Bursa'da ilim ziyafeti verilecek

23-27 Ocak 2012 tarihlerinde bu yıl 5’incisi düzenlenen Kış Akademisi, Prof. Dr. Bedri Gencer’i konuk ediyor.

Bursa'da ilim ziyafeti verilecek

İlim Yayma Cemiyeti Bursa Şubesinin katkılarıyla Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesince bu yıl 5’incisi düzenlenen Kış Akademisi, Prof. Dr. Bedri Gencer’i konuk ediyor. Akademi, daha önce de İsmail Kara ve Tahsin Görgün gibi isimleri ağırlamıştı.

İslâmî ile sosyal bilimlerin birleştiği küllî ilim perspektifinden yaptığı çığır-açıcı çalışmalarla tanınan Bedri Gencer’i, Chicago Üniversitesinde çağımızın önde gelen Müslüman düşünürlerinden Fazlur Rahman’ın yanında doktora yapan Alparslan Açıkgenç, yakınlarda İran Sosyoloji Birliği’ne verdiği bir mülakatta bütün İslâm dünyasının en önemli beş düşünüründen biri saymıştı.

Âlim-mütefekkir tipinin günümüzdeki önde gelen temsilcisi Bedri Gencer, yoğun bir seminer programıyla Bursalılara gerçek bir ilim ziyafeti çekerek “Müminlerin baharı” kış mevsiminde gönülleri ısıtacak. Beş gün sürecek “Hikmetten Medeniyete İslâm Düşüncesi” genel başlıklı programda Gencer, son yıllarda kafa yorduğu, araştırdığı geleneksel hikmet ve modern medeniyet bağlamında İslâmî hayat ve düşünce tarzının tüm temel meselelerini öğrencilerle paylaşacak, müzakere edecek.

23-27 Ocak 2012 tarihlerinde beş gün süreyle her gün saat 09.00-13.00’de Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Mehmet Akif Ersoy Salonu’nda İlahiyat Fakültesi öğrencilerinin katılımıyla yapılacak seminerler, aynı zamanda dışarıdan katılmak isteyenlere de açık olacak.

Seminer programının içeriği şöyle:

Hikmetten Medeniyete İslâm Düşüncesi

Bedri Gencer

1. Hikmet Olarak Din Tasavvuruna Giriş: Hikmet, adalet, fazilet gibi kavramların Arapça müennes sığasıyla gelişindeki hikmet, ruh ve nefs, küll ve cüz’, arş ve sema, inzal ve tenzil, şer’ ve şeriat, hüküm ve hikmet, tarik ve tarikat, irfan ve marifet, hak ve hakikat, vahdet-i hak, tertib-i hakâik, isabet (doğruyu, hedefi tutturma) olarak hikmet, aslını (eşyayı, nefsi, Rabbi) tanımak, aslını korumak (tanımanın gereğini yapmak, hataya düşmemek), eşyanın hakikatlerine olduğu gibi vakıf olmak ve gereğiyle amel etmek, cinsiyet uyumunun da gösterdiği gibi, aklın, kalp, hikmetin nefs için bağ anlamına gelmesi, Moğolca “yasa/yasak” kelimeleri arasındaki ilişkide olduğu gibi, “hüküm”, emir ve men’’etmek, “hakem” ise atın ağzına gem vurma anlamına gelir, Arapların bindikleri hayvanı istedikleri yöne sevk etmesinden dolayı dizgine hikmet demeleri gibi, hikmetin lügaten yanlıştan men’ ve doğru yola sevk anlamına gelmesi, bu bağlamda hikmet (önleyici) ile tıp (düzeltici), ilim ve hikmet arasındaki fark, çağımızda Michael Polanyi’nin “tacit knowledge” kavramıyla ifade ettiği gibi, insanın bildikleriyle amel ettiği takdirde Allah’ın ona bilmediklerini de öğretmesi, modern Kartezyen hakikat siyasası (doğru bilgiye dayalı ideolojik-politik eylemle dünyayı değiştirme) ile hikmetin kaybı,

Hakikatin=dinin isimli ve isimsiz, tikel ve evrensel, teorik ve pratik boyutlarının birleştiği ana kavram olarak hikmet (logos=reason), kabaca “ilk felsefe/son felsefe” veya “varlık/bilgi” ayırımının karşılığı olarak hikmet-i nazariye (sophia=sapience=ilim) ve hikmet-i ameliye (phronesis=prudence=fıkıh), hikmet-i nazariye altında hikmet-i bahsiyye ve hikmet-i zevkıyye, kitap ve hikmet, nübüvvet anlamıyla hikmet, Batılı religion ile din kavramları arasındaki fark, dinin dört temel anlamı, asıl din, dinin teorisi olarak şeriat, dünyada dinin pratiği olarak ibadetin iki boyutu (marifetullâh ve tâ’atullâh) ve ‘âdet (muamelât), dinin uhrevî yönü cezâ, ilim=hadis, zikir=kitap özdeşliği, bizzat İslâm düşüncesi olarak fıkıh, bir ağaç olarak fıkhın “ekber ve esgar” ile “zâhirî ve bâtınî” olarak ayrılan dikey ve yatay boyutları, rivayet ve dirayet, an’ane, sünnet ve millet, peygamberlerin varisleri olarak ulemanın misyonu, fürû’da ve usûlde tecdidin klasik ve klasik-sonrası anlamları, bid’atleri ıslah, sünnetleri ihya, kurtarma=mehdicilik kavramları.

2. İslâm Düşüncesinde Gazâlî Paradigması: Daha önce küllî anlamda fıkıh ile hikmetin formülasyonları Irak ve Horasan uleması tarafından başarıldığı halde zamanla bu terimlerin aslî anlamlarını kaybetmesi üzerine Gazâlî’nin aslî anlamına ircâsından artık ümidini kestiği fıkhı, muâmele ve mükâşefe ilimleriyle ikame yolunu tutması, İhyâ’da dikey ve yatay boyutlarıyla bir bütün olarak fıkhı ilm-i muâmele dediği ilm-i hâl olarak formüle ettikten sonra onun hikmet ile sentezinden tikel-komünal ve evrensel-kozmopolitan kimlikleri uzlaştıracak bir İslâmî dünya görüşüne ulaşarak teodise problemini aşmayı başarması,

Gazâlî tarafından dinlerin ezelî problemi teodiseyi aşmanın dört yolu, tertib-i tevhid, teo-sentrisizmden nomo-sentrisizme geçiş, hikmet-i teşrî’iyye, ismet-i ümmet, araçsal siyaset, İhyâ’nın İslâm dünyasında ilmihal olarak formüle edilen İslâmî bilginin çağlar boyunca korunmasını sağlayan, okurlar ve yazarlar tarafından doğrudan veya dolaylı olarak sürekli yararlanılan bir ana kaynak olması, eserin Sünnî İslâm’ın çerçevesini çizen bir elkitabı olarak İslâm dünyasında görülmemiş bir nüfuz kazanırken bu nüfuzuyla mütenasip bir tartışılırlığı yaşaya gelmesi.

3. Osmanlı İslâm Yorumuna Giriş: “Din, diyanet, tedeyyün” kavramları, din yorumuna antropolojik-filolojik ile hermenötik yaklaşımlar, hermenötiğin teksti delalet, filolojinin sübut bakımından sınama amacından doğması, İslâm yorumu ile İslâm düşüncesi arasındaki fark, İslâm yorumlarının dinin nakil/akıl, rivayet/dirayet, zâhir/bâtın, asl/fer’ boyutları arasında telif tarzına ilişkin mücadeleden doğması, İslâm yorumunun Arap/Acem, Irak/Horasan olarak etnik ve coğrafî bir ayırıma tekabül eden iki safhada şekillenmesi, Acemlerin elinde yüksek Horasan İslâm yorumunun Selçuklu vasıtasıyla Osmanlı’ya intikali, bunu sürdürme tarzı olarak Osmanlı İslâm yorumu, Hodgson’ın “şer’îciliğin zaferi” dediği Osmanlı nomo-sentrisizmi, dinî formalizm, buna uygun olarak Sünnîlik, Hanefîlik ve Nakşibendîliğin benimsenmesi, Araplar ve İranlılardan farklı olarak Türklerin kendilerini İslâm ile tam özdeşleştirmelerinin sebebi, Keçeci-zâde İzzet Molla’nın mükemmel ifade ettiği eskatolojike karşı nomolojik Osmanlı tedeyyünü (din ve tarih anlayışı), yepyeni bir öğreti getirecek kurtarıcı değil, şeriatın uygulamasını kemale erdirecek baş-müceddit olarak Mehdî anlayışı,

Kitabî/şifahî, popüler/yüksek din ayırımlarının yapaylığı, avam ve havas tedeyyünü arasındaki nitelikten ziyade üslup farklılığı, ilmin öğrenildiği yer olarak medrese, hazmedildiği yer olarak tekkelerin işlevi, Osmanlı İslâm yorumumun beş babası, Fenarî, İbni Kemal, Birgivî, Bursevî, Gümüşhanevî, A-dikey fıkhî sentez, 1-Fıkh-ı ekber sentezi, İbni Kemal’in başını çektiği Osmanlı ilmiyesi tarafından siyasî gerekçelerle Eş’arîliğe karşı Matürîdîliğin icadı, Eş’arîliğin medresede egemenliğini sürdürmesi, Eş’arîlik ile Matürîdîliği telif girişimi, 2-Fıkh-ı esgar sentezi, İslâm tarihinde ilk kez Hanefîliğin tek resmî mezhep olarak benimsenmesi, 3-Fıkıh sentezi, Birgivî’nin bid’atin değişik veçheleri olarak yozlaşmış tasavvuf ile formalizme indirgenmiş fıkıh anlayışlarına karşı Gazâlî çizgisinde fıkhı aslî, küllî anlamına ircâ girişimi, 4- Fıkhın “ekber ve esgar” ile “zâhirî ve bâtınî” olarak ayrılan dikey ve yatay boyutlarının sentezlendiği küllî fıkhın süzülmesi olarak ilmihal sentezi, B-Yatay hikemî İslâm sentezi, 1-Dikey hikemî sentez, 2-Yatay hikemî sentez, 3-Ahlakî sentez, hikmetle şeriatı uzlaştıran bir kitap olarak Kınalızâde Ali’nin Ahlâk-ı ‘Alâî’si, 4-Edebî sentez.

4. Kadim Hikmetten Seküler Medeniyete Batı ve Doğu: Hikmet anlamında Yunanca logos kavramının doğuşu, logos’u reason olarak Latinceye çeviren Stoacılar ile hikemî monoteizm ve kozmopolitanizmin doğuşu, Romalı Cicero’nun logos’u Latinceye reason yerine lex (jurisprudence) olarak tercümesi, Hıristiyanlığın gelişi ve Paul ile şeriatın hikmete, nomosun logosa fedası, Philo ile logosa kelime anlamının verilmesi, skolastik ortaçağ Batısında Aquinas’ın teoloji ile hikmeti telif girişimi, Rönesans’ın hikmet arayışı, Descartes’ın cogito ergo sum mottosuyla varlık/bilgi ilişkisinin tersine dönmesi, Reformasyon ile dinin içinden, Aydınlanma ile dışından yenilenmesi arayışı, Aydınlanma ile reason (hikmet)’a akıl anlamı verilmesi, bir bilişsel fakülte değil, hikmetin kullanılması anlamında bir zihnî süreç olduğu halde reasoning=muhakemenin intellect=akıl anlamı verilerek objektif hale getirilmesiyle objektif, ontik hikmetin kaybedilmesi,

1648 Westphalia-sonrası süreçte Katoliklik içindeki gizli-Protestanlık Cizvitlik sayesinde dinin, kendisi gibi öz-meşrulaştırıcı bir sistem olarak Türkçede “medeniyet” denen civilization’a (temeddün) dönüştürülmesi, seküler bir hikmet olarak medeniyetin kadim hikmetin yerine geçirilmesi, kendi kendini meşrulaştıramadığı zamanla görülen medeniyete ideoloji ve sosyoloji ile ekstra meşruiyet kaynağı arayışı, geleneksel hak/batıl dinler mücadelesinin Batılı/Doğulu medeniyetler mücadelesine ve Hıristiyanlaştırma misyonunun medenileştirme misyonuna dönüşmesi, XIX. asırda modernleşmenin ajanı, sekülerleşmenin bayraktarı Protestanlığın yakın öteki olarak aldığı medeniyet olarak Arap İslâm’ına karşı din (fıkıh) olarak Türk İslâm’ını uzak öteki haline getirmesi, XIX. asırda Renan’ın “İslâm, mâni’-i terakkidir” sloganına tepki olarak İslâm’da modernleşmenin başlaması, bu slogandaki İslâm’dan kasdın din olarak Türk İslâmı olduğu.

5. Modernizmin İslâm Dünyasına Gelişi : İslâm dünyasına modernliğin gelişiyle ilimden edebiyat ve sosyal bilime, ulemadan üdebaya, sosyolog ve ideolog aydınlara geçiş, bilgi ve eğitim anlayışının değişmesi, medreseden üniversiteye, icazetten diplomaya geçişle küllî, sahih ilimden, parçalı, anonim bilgiye geçiş, modern çağda tedeyyünlerin geleneksel Sünnî/Şî’î ayırımını çapraz kesen nomolojik/eskatolojik ayırımına dönüşmesi, “İslâm, mâni’-i terakkidir” ithamına tepki olarak İslâm’da modernleşmenin başlaması, İslâm’da modernleşmenin dar-modernistik ve geniş-tradisyonalistik anlamları, bunların nomolojik ve eskatolojik olarak iki tedeyyüne bağlı olarak Batı medeniyetinin iki farklı tasavvur tarzına dayanması, İslâm dünyasında sekülerleşmenin ana yolu olarak dinin ideolojileştirilmesi, dinin ideolojileştirilmesinin iki veçhesi, deizm ile plüralizm, deizm ile ateizm arasında felsefî olarak olsa da dinen bir farkın olmadığı,

Modern İslâm dünyasında nübüvvetin dolaylı reddi olarak ilhad=deizmin iki sinsi tezahürü, birincisi, akla (marifetullahın aklen vücubu öğretisinden hareket), ikincisi Kur’ân’a vurgu, Kur’ân’ın tarihselliği, İbrahim Şinasî ve Cemaleddin Afgânî gibi modern Müslüman deistlerin kadim ve seküler evrensel hakikat kaynakları olarak hikmet ile medeniyet arasında salınması, Şinasî’nin Reşid Paşa için kullandığı “resul-i medeniyet” deyiminde görüldüğü gibi medeniyetin insanlığın yeni dini olarak algılanması, Renan ve Le Bon gibi XIX. asır Fransız oryantalistlerinin ürettiği “İslâm medeniyeti” kavramının zamanla “İslâm dini”nin yerini alması, çağımızda hadislerin, sünnetlerin, mucizelerin, kader inancının, kabir azabının, şefaatin sorgulanması şeklinde deizmin sinsi tezahürleri,

Din-i mübin-i İslâm’dan “İslâm dini” başta olmak üzere İslâm ile başlayan tamlamalara geçiş, çağdaş dünyada yarışan dinlerden, hukuklardan medeniyetlerden biri olarak İslâm dini, hukuku, medeniyeti vs., hikmet-i ameliye olarak fıkhın aslî, küllî anlamını kaybederek İslâm hukuku, İslâmî sosyal bilim ve İslâm düşüncesi şeklinde üç seküler deyime parçalanması, Luther’a giden “yasa/müjde” (law/gospel) ayırımının etkisiyle “şeriat/akide” ayırımının İslâm’a uyarlanması, modern çağda kaybolan medine-i münevverenin İslâm medeniyeti, İslâm devleti ve İslâm toplumu şeklinde üç seküler deyime parçalanması.

YORUM EKLE