Ankara’da, 5-6 Mayıs 2012 tarihlerinde, Kocatepe Kültür Merkezi Konferans Salonu’nda bir büyük organizeye imza atılmıştı: “Uluslararası Hasan el-Benna ve Müslüman Kardeşler Sempozyumu”. Türkiye’den ve halkı Müslüman olan başka ülkelerden otuza yakın tebliğci âlim, aydın, entelektüel Müslüman’ın iştirak ettiği bu dev sempozyumun yükü, Genç Birikim Dergisi/Derneği ve Medeniyet Derneği (yeni ismiyle Medeniyet Vakfı) tarafından üstlenilmişti. İki gün boyunca yoğun bir şekilde icra edilen sempozyum, Ankara’nın içinden ve dışından gelen izleyicilerle dolup taşmıştı. Hem Türkçe hem de Arapça olarak sunulan tebliğlere herkes dikkat kesilmişti.
Tertip heyetinde bulunan ilim ve hareket adamı M. Beşir Eryarsoy Hoca’nın, yazar-yakın tarih uzmanı Ali Kaçar’ın ve yine hem yazar hem de yayıncı Kazım Sağlam’ın emekleri azımsanmayacak derecedeydi. Rabbimiz her birinden razı olsun ve emeklerinin karşılığını eskizsizce versin. Türkiye’den Ahmed Emin Dağ, Ahmed Varol, Ali Kaçar, Fahri Hoşab, Hacı Duran, Hayreddin Karaman, Kazım Sağlam, M. Beşir Eryarsoy, Mustafa Ağırman, Mustafa Özcan, Ömer Küçükağa, Vahdettin Işık ve Yasin Aktay; Ürdün’den Eşref Abdulğaffar, Hemmam Said, Abdulkadir Ebu Faris ve Musa İbrahim el-İbrahimi; Filistin’den Raid Salah, İbrahim Ğuşe ve Salih Lütfi Ağbariyye; Mısır’dan Ahmed Muhammed Zaid ve Abdulhalık Abdulgaffar; Fas’tan Mücahid Ömer el-Emiri; Malezya’dan Vecdi Ğuneym; Suudi Arabistan’dan Muhammed Münir Gadban bizlere o iki gün içerisinde şehid Hasan el-Benna’nın kişiliğini, davasını, mücadelesini, İhvan-ı Müslimin Hareketi’nin tarihini, bugünkü gidişatını vs. geniş ölçüde anlattılar. Tabiri caizse, o iki gün içerisinde gerek Hasan el-Benna’ya, gerekse Müslüman Kardeşler’e doymuştuk. Ve sonra, aylar öncesinden tebliğcilerin hepsinden sunum metinleri alınarak bütün tebliğler iki cilt kitap haline getirilip basılmış ve orada bütün misafirlere dağıtılmıştı. Takdire şayan bir hareketti bu gerçekten.
Burada, şehadetinin altmış beşinci (65) yıldönümüne geldiğimiz bugün vesilesiyle ben, zikrettiğimiz bu sempozyumdan iki tebliğe dikkat çekmek istiyorum âcizane: Biri Ömer Küçükağa’nın, “Hasan el-Benna’nın İslam’ı Toplumda Yeniden Hâkim Kılma Mücadelesi”, diğeri de Ürdün’den katılan İhvan Sözcüsü Dr. Eşref Abdulğaffar’ın, “İhvan Hareketi’nin İslam Dünyası Dışındaki Etkileri” isimli tebliğler.
Hayat, iman ve cihaddır!
Ömer Küçükağa, tebliğini, sunumunun başlığında da geçen altı anahtar kelime üzerinde temellendirdi: Hasan el-Benna, “İslam”, “toplum”, “yeniden”, “hâkim kılma” ve “mücadele”. Şehid İmam’ın Al-i İmran Suresi’nin 169-172. ayetleri olan, “Sakın Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyin. Aksine onlar Rableri katında diridirler, rızıklanırlar. Allah’ın kendilerine vermiş olduklarından dolayı sevinç içindedirler. Ve kendilerine henüz katılmamış olanlara müjdeler verirler. Onlar için bir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklar.” ile Rasulullah Efendimizin (aleyhisselatu vesselam), “Kim cihad etmeden ve cihad etmeyi zihninden geçirmeden ölürse cahiliye üzerine ölmüştür.” hadis-i şerif’ini her zaman zikrettiğini, devamlı kullandığını ifade ediyor. El-Benna’nın İslam anlayışının ibadet, zikir, istiğfar, cihad, toplum düzeni, hükümet, devlet, bir yandan ceza, şiddet, hâsılı hayatın tâ kendisi olduğu şeklinde bildiriyor Küçükağa bizlere. İşte bu kapsamlı inancı, hayat sistemini topluma/toplumlara yeniden hâkim kılmanın mücadelesinde en ön saflarda bulunandı el-Benna. O el-Benna ki, İslamî mücadeleyi ilk çıkışından şehadetine kadar cihad olarak kabul etmiştir. Çünkü Hz. Hüseyin (radıyallahu anh)’a atfedilen, “Hayat, iman ve cihaddır!” cümlesi, şehid el-Benna’da asıl anlamını buluyordu. İman eden bir insanın hayatı, cihaddan ibarettir. Ve iman, asla kuru bir iddia değildir. Yerleştiği kalbi, kesinlikle salih amellere yöneltir. İman hangi kalbe girerse, o kalbin sahibini davete, tebliğe ve cihada yeltendirir. Eğer iyice yerleşirse o kalbe, o vakit fedakârlığa, adanmışlığa ve şehadete ulaştırır. Ve zaten el-Benna da tüm hayatı boyunca fedakârlığın, adanmışlığın örnekliğini teşkil etmiş; nihayetinde de şehidliğin burçlarında yerini almıştır. Ne mutlu bu şehide! Ne mutlu bu adanmışlığa! Ne mutlu onun yolunu tutabilenlere…
Ömer Küçükağa, şehid İmam’ın yirmi maddede toparladığı ve “Fehmin Esasları” başlığını verdiği İslam anlayışının on yedi maddesini paylaştı tebliğinde. Bunlardan bazıları, İslam’ın hayatın tamamını kuşatan kapsamlı bir din, bir nizam ve bir sistem olduğu; İslam’a inanma ve onu öğrenmede her Müslüman’ın temel kaynağının Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye olduğu; doğru bir imanın ve sağlıklı bir ibadetin/mücadelenin nuru ve lezzetinin olacağı; muskacılık, üfürükçülük, nazar boncuğu takmak, falcılık, müneccimlik, gaybı bilmeyi iddia etmek ve buna benzer şeylerle savaşılması gerektiği; ibadetlerde aslolanın hikmetlere iltifat etmeden kulluk görevini yerine getirmek olduğu; masum olan Rasulullah’ın harici, herkesin sözünün alınıp, terk edilebileceği; fıkhî ihtilafların asla dinde bölünmeye, düşmanlığa ve buğza yol açmayacağı; salih Müslüman şahsiyetleri sevmenin, onların güzel yanlarını konuşmanın kulu Allah’a yaklaştıracağı; amellerin esasının akide olduğu ve kalbin amelinin bedenin amelinden daha önemli olduğu hususların yanında, bunlar gibi daha fazlası var bu maddelerin içerisinde.
İhvan kitaplarının diğer dillere çevrilmesi, dünya üzerindeki en büyük tercüme faaliyetidir
“İhvan Hareketi’nin İslam Dünyası Dışındaki Etkileri” başlığındaki tebliğiyle Eşref Abdulğaffar’dan öğrendiklerimize göre, aziz dinimiz İslam’ı ayakta ve canlı tutmakla sorumlu olanlar, dünyada İslam’ı yaymakla da sorumludurlar. Onları, ne sonradan oluşturulmuş sınırlar, ne de sorunlar durdurabilir. Rasulullah’ın daha hayattayken zamanının dünya liderlerine göndermiş olduğu mektuplarda ve sahabelerin dünyanın en son noktasına kadar İslam’ı ulaştırma yolundaki tamamlayıcı tutumlarında bizim için güzel örnekler var. İşte İslam, böyle yayıldı dünyaya. Müslüman Kardeşler’in önderi Hasan el-Benna’nın dava anlayışı da bu şekildedir.
Abdulğaffar, davetin başından beri şehid İmam’ın Rasulullah’ın sünnetine hep ittiba ve riayet ederek birçok bölgelere, ülkelere heyetler gönderdiğini ve yine birçok bölgeden gelen heyetleri karşılayabilmek için büyük çabalar sarf ettiğini anlatıyor. Ezher Üniversitesinde ders vermek için gelen eğitim kadrolarına veya ülkesinden sürüldükten ve ilim adına konuşma özgürlüğü elinden alınıp da Mısır’a sığınanlara, Mısır’ı merkez olarak görenlere büyük önem vermiş el-Benna. Bu kişilerden iki grup oluşturmuştur daha sonra. Birincisi, “İslam Âlemi İletişimi” adındaki, gayesi İslam davetini tüm dünyaya ulaştırmak olan grup, diğeri de “Kardeşlik”e çağrıda bulunan gruptur.
Şehid İmam Hasan el-Benna’nın yanında öğrencilik yapmış olanlar, onun davetinden etkilenmiş bir halde ülkelerine geri döndüklerinde İslam’ı, İslam hakikatini insanlara ulaştırma, onlar arasında yaygınlaştırma konusunda üstün gayretler gösterdiklerini ve hatta Bosnalı Muhammed Çits’in Mısır’dan Bosna’ya ve Yugoslavya’ya döndüğünde Müslüman Gençler Hareketi’ni kurduğu ve rahmetli Bilge Adam Aliya İzzetbegoviç’in de onun öğrencilerinden biri olduğu bilgisini veriyor bizlere Eşref Abdulğaffar.
Müslüman Kardeşler Cemiyeti’nin davet ve cihad faaliyetlerinin, yalnızca şahıslar üzerinde kalmadığı, kendi kitaplarını tercüme ettirme yoluna da koyulduklarını belirten Abdulğaffar, İhvan’ın kitaplarını, dünya üzerindeki en büyük tercüme faaliyeti olarak görüyor. Sonra da, davet konulu kitapların, çoğu dünya dillerinde bulunduğunun, Türkiye, Malezya, Hindistan, Endonezya, Afrika Ülkeleri, Latin Amerika, Doğu ve Batı Avrupa, Amerika, Avustralya, Kanada, eski Sovyetler Birliği gibi ülkelerde ve bütün Müslüman coğrafyada okunduklarının altını çiziyor.
Hasan el-Benna gibi bir iman ve hareket adamından da ancak bunlar beklenir zaten. Onu değerli kılan da, bu yapıp eyledikleri değil miydi? Vesile olanından koşturanına, tertipleyeninden teşrif edenine kadar herkese, o gün olduğu gibi bugün de tekrardan çok teşekkür ettiğimiz bu “Uluslararası Hasan el-Benna ve Müslüman Kardeşler Sempozyumu”nun iki tebliğinden hareket ederek, şehid İmam Hasan el-Benna’yı ve davasını tekrar yâd edelim ve onun dava yüklü hayatından hisseyab olalım istedik. Kabul buyur Rabbimiz bizden bunu. Âmin…
Fatih Pala