Allah gani gani rahmet etsin ki, merhum Erbakan Hoca’yı 27 Şubat 2011’de “en güzel dost”a uğurladık. Cenazesinden bir netice olarak, ülkemizin tamamı çıktı. Sadece ülkemiz değil; İslam dünyası ve son altmış yılımızı da cenaze vesilesiyle yeniden hatırladık. Çünkü Hoca’nın yaşadığı hiçbir zaman, belli bir kalıba sığmayacak genişlikteydi. İçinde bulunduğu zamanı genişleten bir özelliği vardı. Mazinin tahlilini ve istikbalin tasvirini tek bir zaman dilimi içinde verebiliyordu. Zamanı bu derece genişletmesi, şahıslara ve mekânlara da yansımış olan Hoca, bastığı topraktan başlayarak güneşin üzerine doğduğu her toprak parçasını aynı mekâna derc edebiliyor ve en yakınındaki insandan en uzağındaki insana gidecek bir yol bulabiliyordu.
Böyle geniş bir yüreğin kayda alınması elbet zor. Belki anlaşılmasına dair elimize ipuçları tutuşturulabilir. Ekrem Kızıltaş’ın yazmış olduğu, “Herkesin Hocası: Erbakan” kitabı da böyle bir ipucunu haiz.
Erbakan Hoca’nın hayatı, uğrunda ter döktüğü ideallerden kesinlikle bir milim dahi ayrı düşmemiştir
Kitap, Hayat Yayınları tarafından, 2011 yaz sonuna doğru, 576 sayfa olarak basılmış. Basılma sebebi de yayınevi sahibinin Ekrem Bey’den ricası. Erbakan Hoca ile ilgili bir biyografi yazması talep ediliyor Hoca’nın cenazesi sonrasında ve kitap oluşmaya başlıyor.
Erbakan Hoca’nın çocukluğu ile başlayan kitap, Hoca ile yapılan son röportajla nihayete eriyor. Bu iki nokta arasında ise Hoca’nın hayatına dair birçok bilgi ediniyoruz. Ama buradaki hayatı sıradan bir hayat olarak görmek sanırım kitaba ve Hoca’ya yapılacak büyük bir haksızlık olur. Çünkü Erbakan Hoca’nın hayatı, uğrunda ter döktüğü ideallerden kesinlikle bir milim dahi ayrı düşmemiştir. Bu ifadenin ispatını kitapta yer alan parti beyannameleri ve savunmalarında çok rahat görebiliyoruz. Partinin demek istediği şey, Hoca’nın hayatından ayrı kalmıyor. Hayat boyu devam eden bir idealin, davanın yoldaşlığı kitabın başından sonuna kadar bize eşlik ediyor.
Hoca ile ilgili birçok konu büyük bir kesimin malumu. Fakat bu malumat genel itibariyle dağınık. Kitabın başarısı da bir yerde buradan kaynaklanıyor. Bunda tahmin ediyorum yazarın Hoca ile teşrik-i mesaisinin de bir katkısı var. Hoca’nın yakınlarında bulunma imkânı yazarın olayları derli toplu vermesini, kaynaklara aracı kullanmadan ulaşmasını ve aldığımız bilginin sıhhatli bir bilgi olmasını sağlıyor. Ekrem Kızıltaş’ın bir gazeteci olması da kitaba ayrı bir güzellik getirmiş. Gazeteci hassasiyetiyle birçok olayın künhüne vakıf kılıyor okuyucuları. Bunun belki de en güzel örneği, Erbakan Hoca’nın daha muhalefetteyken, 1991 yılında Müslüman Topluluklar Birliği çalışmaları ve bu çalışmalar çerçevesinde Körfez Krizi’ni önleme çabaları. Bu tarz çabalar şimdiye kadar Erbakan biyografilerinde pek görmediğimiz şeylerdi. Ve Ekrem Kızıltaş’ın kitabı da bu noktada bir bütünlük taşıyor. Şimdiye kadar yazılmış Erbakan biyografileri arasından yetkinliği ve bütünlüğü ile sıyrılıyor. Hoca’yı anlamamıza güzel bir imkân veriyor. Ayrıca kullandığı dilin Hoca’yı efsaneleştirmekten ziyade sadeleştirmesi, tasarımının süse kaçmadan bir kitap standardında yapılması ve konulara uygun olarak seçilen resimler, kitabı farklı kılan diğer güzel özellikler.
Hoca’yı kayda almak, eğer mümkünse, ülkemizin son altmış yılını tüm yönleriyle kayda almaktı
Bunlarla beraber bazı eksikler de mevcut bulunuyor. Bağımsızlar Hareketi ve Hoca’nın âlimlerle olan teşrik-i mesaisi, ne yazık ki tam manasıyla biyografilerde yer almayan bir konu. Bu konu siyasi tarihimiz açısından çok önemli çünkü Türkiye’yi dönüştüren bir hareketin köklerini tahlil etmekte büyük yarar var. Ayrıca Milli Görüş Hareketi’nin kırılma noktalarında da yeteri kadar bilgi mevcut değil. Tabi, bütün bunları belki birkaç ansiklopediye sığdırmak ancak mümkündür, farkındayız. İşlenen kişi Erbakan Hoca olunca, 576 sayfaya kesinlikle sığmayacaktır. Biz bu sebeplerden dolayı yine de yazarı tebrik ediyoruz, zira Hoca’yı kayda almak, eğer mümkünse, ülkemizin son altmış yılını tüm yönleriyle kayda almaktır.
Biyografi, rahat bir dile sahip. Fakat yine de kullanılan dilin bir estetik çabayı gütmesi lazım. Kitabın, kusur sayılacaksa eğer, en önemli kusuru dil ve imla meselesi. Yazarın gazeteciliğinden de geldiğini düşündüğümüz bu dili elbette yanlış görmüyoruz fakat yer yer güncelin diline kayılması, kitabın sürekliliğini de sekteye uğratabiliyor. İmla ve noktalamadaki hatalar ise yeri geldiğinde can yakıcı cinsten. Genellikle iktibas edilen metinlerde imla ve noktalama hatalarını görüyoruz.
Yine de hatırlatmadan geçmeyelim: Hayatını mükemmelliyetçi bir gayretle yaşamış Hoca’nın anlatıldığı kitabın da mükemmel olması gönlümüzün isteğidir.
Hâsılı, “Herkesin Hocası: Erbakan” kitabından dolayı Ekrem Kızıltaş’a tekrar teşekkür etmemiz gerek. Çünkü şu ana kadar Hoca ile ilgili yazılan biyografi kitapları içinde, kanaatimiz odur ki, en yetkini bu kitaptır.
Fazıl Cem yazdı