Cenâb-ı Peygamber (s.a.s) Efendimiz, Medine-i Münevvere’den nurunu neşrediyordu. Yeni tesis ettiği İslâm ülkesinin başkanı ve Allah’ın elçisi olması sıfatıyla çevredeki ülkelerin reislerine İslâm’a davet mektupları yolluyordu. Bazı mektuplar hüsn-ü kabul görüyor, bazısı da nasipsizlerin elinde parçalanıyordu. Parçalanan mektubla birlikte dünya ve ahiretleri de parçalanıyordu mukaddes davete saygıdan yoksunların.

Bu davet mektuplarından bir tanesi de Bizans’ın İskenderiye ve Mısır valisi Mukavkıs’a gönderilmiş Hatib bin Beltea ile. Mukavkıs, halkının İslâm dinini kabul etmeyeceğini öne sürmüş ve kendinin de makamından olacağını düşünerek İslâm’ı kabul etmemiş.

Daha yolda henüz Efendimiz’in yüzünü görmeden iman etmişlerEfendimiz

Buna rağmen Mukavkıs, davetten duyduğu memnuniyeti Fahr-i Âlem Efendimiz’e çeşitli hediyeler göndermek sûretiyle izhar etmiş. Bu hediyeler arasında meşhur “düldül” isimli katır, Efendimiz’in ahirete göçünce kendini bir yüksekçe yerden aşağı atan “yafur” isimli merkep, Me’bur isimli yaşlı ve hadım bir köle, bin miskal altın, halis Mısır dokumasından yirmi kat elbise, kokulu Mısır balı, bir miktar misk, daha başka çeşitli kokular ve saraydan kardeş olan iki cariye varmış.

Sirin ve Mariye isimli iki cariye vatanlarından ayrılmış olmanın hüznüyle meyus ve kederli bir haldeymişler. Efendimiz’in elçisi Hatib bin Beltea onların bu halini görünce Hicaz’dan ve derin bir aşkla bağlı olduğu Peygamber-i Zîşân’dan bahsetmiş. Öyle bir anlatmış ki, hanımların kalpleri Efendimiz’e karşı ısınmış. Hatib bin Beltea (r.a), kendilerini İslâm’a davet etmiş. Onlar da kabul edip daha yolda henüz Efendimiz’in yüzünü görmeden iman etmişler.

Kervan Medine-i Münevvere’ye ulaştığında Efendimiz hanımlardan Sirin isimli olanını Hassan bin Sabit’e hediye etmiş. Diğerini yanında tutmuş. Efendimiz’in yanında tuttuğu hanım Mariye Annemizmiş.

Efendimiz, Mariye Annemizi Harise bin Numan’ın evine yerleştirmiş ve onu sık sık ziyaret ediyormuş. Aişe Annemizin muhabbetinden ötürü gayretlendiğini fark ettiği sırada Hz.Peygamber Efendimiz Mariye Annemizi, Medine-i Münevvere’nin Âliye isimli yukarı mahallelerinden birine taşımış. Yerleştirildiği bu eve “Ümmü İbrahim’in maşrubası” (yüksek evi) denmiş. Mariye Annemiz burada mütevazı bir şekilde yaşamaya devam etmiş. Efendimiz, Mariye Annemize diğer hanımları gibi ihtimam göstermiş, kendisine cariye olarak gelen bu hanımı diğer hanımları gibi tesettüre almış ve onu bir bakıma azad etmiş.

Hz.İbrahim’in hanımı Hacer Annemize benzetilirmiş

Mariye Annemiz fizikî yapısı ve huyu güzel bir kadınmış. Mısır tarafından gelmesi ve Efendimiz’e bir evlad vermesi sebebiyle Hz.İbrahim’in hanımı Hacer Annemize benzetilirmiş.

Mariye Annemiz de kendisinde Hacer Annemiz’e benzerlikleri görür ve Efendimiz’e bir çocuk verip veremeyeceğini düşünürmüş. Hz. İbrahim doğduğunda bu yüzden çok sevinmiş. Mariye Annemiz’in bir çocuk dünyaya getirmesi diğer Annelerimiz yanında kendisini ayrıcalıklı bir konuma yükseltmiş. Bu yüzden diğer Annelerimiz arasında bazen her evde olabilecek türden hadiseler meydana gelirmiş kimi zaman.

EfendimizHz. İbrahim henüz sütten kesilmeden âlem-i ahirete göçünce Mariye Annemiz çok üzülür. Efendimiz de ziyadesiyle mahzun olur. Kendi elleriyle kabre indirmiş, üzerindeki toprağı düzeltmiş ve üzerine su serpmelerini istemiş çevresindekilerden.

Yanından ayrılmadan evvel yavrucuğuna hitaben sorulacak suallere nasıl cevap vereceğini telkin buyurmuş. (Üzerinde gereksizce tartışılan telkinin ilk örneği budur.) Cenazeden dönerken henüz gündüz olmasına rağmen gök kararmış ve güneş tutulmuş. İnsanlar; “İbrahim’in ölümü üzerine güneş tutuldu” demişler. Efendimiz de güneşin ve ayın kimsenin doğumu veya ölümü üzerine tutulmayacağını buyurmuş.

Oğlu Hz.İbrahim’in ahirete göçmesinden çok geçmeden Efendimiz de irtihal-i dâr-ı bekâ eyleyince Hz. Mariye Annemiz bir bakıma inzivaya çekilmiş. Oğlu ve Efendimiz’in kabirlerini ziyaret maksadından başka dışarı çıkmazmış.

Kendi de hicretin on altıncı senesinde muharrem ayında dünyadan ahirete doğmuş, cenaze namazını Hz. Ömer (r.a) kıldırmış ve Baki mezarlığına defnedilmiş.

Allah hepimizi şefaatine nail eylesin.

 

Ahmed Sadreddin yazdı