Tamircisinden manavına, yeniyetme öğrencisinden ev hanımına birçok insanın en azından ismini duyduğu bir divan şairidir Nedim. Şiirleri değilse bile nasıl öldüğü hakkındaki söylentiler dillerde dolaşır. Onun “erken yaşamış bir Orhan Veli” olduğunu söyleyenler de vardır, her şeyi bir kenara bırakıp eşcinsel olduğu iddiasının peşine düşenler de. Bakmayın Attila İlhan’ın daha çok Baki’yi öne çıkardığına, İstanbul Türkçesinin ilk söz ustalarındandır Nedim. Hocadır. Bilgilidir. Kültürlüdür. Necip Fazıl’ın bile bu yönüyle övdüğü, önemsediği bir isimdir. Bir gözüyle İstanbul’u, payitahttaki mesire yerlerini izlese de bir ayağıyla “tahammül mülkü” olarak nitelediği Alamut’ta dolaşır.
Nedim'in serencamı
Divan şiirinde kendi adıyla anılan bir tarz ortaya koyan Nedim’in 1681’de doğduğu sanılıyor. III. Ahmed döneminin (1703-1730) başlarında şiirleriyle tanınmaya başlayan Nedim, kasideler sunarak birçok devlet adamının dostluğunu kazanıyor. Özellikle de Lale Devri’nin ünlü veziri Nevşehirli Damat İbrahim Paşa için çok sayıda kıta ve kaside yazıyor. Nedim’i gözetip kollayan Paşa, zamanla kütüphanesini de Nedim’e emanet ediyor.
Uzun bir süre müderrislik de yapan Nedim’in üzerinde pek durulmayan özelliklerinden biri de o dönemdeki tercüme heyetlerinde görev alması.
Üslup sahibi bir şair
“Lale Devri’nin bülbülü” olarak nitelendirilen Nedim, “mahallileşme” akımının önemli bir temsilcisi ve “şarkı” türünün gelişmesinde önemli katkıları olan bir şair. Söyleyiş mükemmeliği, yerlilik arzusu ve şuh eda onun şiirinin ayırt edici nitelikleri olarak çıkıyor karşımıza. “Malumdur benim sühanım mahlas istemez” dizesi, üslup sahibi bir şair olduğu iddiasını açıkça gösteriyor. Şiirlerinde, çağının değişik hayat sahnelerini ve tiplerini de öne çıkardığını biliyoruz Nedim’in. Namık Kemal, onu Türk dilinin en büyük şairi olarak göstermiş bir ara. Tevfik Fikret’in de Rübab-ı Şikeste’sinde onun şair portresini anlatan bir şiiri yer alıyor.
Nedim nasıl öldü?
Nedim; şiirleri ve biyografisi kadar ölümüyle de sık sık gündeme gelen bir şair.
Ünlü şairin Divan’ını yayına hazırlayan ve İslam Ansiklopedisi’ne Nedim maddesini yazan Muhsin Macit, hem yaratılıştan hassas olmasının hem de ailede yaşanan bazı olayların onun üzerinde sürekli bir korku hâli bıraktığını söylüyor. Dedesi, Mülakkab Mustafa Muslihuddin Efendi’nin linç edilerek öldürülmesi, ailesini olduğu kadar Nedim’i de derinden sarsmış olmalı. Ölümünde de bu “illet-i vehime”nin etkili olduğu sanılıyor.
Bazı kaynaklarda şairin, Patrona Halil İsyanı’nı takip eden eden günlerde bu korku nedeniyle öldüğü iddia ediliyor. Ölüm nedenleri arasında, içkiye düşkün olması yahut afyon çekmesi de gösterilmekte; bunların Nedim’de bir titreme hastalığına yol açtığı ileri sürülmektedir. Muhsin Macit’in şu belirlemesini de dikkate almak gerekiyor elbette: “Nedim’in terekesine dair kassam hücceti sûreti 28 Ekim 1730’da düzenlendiğine göre şair bu tarihten (isyandan) önce ölmüştür. Kabri Üsküdar Karacaahmet Mezarlığı’nın Miskinler Tekkesi kısmındadır.”
Keşke bu da olsa!
Nedim demişken, bakın söz nereye geldi birden: “Arap Baharı”nın ardından ekmek ve özgürlük diyerek Amerika’daki halklar bile ayaklanmışken, Osmanlı tarihinde çok önemli bir kırılma, ciddi ve çok yönlü bir başkaldırı olan Patrona Halil Ayaklanması ile ilgili büyük bir roman okumak istiyor insan.
Ali Emre şairin ölümünü merak etti
Lale Devrinde devletin ne itibarı kalmıştı dostum?Her türlü bozulma ve pislik vardı o dönemde. Ve bunlar her şeydendevlet eliyle, devletlüler eliyle yapılıyordu.