Türkiye’nin maarif davası acıklı bir davadır. Kimler geldi kimler, böyle bir derdi, davası olmadan hem de. Bakanları açısından bakıldığında Türk Milli Eğitim tarihi de, kültür tarihi de hiç iç açıcı değildir.

İstisnası yok mudur? Vardır elbet. Kaç istisnası vardır bunun bilemiyoruz ama o istinalardan birini yâd etmek istiyoruz. 

Anlaşılmayan Bir “Dava”

Müslüman bir insanın cenazesi toprağına kavuşturulmadan evvel sorulur: Ey cemaat-i müslimin! Merhumu veya merhumeyi nasıl bilirsiniz? Ve ardından eklenir: Hakkınızı helal ediyor musunuz? Biz bu bahri Hasan Âli Yücel için açsak acaba nasıl bir karşılık buluruz? En basitinden entelektüel çevrelerde bu bahirlerin olumsuz bir nidayla karşılanma ihtimali zayıf. Ama her haliyle bir Hasan Âli okuması ve kabulü de yapılıyor da değil. Olumsuz bir nidanın zayıf bir sesle çıkıyor olmasının altında, aslında Hasan Âli Yücel iyi bir adammış, söylentisi var. Bilgiden çok rivayet. İçselleştirmeden ziyade işitme.

Hasan Âli muhafazakârların gözünde menfi yapan vaka meşhur Öner-Yücel davasıdır. Avukat Kenan Öner’e göre Hasan Âli komünist idi. Hasan Âli, 1947’de yayımladığı “Davam” adlı eserinde hakkındaki tenkitlere cevap verir. Bizce Hasan Âli’nin maruz kaldığı bu durum II. Dünya Savaşı sonrası Cumhuriyet’in yaşamak zorunda kaldığı değişimle açıklanabilir. Cumhuriyette kabul ve anlayış değiştirilmek istendi bunun için idamlık sehpasına oturtulacak isimler arandı ve bunlardan biri de Hasan Âli oldu.-60 ihtilali olduğunda Rize’nin bir köyünde insanlar şöyle konuşur: Adnan Menderes, memleketi yemiş bitirmiş. Baksana evinden bir çuval un çıkmış, bir de hanımının yünden hırkası varmış. Bu mış’lar bizi hiç bırakmadı zaten.-

Hasan Âli Yücelİçimizden Biri              

Hasan Âli içimizden biri öncelikle. Bunu hem eğitim camiasından olması anlamında hem de muhafazakar bir kimliğe sahip olması bakımından söylüyorum. Hasan Âli bakan olduğunda 50 yaşındaydı. Yaşının hakkını veren bir bilgi ve tecrübeye sahipti. Felsefe öğrenimi görmüş, öğretmenlik yapmış, Milli Eğitimin yönetim kademesinde görevlerde bulunmuş bir isimdi. 0, mantık ve felsefe kitabı yazarı, bir edebiyat araştırmacısı, deneme yazarı ve şairdir. İçimizden biriydi çünkü Mevlevilik hamuruna katılmıştı. İslam kültürü, felsefesi ve tasavvufu aşina yüzlerdi onun için.

 

Ne Yapmak İstedi? Ne Yapamadı?      

“Köy Enstitüleri” bugün iddia edildiği gibi komünist bir proje miydi acaba? Bir gün bu konu üzerine anlamak merkezli bir çalışma yapılırsa yine bir özür sadır olabilir gibime geliyor. Çünkü o Milli Eğitimin ne olması gerektiğinin bilince olan bir insandı. O zihnindeki ideallerle siyasi konjonktürü beraber götürebilecek donanıma sahipti. Yaptıkları bunun bir göstergesi. Sağcı ve milliyetçi kesimle de uzaklığı (maddi bir uzaklık bu, manevi değil) bu donanımdan kaynaklıyor bence.

İslam ve Batı klasikleri onun eseri. Hele hele Diyanet Vakfı’nın İslam Ansiklopedisine kadar İslam Ansiklopedisi projesi hangi okuma eylemine iman etmiş birinin kütüphanesinde yer almadı ki? Başka açılardan kimi sorunları olmakla beraber hâlâ dipnotları ve kaynakça itibariyle ciddi bir kaynak. -Ne zaman İslam Ansiklopedisi projesinden söz açılsa gönlümüze bir hüzün çöker. Henüz Necla Pekolcay hoca Hakk’a yürümemişti. Biri Adnan Adıvar üzerine doktora yapıyordu. Tam 28 Şubat’ın “bin yıl sürecek günleri.” Danıştığı insan İslam Ansiklopedisi meselesi çözülmeden Adnan Adıvar biyografisinin eksik kalacağından bahsetti. O tecrübeyi de Necla Pekolcay Hoca'nın bileceğinden bahsetti. Doktora öğrencisi 28 Şubat’tan dem vurdu ve suskunluğu tercih etti. Doktora çalışması ne oldu bilmem ama Adnan Adıvar'la ilgili yayımlanan yeni bir çalışma olmadı. Necla Pekolacay da sırlandı. Hatırasında da bu bahse girmedi. Eskiler sırlarıyla ve bildikleriyle beraber göçtüler.-

 

Hasan Âli YücelŞark İslam klasikleri onun hizmeti

İslam ve Şark klasikleri de inkıtaya uğrayan düşüncenin yeniden tamiri için güzel bir fırsat oldu Hasan Ali Yücel. Alfabe değişikliyle yetişen Cumhuriyet’in ilk nesli Mevlana’yı, İbn Arabi’yi, Farabi’yi, İbn Haldun’u, Taberi’yi, Şebusteri’yi, Sühreverdi’yi, Hafız’ı, Attar’ı, Molla Cami’yi, Sadi’yi, Eflaki’yi, Sultan Veled’i hep bu fırsatla tanıma imkanı buldu. Aynı zamanda Batı klasiklerini de.

Hele hele son devrin önemli simalarından İbnülemin Kemal Beyin Son Sadrazamları’ı, Son Şairleri, Son Hattatları… -Eserlerin her birinin başındaki “son” sıfatının özellikle ve belli bir bilinci yansıtması bakımından konulduğuna hükmettim hep.-

Devir Hasan Âli’nin birikimlerinin ve ideallerinin yanında başka hesaplar içerisine girdi. Konjonktür değişti. Hasan Âli de ahbab u yaranı gibi aramızdan ayrıldı.

Yorgundu. Son demlerinde aynı zamanda üzgün. Galiba Tanzimat’ın kabul duası onun için geçerli olur:

Tanzimat Fermanı okunur. Âdet her ferman sonrasında dua edilmesidir. Şeyhulislam âdet olduğu üzere dua edilmesini ister ve duacı efendiyi sorar. Duacı çağrılır ve papazların içinden geçerek huzurda şöyle dua eder:

Ey hareket ve halleri değiştiren Allah! Durumumuzu hallerin en güzeline çevir. Ey Allahım ümmet-i Muhammed’e rahmet eyle, Ey Allahım ümmet-i Muhammedi koru. 

Duaya papazlar fena halde bozulurlar.

Hasan Âli’nin bütün bu gayretlerini doğru okuyamayanlar ya da görmeyenler papazlar gibi onun bu cephesini görmezden gelirler.

Milli Eğitim ise sonrasında kalan sorunlarla hâlâ devam ediyor. Bu durum daha çok süreceğe benziyor.

 

Zeki Dursun hatırlattı