Harut ve Marut kıssası
“And olsun ki Sana apaçık ayetler indirdik. (Ey Muhammed!) Onları ancak fasıklar inkâr eder. Ne zaman onlar bir antlaşma yaptılarsa yine kendilerinden bir grup onu bozmadı mı? Zaten onların çoğu iman etmez. Allah tarafından kendilerine, yanlarında bulunanı tasdik edici bir elçi gelince Ehl-i Kitap’tan bir grup, sanki Allah’ın kitabını bilmiyormuş gibi onu arkalarına atıp terk ettiler. Süleyman’ın hükümranlığı hakkında onlar, şeytanların uydurup söyle diklerine tabi oldular. Hâlbuki Süleyman büyü yapıp kâfir olmadı. Fakat şeytanlar kâfir oldular. Çünkü insanlara sihri ve Babil’de Harut ile Mârût isimli iki meleğe indirileni öğretiyorlardı. Hâlbuki o iki melek, herkese, ‘Biz ancak imtihan için gönderildik, sakın yanlış inanıp da kâfir olmayasınız.’ demeden hiç kimseye (sihir ilmini) öğretmezlerdi. Onlar, o iki melekten, karı ile koca arasını açacak şeyleri öğreniyorlardı. Oysa büyücüler, Allah’ın izni olmadan hiç kimseye zarar veremezler. Onlar, kendilerine fayda vereni değil de zarar vereni öğrenirler. Sihri satın alanların (ona inanıp para verenlerin) ahiretten nasibi olmadığını çok iyi bilmektedirler. Karşılığında kendilerini sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bunu anlasalardı! Eğer iman edip kendilerini kötülükten korusalardı, şüphesiz, Allah tarafından verilecek sevap daha hayırlı olacaktı. Keşke bunları anlasalardı!”[1]
Yukarıdaki ayetler, bize, tarihte yaşamış ve toplumlar içinde eşi benzeri az görülür bir toplum olan İsrailoğulları’ndan bir kesit sunmaktadır. Bu Yahudi milleti, şer, günah, nankörlük, hıyanet ve vefasızlık gibi pek çok sıfat ve özellikle ün yapmış bir topluluktur.
Yüce Allah, Yahudilerin hidayet ve doğru yolda olmaları ve her türlü kötülükten el çekmeleri için onlara birçok peygamber göndermişti. Yüce Allah’ın onlara birçok peygamber göndermesi kullarına olan rahmetinden kaynaklanıyordu. Fakat İsrailoğulları kötü karakterli kişiler olduklarından Allah’ın bu uygulamasına tersten okudular ve Allah’a iftira ederek, “Bizler Allah’ın seçkin toplumuyuz.” dediler.
Hâlbuki insanın, hataları çoğalıp da buna rağmen nasihat edenlerin sözlerine kulak vermediğinde cezasının da büyük olacağı şüphe edilmeyen bir gerçek değil midir?
Küfür ve Sihir
Yahudiler, Ehl-i Kitap’tan oldukları ve semavi bir dine sahip bulundukları için Medine’de Ev ve Hazrec kabilelerine karşı kibirleniyorlardı. Ayrıca onları, Tevrat’ta ve değişik kitaplarda alametlerini okudukları ahir zaman peygamberi ile korkutuyorlardı.
Bundan dolayı Evs ve Hazrec’ten bir grup, Mekke’deki Alabe tepesinde Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme biat etti. Burada, cihatta ilk safta yer alıp Allah’ın ve Resulü’nün destekçisi olacaklarına dair biat ettiler ve bu biatın ardından hemen Medine’ye giderek aile ve yakınlarına İslam’ın esaslarını anlattılar.
Hz. Peygamber Medine’ye hicret edince Yahudiler, izledikleri bozuk inanç ve yaşam tarzını bırakmadılar ve Yüce Allah katından gelen ve hak olduğunu bildikleri İslam’a tabi olmadılar.
Hz. Peygamber, onlarla birbirlerine zarar vermeyecekleri esasına dayalı bir antlaşma yaptı. Onlar da yaptıkları bu anlaşmaya bağlı kalacaklarına dair söz verdiler. Ne var ki hain karakterli olmalarından dolayı yaptıkları antlaşmayı bozmak için fırsat kolladılar. Bununla da yetinmeyip Hz. Peygamberden her fırsatta kurtulma yolu aradılar. Bu yollardan biri de sihirdi.
Yahudiler ve Sihir
Sihir, tarih boyunca yaşanan bir hakikattir. Hocası şeytan, öncüsü İblis, yardımcısı da düğümlere üfleyen kadın-erkek her kötü kimsedir. Bunların şerrinden, insanların ve şafağın Rabbi olan Allah’a sığınınız.
Burada şöyle bir soru sorabiliriz: Peki, Yahudiler bu sihri nereden öğrendiler? Onlara sihir hangi yoldan geldi? İşte bu kıssa bu sorulara cevap verecektir.
Süleyman ve Emrindeki Cinler
Yüce Allah, Süleyman aleyhisselama hem krallık ve peygamberlik ihsan etmiş hem de ona daha önce hiç kimseye bahşetmediği muhteşem bir saltanat vermişti. O, kendisine bahşedilen bütün bu nimetlerin Allah’ın bir imtihanı olduğu bilincinden hareketle hiçbir tahrife meydan vermeden her bir nimetin hakkını verdi.
Süleyman aleyhisselamın imtihan edildiği şeyler arasında cinlerin kendi emri altına verilmesi de vardı. Cinler, insan gücünün hiçbir şekilde altından kalkamayacağı işlerin üstesinden geliyordu. Bundan dolayı Süleyman aleyhisselam cinleri faydalı birçok işte kullandı.
Hz. Süleyman’ın imtihan edildiği şeyler arasında bina ustası ve dalgıç cinlerin emri altına verilmesi de vardı. Bina ustası olan cinler, çok kısa bir zaman diliminde çok büyük saraylar inşa ediyordu. Dalgıç olan cinler ise denizlerin dibine dalarak inci ve mercan gibi kıymetli taşlar çıkarıyordu.
Prangalara bağlı bir cin grubu daha vardı. İnsanlar için tehlikeli olmalarından dolayı prangalara bağlanan bu cinlere böylece hareket etme imkânı verilmemişti.
İnsan ve Cin Şeytanları
Zincire bağlı cinler, sadece dillerine hâkim olamıyorlardı. Bu cinler, İsrailoğulları’ndan, kendilerine İslâm davetinin ve peygamberliğin ulaşmadığı zayıf karakterli bazı kimselerle uğraşıyorlardı. Ayrıca bu cinlerin çoğu fasık olup yoldan çıkmıştı.
Cin şeytanları, insan şeytanlarına Süleyman aleyhisselamın krallığı ile ilgili birçok vesvese vermiş, onun krallığını sihir vasıtasıyla elde ettiğini söylemişlerdir. Buna inanan bazı Yahudiler, iyi bir sihirbaz olmak için çalışmışlardır. Bu olay, kendilerinin İranlı komutan Buhtunnasr tarafından Kudüs’ten kovulmalarından önce veya sonra olmuştur.
Babil Esareti
Babil, İran sınırına komşu olan Irak topraklarında yer almaktadır. Köklü bir medeniyet tarihine sahiptir.
Buhtunnasr, Filistin’e çıkarma yapmış ve buradaki Yahudileri acımasız bir şekilde sürgün edip köleleştirmiştir. Tarih kitapları bu olayı bize haber vermektedir. Şayet Yahudiler başlarına gelen bu olaydan ibret alsalardı kendilerinin hayrına olurdu. Ne var ki onlar fitneye dalmış, şer ve günahlarını Babil’de sergilemişlerdir. Yine onlar sihrin eğitimi, öğretimi ve en bozuk şekilde kullanımı hususunda uzmanlaşmışlardır.
Hârût ve Mârût
Bu tehlikeli hastalık, veba gibi her yanı sardı. Bu Yahudiler, sürekli sihirle uğraşıyorlardı ve gündemlerini sihir işgal ediyordu. Bunlar sihri; haram yiyecek, içecek ve giyecek elde etmek, gayrimeşru kazanç sağlamak, insanlara ve ailelere zarar vermek, sosyal ilişkileri koparmak ve insanların aklını çelmek gibi dinen yasak olan işlerde kullanmaya başladılar. Sihir böylece küfürle eşdeğer bir konuma geldi.
“Süleyman’ın hükümranlığı hakkında onlar, şeytanların uydurup söylediklerine tabi oldular. Hâlbuki Süleyman büyü yapıp kâfir olmadı. Fakat şeytanlar kâfir oldular.”[2]
Bu şeytani akıntıya karşı durmak gerekiyordu. Nitekim azınlık durumunda da kalınsa iyi ve güzele talip olanları korumak için onların ortaya koyduğu hile ve göz boyama gibi oyunlar deşifre edilip gün yüzüne çıkarılmalıydı.
Yüce Allah, katından Hârût ve Mârût adlı iki melek gönderdi ve o iki meleği, insanların gönül ve akıllarını sapma ve kaymalardan koruyacak, onlara şeytanların sapıklık içinde bulunduğunu ve sihrin küfür olduğunu öğretecek bir şekilde donattı. Ayrıca bu melekler, insanlara, “Bizler, iyi ile kötüyü ayırt edebileceğiniz bir imtihan vesilesiyiz.” dediler.
Ne var ki küfür ve şer sevgisinin gönüllerinde kök saldığı pek çok Yahudinin bu hastalığı tekrar depreşti. Kendilerine kapalı gelen ve bilemedikleri sihrin kısımlarını yine bu iki melekten öğrenmeye başladılar ve böylece şeytana kul olmaya devam ettiler.
Bu sayede de bizler, Yahudilerin yeryüzünde bir şer kaynağı olduğunu ve onların çok eskiden beri bununla uğraşıp insanlar arasında fitne çıkardıklarını öğrenmiş olduk.
Kur’an Kıssaları, Muhammed Ali Kutub