Bugün, İslâm dünyasını esir alan sömürgeci ülkelerden ziyade bizzat kendi yöneticileri. Müslüman dünyanın geri kalmışlığının resmini oluşturan sorunlara bakıldığında, bu resmin en büyük sebebi artık Müslüman olmayanlar değil, maalesef bizzat Müslüman dünyanın kendi aktörleridir. 18-21 Aralık 2019’da düzenlenen Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’da toplanan Kuala Lumpur Zirvesi’ne katılan ülkeler İslâm dünyasının ve temsil ettiği kurumların yaşadığı rutinin ve etkinlik eksikliğinin dışına çıkmak, ümmetin çıkarlarına veya ulusal çıkarlara hizmet yolunda kendi İslâmî kültür ve ortak medeniyet kimliğine dayanmak istediler. Böylece ortak teknoloji, kalkınma ve ekonomi projelerini hayata geçirmek için çok iyi fırsatlar yakalanacak, ayrıca ümmetin özellikle de Filistin sorunu yanı sıra Keşmir, Burma ve Çin Müslümanları gibi sorunlarını ve konularını ifade etme noktasında daha fazla etkinlik ve güç verecek.
Gözlerin sürekli üzerinde olduğu ve daha çok da çatışmacı yaklaşımlarla gündeme gelen Ortadoğu yerine, Malezya’nın da içinde bulunduğu çok kültürlü, çok dinli toplumlara ev sahipliği yapan Güneydoğu Asya coğrafyasının merkez başkentlerinden birinde gerçekleşen zirve belki çokça ihtiyaç duyulan yeni ve farklı bir algı ve düşüncenin ortaya konması bakımından dikkat çekicidir.! Zira İslâm ülkeleri, ellerindeki maddi, kültürel ve coğrafi vs. imkânları kullanamadığı gibi gelir eşitsizliği, siyasi yönetim beceriksizliği, özgürlük ve adalet sorunları, iç savaşlar, çatışmalar ve kültürel sorunlarla boğuşmaktadır.
İslâm İş Birliği Teşkilatı’nın ümmeti temsilde yetersiz olduğunda, dolayısıyla da yeni organizasyonlara gidilmesi gerektiğinde şüphe yoktur. Ne var ki Kuala Lumpur Zirvesi (en azından şimdilik) İslâm İş Birliği Teşkilatı’nın yerine geçebilecek alternatif bir teşkilat peşinde değildir. İslâm İş Birliği Teşkilatı’nın pasif kalması nedeniyle daha bir öncü rol oynaması beklenen yeni bir Müslüman Ülkeler Teşkilatı’nın oluşturulması ihtiyacı ortadadır. Bu yüzden Türkiye, Malezya, Pakistan, İran ve Katar’ın bulunduğu, İslâm ülkelerinin katılımcı olduğu birliktelikler hayati derecede önem taşımaktadır. Zirvenin üyelerine sağlayacağı ekonomik, siyasi ve askeri ağlarını benimseyen rejimler üzerindeki büyük yararlarına rağmen büyük güçlerin ve özellikle de ABD’nin engelleme çabalarına karşı dikkatli olmak gerekiyor.
Müslümanların dünyadaki siyasi duruşunu ve ahlaki pozisyonunu ifade eden, dahası Müslümanların tarihsel devamlılıklarını yeniden idrak edebilmelerini ve geleceğe bakabilmelerini sağlayan yeni arayışlar, küresel aktörlerin İslâmcı güçleri zayıf, geri kalmışlık, bölünmüşlük ve bağımlılık halkası içinde tutma planlarıyla çakışıyor. Mevcut şartlar altında İslâm ülkelerinin kendilerini siyasal bir öznellik şeklinde ifade edebilmelerinin imkânlarını gösteren Kuala Lumpur Zirvesi ve akabinde atılacak adımlar İslâm ülkeleri ve gelecekleri açısından oldukça önemlidir.
Bazı Başlıklar: Malezya 2019 Kuala Lumpur Zirvesi’nin Düşündürdükleri/Mustafa AYDIN
Kuala Lumpur Zirvesi İslâm Ümmeti İçin Bir İmkân mı?/Mehmet ÖZAY
Kuala Lumpur Zirvesi Örneği Bağlamında İslâm Birliği Mümkün mü?/Ahmet DAĞ
Tebliğin En Zayıf Olduğu Bir Dönem/Metin ALPASLAN
Türkiye’nin Batılılaşma Serüveninde Ahlaki Kırılma/Celalettin VATANDAŞ
İslâm Medeniyetinde Bilimsel Gelişmenin Dinamikleri/Ceydanur YILDIRIM