Hayat kalpsizlerle bir kalbi olanların mücadelesidir

Hepimiz bir kalp taşırız. Bizi kalplerimizden tanırlar, onunla bilirler. Kalpsiz bir dünyada değerli kalabilmek önemlidir ve aklı başında olan biri için iyi bir kalbe sahip olmaktan daha önemli başka bir şey yoktur. Kalbimiz varsa insanızdır, ondan yana rahatsak ancak o zaman hakiki bir öze ve sahici bir cevhere sahip olduğumuzu düşünüp kendimizi mutlu hissedebiliriz. Onu taşımakla yüreklenir, onu korumakla kendimizi mutlu ve huzurlu hissederiz.

İyi, güzel ve doğru olana erişmek ve bütün bunları varlığımızla bütünleştirmek için sahip olmamız gereken tek şey sağlam ve canlı bir kalbe sahip olmaktır. Aklımız bize yol gösterir, gönlümüz bir şeylere meyleder, vicdanımız bizi adil kılar, ama bunlarla bir ömür yol alabilmenin ön koşulu sağlam ve diri bir kalbe sahip olmaktan geçer. Kalbi kara olanın, kalbi fesat olanın insan için iyi gelecek hiçbir şeyi yoktur. Rezillikler orada pompalanır, bilumum kargaşalar onunla hayat bulur. Kötü kalp kendini dışarı vurduğunda ortada sadece fitne ve fesada bir yol bulunur. Oysa temiz ve hassas bir kalple biz, insanlığımızın her daim sınandığı bir imtihan alanında kendimizi bulmanın, fıtratımıza yönelmenin imkân ve ihtimallerini sürekli yoklar, iyi, doğru ve güzele karşı her daim hareket hâlinde olan bir duyarlılıkla hemhâl oluruz.

Sağlam ve istikamet sahibi bir kalp

Çevremizi kuşatan cümle mevcudata yansıyan güzellikler onun saf ve temiz olmasından kaynaklanır. Yapıp ettiğimiz hemen her güzel şeyin özünde temiz bir kalbin damgası ve mührü vardır. Eylemlerimize anlam ve değer katan kalbimizdir. Onunla içimizden geçirdiğimiz niyetlerimiz için cesaretle adım atar, doğru diye bilinen ne varsa bunların hepsine sağlam bir kalple ancak erişebiliriz. Anlam da onda içkindir değer de. Kalbi olmak insaniyet namına konuşulmaya namzet olmaktır. Dünya denilen şu koca evrende saygın ve nitelikli bir yer edinmek için her şeyden önce sağlam ve istikamet sahibi bir kalbe sahip olmak gerekir.

Merhamet de şefkat de sevgi de empati de orada yuvalanmıştır. Kirlenme en başta orada başlar; kaskatı bir kalbe sahip olmak içimizdeki merhametsizliğin tavan yapmasıdır, kapkara bir kalple yaşıyor olmak ondan hiçbir şekilde insanlık sadır olmayacak demektir. Ondandır, insan bir dua edecekse kalbini korumak için etmeli, bir dua edecekse onu karartmamak için etmelidir.

Bir kalple hayata doğarız ve etrafımızdaki herkes de bizim gibidir; onların da bir ömür birlikte yaşayacakları kalpleri vardır. Bazı kalpler vardır, zayıftır, güçsüz ve iradesi elinden alınmış gibidir. Bir başkasının boyunduruğunda kalakalmış, kendi hür iradesini kullanamayan bir kalpten övgüyle söz etmek mümkün değildir.

Hepimiz hayata birer kalple doğarız. Bedenimizin sol tarafında tam da göğüs kafesimizin ortasında bir cihaza herkes gibi biz de sahibiz. Onu sık sık kontrol etmeye gayret eder, teklemesine razı olmaz; bir aksilik çıkmaması için başka diğer aktivitelerimizi onun hayatiyetini dikkate alarak gerçekleştiririz. Biyolojik varlığımızın esaslı bir parçası hatta merkezi olan kalp her zaman bir ihtimam, her zaman bir farkındalık ister. Onu korumadan hayatta kalmak zordur. Canlılık belirtisi bile onun varlığını takip ederek anlaşılır. Fiziksel gerçekliğimizle ayakta durmamız onun varlığıyla ancak mümkündür. Kalbin varlığı dinamik olmayı, diğer azalarımızla eşzamanlı ve eşgüdümlü bir şekilde irtibat içinde olmayı gerektirir. Kalbin canlı varlığı hayatta kalmanın tek işaret noktasıdır. Koşarız koşmasına, yoruluruz da hem sonra kalbimiz hızla çarpmaya başlar; onu yerinde tutamayız, yer yerinden oynuyordur sanki. Korkarız, hissettiğimiz tedirginlik bütün vücudumuza yayılır. Ağır yükler kaldırırız, taşıyamayız ve altında kalırız, bu yük bu sıklete fazla gelmiştir. Yediğimiz şeylerden etkilenir, içtiklerimiz kalbimizi tekletir.

Kalptir, şakaya gelmez

Eğer sağlıklı bir şekilde bu hayatta yaşamak istiyorsak her şeyden önce şu biricik kalbimize iyi bakmamız gerekecektir. Bunun için yaşadığımız her an onun hassas özelliklerine göz kulak kesilmeyi gerektirir. Arada gözden geçirmelere ihtiyaç duyarız, işleyişini kontrol altında tutarız; koşuyorsak yavaşlarız, kendimizi salmışsak toparlanırız. Kalptir, şakaya gelmez, o durursa her şey durur, hayat son bulur, can nefesten çıkar gider. Ondandır, hemen her durumda hesaba katılacak olan kalbin sükunetidir. Hassastır ne sıra dışı bir aksiyona dayanabilir ne de akla hayale sığmayan bir fantastik hevese kurban edilebilir.

Fiziksel varlığımızın merkezindeki kalbe karşılık manevi dünyamızın odak noktasında bir başka kalp vardır. Sağlığımızın teminatı bu kalpse ruhumuzun teminatı da o kalptir. Birine elle dokunabilir, onu açıkça tanımlayabilir, onarabilir, yeniden yeniden çalışması için olmadık gayretlerle kendimizi yorabiliriz. Yaşamayı seviyoruz, kimi zaman bu diyardan çekip gitmek isteriz. Oysa öbürü hiç de böyle değildir. Biz her daim ayaktayken bile ondan mahrum olabiliriz. Bir kalbimiz vardır, ama o bizim insanlığımızı alıp götürmüş olabilir. Kirlenmiş, olabilir. Hepimiz hayata bu kalplerle karışır, bu kalplerle insanlığa karılırız.

Biyolojik varlığımızın sürekliliği için olduğu kadar manevi varlığımızın devamlılığı için de kalbe dikkatle bakmak lazımdır. Kalbin fiziksel varlığının son bulmasıyla hayatı da tamamlamış oluruz; buna karşılık onun manevi varlığının son bulmasıyla da insanlıkla olan ilişkimizin artık hiçbir anlamı kalmayacaktır. Duymayan, anlamayan, görmeyen, duymayan ve hissetmeyen bir kalbin hiçbir canlılık belirtisi yoktur. Fiziksel varlığımızın merkezindeki kalple son nefesimize kadar yaşarız, ancak yaşarken kalbini yitirmiş olmak aklı başında olanlar için esaslı bir dert kaynağıdır. Aramızda kalpsiz dolaşanlar, kalbiyle arasına arsızlığın, vurdumduymazlığın, körlüğün ve sağırlığın girdiği insanlarla nasıl birlikte yaşanılabilir? İdrak yoksunluğu bir yetersizlik bakiyesi olarak düşünülebilir, ancak kalbin öz niteliklerini kaybetmesiyle başlayan süreç bir insan için sadece ve sadece bir yıkımdır ve başka da bir şey değildir.

Gündelik gerçeklik dünyasında insanlık için gerekli ve bir o kadar da örtük bir hiyerarşi varsa o da bizim kalplerimizin durumudur. Kimilerinin kötü, kara ve kirli kalplerle dahil olduğu hayatta bize nefes aldıracak olan iyi ve müstakim ruhları harekete geçiren güzel kalplerdir. Kalpsizler de birer kalp taşıyanlar da hayatta, etrafımızda saf tutmuşlardır. Kalbi olmayanların tek hedefi taşımaya ve korumaya azmettiğiniz o zarif kalbinizdir. Hayat biraz da bunların çekişme ve gerilimleriyle devam eder. Ve kalpten kalbe her zaman akıp giden bir yol vardır, biz o yolların takipçisi olarak kendimizi iyi hissetmek için fırsat kollarız.