Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Youtube kanalından canlı yayınlanan Edebiyat Sohbetleri’ne Cumhuriyet Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Alim Yıldız konuk oldu. “Yunus Emre Öğretileri” başlığıyla Hasan Ali Şeker’in sorularını cevaplayan Yıldız, şairin ilmî bakımdan bilinmeyen yönlerine değindi.
YUNUS’UN YAPTIĞI MEVLANA’NIN YAPTIĞINDAN DAHA AZ DEĞİLDİR
Yunus Emre’nin hayatıyla ilgili elimizde fazla bilgi bulunmadığına dikkat çeken Prof. Dr. Alim Yıldız, elimizdeki bilgilerin kaynaklarının velayetnameler ve menakıpnameler olduğunu kaydetti. Divan’ındaki bazı bilgilerden yola çıkarak hayatı hakkında fikir edinildiğini söyleyen Yıldız sözlerini şöyle sürdürdü:
“13. yüzyıldan edebiyatımızın başlangıcında itibaren iki büyük ismi görürüz. Mevlâna ve Yunus Emre. Yunus Emre, Mevlâna gibi devlet içerisinde değildi. Mevlâna üst tabakadan biriydi. Mesnevi’si ve diğer eserleri yazıldığı şekliyle günümüze ulaşmış, onun yazıp yazmadığı gibi bir şüpheye mahal vermemiştir. Ancak Yunus Emre’nin Divan’ıyla ilgili çok tartışma vardır. İçinde başka Yunus’lara ait şiirler olduğu söylenir. Yaygın ilahilerin bazılarının bizim Yunus’a değil, Âşık Yunus’a ait olduğunu biliyoruz. Bütün bunlara rağmen Yunus Emre’nin yaptığı, Mevlâna’nınkinden daha az değildir. Bu insanları yaşadığı döneme göre değerlendirmemiz gerekir. Devletin yıkılışı sırasında devleti nasıl kurtarırız çabasına girişmişlerdir. Bu bakımdan büyük kırılmaların, çatışmaların yaşandığı bir dönemdir. Anadolu’da her dil konuşulmaktadır. Yunus Emre böyle bir dönemde ortaya çıkmıştır. Fikirlerini eserlerinden yola çıkarak anlıyoruz. Anadolu’yu gezdiği gibi Şam’ı, Irak’ı, İran’ı, Azerbaycan’ı gezmiştir. Yine şiirlerinde Şam’dan, Şiraz’dan, Kayseri’den, Sivas’tan bahseder.”
TÜRKÇEYİ HEM ŞİİR HEM DE DİN DİLİ HÂLİNE GETİRMİŞTİR
Yunus’un hayatıyla ilgili menkıbelerin arkasında saklı bir gerçek olduğunu ifade eden Prof. Dr. Alim Yıldız, şunları söyledi:
“Yeni belgeler ve bilgiler bu durumu netleştirebilir. Kendisinden sonra bir ekol oluşturduğu ve takipçilerinin olduğu muhakkaktır. Yunus bizde, okuma yazma bilmeyen, şiir söyleyerek gezen, gariban biri olarak görülür. Fakat son zamanlarda yapılan çalışmalar öyle olmadığını bize göstermiştir. Yürüttüğümüz bir çalışmada, Divan’ını incelediğimizde Kur’an-ı Kerim’in 96 sureden ayet kullandığını tespit ettik. Son tespite göre de bütün surelerden ayetler var. Ayeti iyi bilebilirsiniz. Fakat bu metni değil de manasını şiire yedirebiliyorsanız bu önemli bir şeydir. Bu durumda söylememiz gereken Yunus Emre’nin iyi bir medrese tahsili yaptığıdır. Bazı araştırmacılar Farsçayı tercüme yapacak kadar iyi bildiğini söylemiştir. Kur’an-ı Kerim hafızı olduğunu düşünüyorum. Şiirinde ayetlerin manalarına yer verişiyle ilgili kendisinden önce bir örnek yoktur. Yani bir şairi örnek almamıştır. Yunus bir gönül adamıdır. Divan edebiyatının, halk edebiyatının yani Türk edebiyatının başlatıcısıdır. Türkçeyi hem şiir dili hem de din dili hâline getirmiştir. Yunus’tan sonra bunlar tekrarlana tekrarlana oluşmuştur. Kendisinden sonra gelen şairler Yunus’un söylediklerini, kelimelere yüklediği anlamı tekrar etmişlerdir. Yunus kurucu şair ve fikir adamıdır.”