-Enerji, Yeni Dengeler ve Jeostratejik Mücadele-
Korona kâbusu dönemindeki sosyal, siyasal, ekonomik ve teknolojik değişimlerine koşut olarak dünya düzeni de yeniden tasarlanıyor. Devletlerin güç mücadelelerinde yeni aktörler, problem alanları ve araçlar ortaya çıkıyor. Eski dünya düzeninin sahipleri, yeni oluşacak dengelerde Türkiye’nin önemli bir aktör olacağını gördükleri için bunu engellemek amacıyla her türlü adımı atmaktan geri durmuyorlar. Bu bağlamda Türkiye’nin küresel siyaset tarafından ablukaya alınması, yalnızlaşması/yalnızlaştırılması, yapılması gerekenler ve muhtemel sonuçlar gibi noktalar üzerinde durulması gerekir.
Batı açısından Türkiye’nin bir güç kazanarak ön plana çıkmasının en önemli sonuçlarından biri, sürüp gitmekte olan sömürgeciliğin sona erdirilmesi korkusudur. Batı dünyası hayli kristalize edilmiş bir sömürgeciliğe bağlı olarak yaşamaktadır. Bundan arındırılmış olması hayat damarlarının kesilmesi anlamına gelmektedir. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de yürüttüğü siyaset, küresel kapitalizmin önde gelen aktörlerini rahatsız ediyor. Bu noktada gündeme gelen çevreleme yöntemiyle, Türkiye karşıtlarının ülkenin harekât alanını daraltması, dış dünyayla olan bağlantısını sınırlayıcı politikaları devreye sokması söz konusu. Ermenistan’ın Azerbaycan’a yönelik saldırılarına bir yenisini eklemesini de Türkiye’nin Akdeniz’de sürdürdüğü mücadeleden ayrı düşünmek, gelinen aşamaya bakıldığında imkânsızdır!
Türkiye Doğu Akdeniz krizinde uluslararası hukuk açısından birçok noktada haklı olduğu hâlde AB ülkeleri ve ABD başta olmak üzere önemli küresel aktörlerin Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne olan açık destekleri bunu doğrular niteliktedir. Aslında Türkiye karşıtlarının sürdürdüğü stratejinin amacı; Türkiye’yi yalnızlaştırmaya. güvenlikten ekonomiye kadar her alanda ülkeyi yönetilemez hâle getirmeye, masada ve sahada teslim almaya, yine kendilerine bağımlı kılmaya matuftur.
Öte yandan İslâm coğrafyasının bir araya gelmemesi için tarihsel, kültürel ve siyasî farklılıklar kışkırtılmaktadır. Batılı dünya küreselleşmeyi yoğunlaştırırken tarihsel hasmı olarak gördüğü İslâm dünyasının daha da parçalanmasını sağlama amacındadır. Türkiye, dış dengesizlik riskini etkili şekilde yöneterek tedarik zincirini koruyabilmek için petrol ve doğalgaz boru hattı anlaşmalarıyla enerji güvenliğini garantiye almakta aynı zamanda Karadeniz ve Akdeniz’deki sismik araştırma ve sondaj faaliyetleri ile orta-uzun vadede kendine yetecek enerji kaynaklarına erişebilmeyi hedeflemektedir.
Bugün ülkenin karşı karşıya olduğu sıkıntılar yalnızca bugün yapılanlar/yapılmak istenenlerden dolayı değildir. Önceki on yıllarda hatta yüzyılda alınan kararların etkileri bizi batırıyor. Bu şartlarda Türkiye’nin yapması gereken şey, dayatmalara boyun eğmeden, işi fiilî bir hâle getirmeden suhûletle götürmek, bir süredir yoğun şekilde oluşturmaya çalıştığı güç birikimini kararlı bir biçimde sürdürmektir.
Bazı Başlıklar:
Türkiye’nin Doğu Akdeniz Çıkarması Üzerinden Sıkıştırılması/Mustafa AYDIN
Pandeminin Küresel Statükoya Etkileri/Emre SAYGIN-Tahsin YAMAK
Doğu Akdeniz’de ve Arap-İslâm Coğrafyasında İsrail Hegemonyası/Ahmet DAĞ
Uyumsuz, Uzlaşmayan Gelenekçi Mustafa Sabri Efendi/Ercan YILDIRIM
Şiddette Risk Faktörleri ve İstanbul Sözleşmesi’nin Gizlemeye Çalıştıkları/Burhanettin CAN
Fransa’nın Doğuya Dönüşü ve “Sömürülebilirlik” Kavramı/Kasım KASİR
www.umrandergisi.com.tr