Tarih boyunca yaşadığımız hayat kadar dilimiz oldu desek abartmış olmayız. Sosyal olaylar, milletler arası ilişkiler, toplumsal değişimler, dini etkiler derken dilimiz sürekli bir değişim içinde buldu kendini.
Etki alanına açık olan dilin, bu değişimlerden payını aldıkça aslında bir yenilenmenin de içinde olduğu açıkça görülmekteydi. Halkın kullandığı dil ile yöneticilerin kullandığı dilin farklılıkları gibi İstanbul ile taşra arasında derin uçurumların olduğu vakitler de yaşanmıştı bu topraklarda. Farklı etkiler altında olsa da dil bir şekilde yönünü değiştirerek yolunu bulmaya çalışmıştı.
Dil üzerine düşünen, çalışan, mesainin önemli bir bölümünü ayıran Necati Mert; dilimizin en doğru şekilde konuşulması ve anlaşılması için yazdığı eserlerle de somut olarak dil işçiliği yapan bir yazar. Öykülerinde, denemelerinde kullandığı dil ile okuyucuya bir dil bayramı coşkusu yaşatması da eğildiği hususlara gösterdiği titizliğin bir sonucu.
Şule Yayınları arasında çıkan İki Dil İki Hayat kitabı Necati Mert’in dil üzerine kaleme aldığı yazılardan oluşuyor. Bu kitap; Necati Mert’in dil üzerine düşüncelerini derli toplu şekilde okumak isteyenler için bir kaynak olmakla birlikte dilimizin yaşadığı değişimleri ve etkileşimleri anlama noktasında da kaynak bir eser olmuş.
Öz Türkçe ile sade Türkçe arasında kalan dil
İki Dil İki Hayat kitabında dil üzerine ne kadar yoğun çalışmalar yaptığına şahit oluyoruz Necati Mert’in. Dilin özellikle Tanzimat sonrası yaşadığı değişimleri çok ayrıntılı olarak inceliyor yazar.
İki Dil İki Hayat kitabını okurken dikkat ettiğim en önemli nokta, kitabın ön söz, giriş ve sonuç bölümlerinde yazarın bizlere adeta bir dil haritası sunuyor olması. Dilimiz ve yaşantımız başlığını atabileceğimiz bir harita bu. Ülkede yaşanan değişimler ve dil. Kitap bu merkez üzerine kurulu.
İki dil derken, Mert, öz Türkçe ile sade Türkçeden bahsediyor. Yani sade dil ile arı dili konu ediniyor. Kitabı yazma gerekçesi olarak da öz Türkçe ile sade Türkçenin sosyal, siyasal ve kültürel gerekçelerini ortaya koymak istediğini söylüyor. Toplumsal değişimler, etkiler, insanların bunlardan aldığı pay ve dilin ister istemez yaşadığı değişimler kitapta işleniyor.
Bu kitabı okuduktan sonra bilinen bir algı da aslında yerli yerine oturmuş oluyor. Kavram karmaşası yaşadığımız bir dünyada ifade tarzımızın aslında söylemek istediğimiz ile bazen çeliştiğine şahit olabiliyoruz. Sade dil ve öz Türkçe kavramlarının birbirinden çok farklı olduğu gerçeğini tarihi süreç içerisinde ele alıyor; “tasfiyeciler”, “tutucular”, “orta yolcular” gibi farklı bakış açılarının varlığını örneklerle açıklıyor Necati Mert.
Necati Mert, dil üzerine çalışmaları olan bir yazardır ama onun bir diğer uzmanlık alanı da Ömer Seyfettin’dir. Yeni Lisan Hareketi’nin çıktığı ortamı, yapılan çalışmaları, ortaya çıkan sonuçları anlatıyor yazar; elbette Ömer Seyfettin’in rehberliğinde. Ömer Seyfettin’i okumak, bilmek, onun düşüncelerinin ışığında Türkçenin gelişimini takip etmek önemli. Ömer Seyfettin ve arkadaşlarının dile getirmek istediği yenilikler, dil üzerine düşünceleri aslında bir makalenin çok ötesindedir. Eserleriyle de dilin sadeleşmesi için çaba gösteren isimler, dilimizin mihenk taşı olacak çalışmalar ortaya koyan yazarlardır. Necati Mert o döneme ait paylaşımlarıyla konuyu sağlam bir zemine çekerek bir karşılaştırma da yapmış oluyor.
Arı dil fildişi kulenin dilidir
Kitap sekiz başlıktan oluşuyor. Necati Mert dilimizdeki gelişimi bütün ayrıntısı ile ve tarih sürecinde ele alıyor. Kaynaklar, eserler, kişiler bağlamında geniş bir açı sunuyor okuyucuya. Ömer Seyfettin, Ali Canip Yöntem, Ziya Gökalp gibi isimlerin dil üzerine düşünceleri verilirken yapılan ayrıma sürekli dikkat çekiyor yazar.
Arı dil, öz Türkçe, sade Türkçe arasında dilin toplumla olan ilgisini örnekler üzerinden kuruyor Mert. Yaşanan her toplumsal olay yeni bir dil armağan ediyor topluma. Her ideoloji kendi dilini kurarak yaşıyor: “Arı dil fildişi kulenin dilidir, havas’ın. Sokağa yukarıdan bakar. Hayata çıkmaz.”
Necati Mert bütün fikirleri açık yüreklilikle ortaya koyuyor. Onun tavrı, yaşayan dilden yana. Hayatımız kadar dilimiz var. Dil insanın yaşantısının aynası.
“İki dil iki hayat” dese de Necati Mert, dilin zenginliğinden yana tavrı açık. Zengin bir dil için hayatın bütün dillerini harmanlamak gerekir. Bu zenginliğin farkına varıldığında daha renkli bir dile kavuşmak mümkün olacaktır.
Dil ile ilgili çalışma yürütenler ve dilimizin tarih boyunca kat ettiği mesafeyi görmek isteyenler için İki Dil İki Hayat güzel bir tercih olacaktır. Necati Mert’in dil kapısını aralamak uçsuz bucaksız bir dünyanın kapısını aralamakla eşdeğerdir. Bu eser tam da bunu anlatıyor.
Necati Mert, İki Dil İki Hayat, Şule Yayınları
Mustafa Uçurum