı inancını yaşamaktan başka derdi olmayan Abdullah’ın yaşadığı olayları, mücadelelerini anlatıyor roman. Öyle ki Minyeli Abdullah’ın hayatı ve Mısır yönetiminin tutumu romanı okuyanlar için çok abartılı gelse de bugün yaşananları görünce her şeyi daha net anlamak mümkün.
İnsanların inançlarından dolayı zulme maruz kalmalarına ne yazık ki bizler de şahit olduk. Halk iradesinin hiçe sayılarak bu ülkede kendini güçlü ilan edenlerin akla gelmeyecek zulümlere imza attıklarını film gibi izledik. Şimdi de Mısır’da yaşanan bir zulüm var. Gözlerimizin önünde gerçekleşen bu zulüm ne yazık ki yıllar önce Hekimoğlu İsmail’in romanını yazdığı cinsten ve şimdi daha da vahşicesi.
Bir bahar sarhoşluğuyla dalga dalga yayılan hareketlerin ne yazık ki hiçbiri de mutlu sona ulaşamadı. Çünkü hepsinin içinde karanlık hesapların ardına düşen gruplar vardı. Dünyanın demokrasisi ne yazık ki sözde kalan bir iyi niyetten başka bir şey değildi.
Mısır, öyle bir coğrafya ki adını zulümle anmak hiç de yanlış olmaz. Firavunlar, diktatörler, kendini gücün kaynağı sanan askerler Mısır’da her zaman mazlumları yok etmek için sınır tanımaz yollara başvurmuştur. Bugün izlediğimiz de bundan başka bir şey değil.
“Hepimiz Müslümanız Abdullah” (!)
Romanın bir yerinde komutan, Minyeli Abdullah’a yaklaşır ve “Hepimiz de Müslümanız Abdullah. Bu kadar ileri gitmek niye?” der. Hepimizin Müslüman olmasıdır ya da Müslüman görünmesidir asıl mesele. Abdullah, Müslüman coğrafyasının halini iyi bildiğinden Müslüman olmak ve Müslüman geçinmek arasındaki farkı çok net ifadelerle çizmektedir. Bugün Mısır’da meydanları dolduranlarla zulme maddi ve manevi destek veren Müslümanların (!) durumunu tespit ederken bu çizgiye dikkat etmek gerekir. Müslüman coğrafyasında yaşıyor olmak kişinin kurtuluşu için vesile olmaya yetmeyecektir. Önemli olan kişinin nerede durduğudur.
Kendi düşmanını büyütmek
Minyeli Abdullah romanındaki en önemli tespitlerden birisi de düşmanın içten gelen olmasıdır. Dış ve gizli güçlerin varlığı inkâr edilmezken ülke içinden darbeyle iktidara gelenlerin ancak zulme çanak tuttukları işaret edilmektedir. Zulüm ile abâd olan bir kara parçasının varlığından söz etmek imkânsızken, hâlâ kurtuluşu darbede arayanlara en büyük dersi Mısır sokaklarını terk etmeyen yürekli insanlar vermektedir.
Romanda özellikle Minyeli Abdullah’ın yaptığı toplantılarda söylediği sözlerde ve oğlu Bilal’in mücadelesini ortaya koyarken izlediği metodlarda önemli mesajlar yer alıyor. O ifadeler tekrar okunduğunda Mısır’ın bugünlerinin aslında çok eski bir mesele olduğu anlaşılacaktır.
Hekimoğlu İsmail, düşünce dünyamıza yön veren önemli mütefekkirlerimizdendir. Onun yazdığı her cümle, söylediği her söz bir ülke gerçeği olarak dikkatle takip edilmeli. Kendisiyle yapılan bir söyleşide; “Aslında Minyeli Abdullah romanındaki olayları Türkiye’de geçecek şekilde yazacaktım. Fakat romanının yazıldığı dönem sıkı yönetimin hâkim olduğu zamanlara rast geldiği için Mısır diye yazdım.” diyor. Bu açıklamaya bakacak olursak, iki ülkenin makus talihini daha iyi anlayabiliriz.
Minyeli Abdullah romanını bir kez okumakta fayda var. O zaman görülecek ki Mısır’da meydanları dolduranların her biri bir Abdullah yüreği taşımaktadır. Dik duran ve eğilmeyen.
Mustafa Uçurum yazdı