Safa Önal: Sanatta Bir Dirilişe İhtiyaç Var

Türk sinemasının emektar senaristi, yönetmen Safa Önal, Yeni Dünya Vakfı’nda gerçekleşen 'Bâbıâli Enderun Sohbetleri'nde, Bâbıâli ve sinema hayatındaki dostluklarını ve unutulmaz hatıralarını anlattı.

Safa Önal: Sanatta Bir Dirilişe İhtiyaç Var

“Bâbıâli Enderun Sohbetleri” bu hafta, 395 senaryosunun filme çekilmesi ile dünyanın en çok senaryosu filme çekilen senaristi dalında Guinness Rekorlar Kitabı diplomasına sahip olan senarist ve yönetmen Safa Önal’ı konuk etti. 19 Nisan Perşembe günü gerçekleşen toplantının konusu, “Sinema Dünyamızdan Unutulmaz Hatıralar”dı. Programı, edebiyat araştırmacısı, yazar Mehmet Nuri Yardım takdim etti. Yardım, konuşmasında Safa Önal’ın iyi bir senarist, başarılı bir yönetmen olduğu kadar bir kültür ve edebiyat adamı olduğunu belirtti ve “Bildiklerini ve birikimini cömertçe paylaşan Safa Bey’den gençlerimizin öğreneceği çok şey var.” dedi.

Reşat Nuri Güntekin’in hikâyesi yolumu çizdi

Konuşması program boyunca büyük bir dikkatle takip edilen Safa Önal, sözlerine şöyle başladı: “Çamlıca’nın üç gülüne benzer şekilde ama daha farklı, daha fiyakalı, beş gülüydük Nişantaşı Ortaokulu’nun. Aktör Ayhan Işık, karikatürist Semih Balcıoğlu, karikatürist Ferruh Doğan, ben ve Hasan Pulur. Tanburi Dürrü Turan Bey, bana edebiyatı sevdiren adam oldu. Bir Reşat Nuri Güntekin hikâyesi yolumu çizdi ve ‘Ben yazı yazacağım.’ dedim. Ortaokul kitabımızdaki ‘Eski Bir Yara’ adlı hikâyesi vardı. Yunan işgalinde bir Anadolu kasabası... Hikâye bir çocuğun ağzından anlatılır. Hikâye herkeste farklı etki bırakır. Beni öylesine çarptı, öylesine içime dokundu ki, bütün ömrümü çizmiştir. Bana ‘Dünyada yazı yazmaktan daha güzel bir şey yok.’ dedirtmiştir. Beni yazmaya iteledi, ne buldumsa yazdım. On beş yaşında Babıali Yokuşu’nda bir adam halinde dolaşmaya başladım. Yirmi yaşında Milliyet gazetesindeydim. Türkiye Yayınevi’nde geçti ömrümün bir yarısı. Klişeleri yapılmış, yazıları yazılmamış, ziyan olmuş bir takım hikâye resimleri, ressamların çizdiği resimleri bana verirlerdi onlara göre hikâye yazardım. Müthiş bir zamandı, beni mutlu ediyordu.”

Peyami Safa’dan büyük saygı ve sevgi ile bahseden Safa Önal, “Hikâye kitabım için yazdığı önsözde “Edebiyat tarihimizin finaline kalmak liyakatinde bir yazardır.” diyor.

Sinema aklımın ucundan geçmemişti

Babıali Yokuşu hatıralarını anlatan Önal, sıkılmaya başladığını bir şeyler yapma gerekliliği hissettiğini lâkin sinemanın aklının ucundan geçmediğini ifade ederken, sözlerine şöyle devam etti: “Bela diye yıldız romanlardan bir roman okudum. Coşturdu beni, ben bunu sinemalaştırsam mı? Bilmiyorum da sinema nasıl yazılacağını, oturdum yazdım. Rahmetli Atıf Yılmaz’a gittim. İç avlulu bir handaydı. Metin Erksan’ın yüksek lisans tezi, ‘Osmanlı’da İç Avlulu Hanlar’dır. Şimdi maalesef yok. Medenidir, insanidir, hayran olmuştum, ilk defa iç avlulu han görüyordum. Baştan sona okudum, çıt çıkarmadan dinledi, şapkasını çıkardı kutladı beni. ‘Ben bunu film yaparım’ dedi. İlginç bir şeydir. Bundan Allah Cezanı Versin Osman Bey adlı filmi üretti. Buna karşı Kemal Film’in sahibi, yönetmen Osman Seden de bu lafa çok bozuldu. O da bir film yaptı. ‘Erkeklik Öldü mü Atıf’ dedi. Böyle zarif, böyle güzel, hatırlanması bile biraz burukluk getiren zamanlardı. Ülkü Tamer ne diyor: ‘Yaşamak hatırlamaktır.’ Yaşamak sadece hatırlamaktan ibaret; zaman nedir, ne işe yarar merakım bu ara ona…’’

Hareket eksikliğimiz var, lâf ü güzaftan öteye gitmemekteyiz

Hilmi Yelkenci’nin kendisine saray dilini anlattığını belirten Önal konuşmalarına şöyle devam etti: “Sarayda ‘kapın örtülsün’ bedduası olmasın diye, ‘kapıyı çevir’ diyorlardı. Kapıyı ört yok. ‘Işığın sönsün’ bedduası olmasın diye, ışığı söndür denilmez, ‘ışığı dinlendir’ şeklinde seslenilirdi. Nerden gelmişiz, nereye hapsolmuşuz. Ne kadar dar iki yüz elli üç yüz sözcüğün arasında dönüyor. Türkçe meselesi bana göre vahim. Böyle bir ahlaktan, böyle bir dilden, böyle bir imbikten gelmek zorluyor insanları. Hiçbir hareketimiz yoktur. Hareket eksikliğimiz var. Lâfügüzaftan öteye gitmemekteyiz. Konuşturup, eleştiriyoruz bunun sonu nereye varır? Sanatta bir dirilişe ihtiyaç var.”

“Türk Sinemasının Bir Dönemine Damgasını Vuran Safa Önal”

Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Sanat Özel Ödülleri’nin sahiplerini bulduğu 22 Şubat 2018 tarihindeki törende Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kullandığı, “Türk Sinemasının bir dönemine senarist ve yönetmen olarak damgasını vuran Safa Önal” ifadesini memnuniyetle hatırlatan Önal, 87 yaşında olmasına rağmen sinema, kültür ve sanat alanında yapılacak hizmetlerin kendisini heyecanlandırdığını sözlerine ekledi. Hayalindeki projesi olan Adnan Menderes’in eşi Berrin Menderes’in dizi ya da sinema filminin yapılması için ziyaret ettiği mekânları, çalışmalarını dinleyicileri ile paylaştı.

Safa Önal, konuşması esnasında bir çok tanınmış edebiyatçıyı rahmetle andı. Bilhassa Yahya Kemal Beyatlı’dan, Necip Fazıl’dan, Bekir Sıtkı Erdoğan’dan ve Turgut Uyar’dan şiirler seslendirdi. Mükemmel bir şekilde okuduğu şiirler dinleyicilerden alkış aldı. Önal’ın, sinema, edebiyat hatıralarının yanı sıra, dinleyicilerine özellikle Yahya Kemal şiirlerini kusursuz seslendirmesi, Mehmet Nuri Yardım’ın Yahya Kemal bugün hayatta olsaydı ‘Ben şiirlerimi Safa Önal seslendirsin diye yazmışım’ derdi.” sözleri dinleyicilerin ilgisini çekti. Özellikle Necip Fazıl’ın “Beklenen” şiirini çok beğendiğini vurgulayan Önal, kusursuz Türkçesi, hitabı, okuduğu şiirler ile Bâbıâli akşamına damgasını vurdu. Safa Önal’ın, Bekir Sıtkı Erdoğan’ın şairin şiir kitaplarında bulunmayan “Mahkûm” şiirini okumasının ve fotoğraf çekimlerinin ardından toplantı sona erdi.

 

Hülya Günay

 

YORUM EKLE